Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber
Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı, açılım tartışmalarıyla ilgili Risale Haber’e konuştu:
Hükümetin aldığı açılım kararı, zamanlaması doğru bir karar mıdır? Herkes konuşsun, düşüncelerini söylesin ardından bir sonuç bildirisi yayınlayacağız deniyor. Sizce bundan ne gibi bir sonuç çıkar?
Doğrusu siz benden daha fazla içtima-i hayattasınız. Duyuyoruz bir şeyler olacak. Bir şeyler yapmak istiyorlar. Ama plan proje nedir bilmiyoruz. Açıklamadılar. İnşallah niyetlerinde güzel şeyler vardır.
Bizim öteden beri istediğimiz şudur. Üstadımızın da ta Osmanlıdan beri istediği şeyi istiyoruz. Bir eyalet sistemi bu işi çözer. Eyalet sistemi ta o zamandan, Osmanlı zamanından uygulanabilseydi bu problem hallolurdu.
Cumhuriyet ile birlikte bu işi tamamen kökten kestiler. Osmanlılar zamanında Kürdistan, Kürt kelimesi rahatlıkla kullanılmıştı. Üstad Hazretlerinin mesela ünvanı resmi kayıtlarda o zaman Said-i Kürdi diye geçerdi. Herhangi bir tedirginlik de yoktu. Fakat maalesef Cumhuriyet hükümeti eski sistemi devam ettirmedi. Hangi fikre binaen bu meseleyi kökten kesmiş anlamak mümkün değil. Tek bir Millet var, o da: Türk’tür.
Bu anlayış Allah’ın yaratmış olduğu kanunlarına da muhaliftir. Nitekim bu haletin neticesi olarak bu problemler çıkmış oldu.
1921’de Prens Sabahattin bey (meşhur filozof bir adam) “merkezsizlik/adem-i merkeziyet” fikrini savunmuştu. Üstad Hazretleri ona karşı çıkmıştı. “Adem-i merkeziyetin Osmanlı ülkesinde uygulamasında çok zararları olacaktır” demişti.
Merkezsizlik ne demek? Herkes kendi başına hareket etsin. Bu olmaz. Bu tarz bir uygulama bölünmeye parçalamaya götürür. Üstad buna karşı idi. Ama eyaletler vardı. Suriye eyaleti, Irak eyaleti, Hicaz eyaleti, Kürdistan eyaleti diye kurulmuştu. Fakat bu eyaletler hakkıyla kurulmuş değildi. O nedenle Üstad da bunun ıslah edilmesini ve düzeltilmesini istiyordu.
Üstad Hazretleri o gün hükümete, “bir milletin mabihil bekası olan örf ve adetlerini, lisanlarını muhafaza için teşvik etmeli, desteklemeli” diyordu. İşte bu bir eyalet sistemidir. Prens Sabahattin’e cevaben yazdığı makalesinde var. Asar-ı Bediiye de bu mektubu koyduk görebilirsiniz.
İnşallah hükümetin niyeti de budur. Bundan herhalde on sene kadar evvel İstanbul’da Yeni Asya gazetesinin tertiplediği bir sempozyumda “Güneydoğu ve Kürtlerin durumu” diye yapılan bir panele konuşmacı olarak katılmıştım. Orda konuşmamda bu fikri sunmuştum. “Benim düşüncem eyalet sistemini uygulamaktan başka bir çare yoktur. Eğer hakikaten rahatlık içinde, huzur içinde, hürriyet içinde bu insanların hak ve hukuklarına riayet etmek istiyorlarsa Üstadımızın bundan kırk sene önce ileri sürdüğü eyalet sistemini uygulamak gerekir” demiştim.
İkinci günü Türkeş çıktı “hemen efendim bazı ırkçılar diyorlar ki, eyalet sistemi kurulsun. Eyalet sistemi demek tamamen bölünmedir” diye cevap verdi. Ben mektupla ona bir cevap da verdim…
Onun için ben bu hususta kuvvetle ümid ediyorum, hükümetten bekliyorum ki hedefleri eyalet sistemidir. Bunu o şekilde kökünden çözerler diye bekliyorum. Zaten tamamen birbirinden kopmak demek, her iki millet için de zararın zararıdır. Beraber olmazsa yaşayamazlar...
Kürt milleti bu memlekette, diğer komşu memleketlerde, Irak’ta, İran’da büyük kesrettedirler. Öyle Lazlar gibi, Çerkezler gibi az bir topluluk değiller. Bayağı kesrettedirler. Türkiye’nin de en az yüzde 30-35’ini teşkil ediyorlar. Elbette buna karşı bir çare düşünmek lazım.
Bu devlet çok uğraştı ama ne yaptı, ne ettiyse onların lisanlarını kendilerine unutturamadı. Her yolu denediler, her aracı kullandılar Türkleştirmek istediler ama olmadı. Unutturamadılar. Bu durum mazide uygulanan bir takım şeylerin yanlışlığını da gösteriyor. Şimdi bu insanlar bir şeyler yapmak istiyor. Çok güzel… Ben diyorum ki, madem bu iş için harekete geçtiniz o halde ne gerekiyorsa en doğrusu hangisi ise onu yapın. Bu memleketin hürriyeti, huzuru ne ile sağlanacaksa onu yapmak lazım. Demokrasi ise demokrasi, eyalet ise eyalet… İnşallah bu hayırlı olur. Bu konuda bu kadar demek istiyorum.
Bugünkü şartlarda bunun gerçekleşmesini mümkün görüyor musunuz? Fazlasıyla birbirine karışmış iki millet, adeta tek bir millet gibi olmuş.
Bana göre bu mümkündür. Birbirine kaynaşma diye de bir şey yok herkes kendi örf ve adetlerini aynen koruyor. Eyalet sistemi bunu sağlayacak ve devam ettirecek o kadar. Dış işlerinde merkeze bağlı, milletvekili gönderecekler. Almanya ve Fransa’da olduğu gibi, Amerika’da var. İçişlerinde serbest bir idare sistemi. Ama mutlaka yine merkeze bağlı. Oraya da milletvekili gönderecektir. Yani bu bana göre mümkündür. Bence bu imkan biraz daha elverişli hale gelecektir. Çünkü ordu bu işe sıcak bakıyor. Yani bu problemin çözümünden yana. Ses çıkaran tek bir parti var o da öteden beri ırkçı fikirleri ile bilindiği için çok da önemi yok.
CHP de karşı çıkıyor.
CHP tamamen karşı çıkmıyor da, yani böyle yarım istekli. Fakat en çok karşı çıkan MHP’dir. O da biraz konuşmalarını değiştirmiş sanki. Dün İzmir’de konuşuyordu. “Kürtçe konuşan vatandaşlarımız” diyor. Kürtçe konuşan Türkler demek istiyor. Yani diyemiyor Kürtler. Fakat bu da bir gelişmedir.
Şimdi tabi bu ve diğer partiler ve diğerleri artık müspet şeyler söylüyorlar. Herhalde hükümet onlara ipucu veriyor ki, bir şeyler yapacağını hissettiriyor ki, onlar da bu şekilde olumlu konuşuyorlar. İşin mahiyetini bilmiyoruz. Ama bana göre buna imkan var.
Birbirinden kopma, birbirinden ayrı bir millet tarzında değil öyle bir şey yok. O tarz imkanı yoktur. Türkiye’nin hayrına olmaz. Kürtlerin de hayrına olmaz. Irak’a bağlanmak hiç mümkün değil. Oranın ne denizi var ne şusu, ne busu. Hükümet olmak denizi olmak lazım hiç olmazsa. İran gibi. hakikaten büyük çapta diğer şeylere sahip. İran, Türkiye gibi silahlara sahip olan ülkelere silahı olması lazım. Onun için o tarz yok, o tarzda istenmiyor. Ben de istemiyorum şahsen. Yani birbirinden kopmak, tamamen ayrı olmak değil. Ama eyalet sisteminde, Almanya’da uygulanan eyalet sistemi gibi bu imkan var.
Peki, sizce, Kürtler Türklerle aynı boydan mı geliyor? Sizin Asar-ı Bediiyede yayınladığınız Üstadın bir mektubunda da buna açıklık getiriyormuş. Kürtlerin tarihin derinliklerine gidildiğinde Türklerden çok Araplarla akrabalıkları olduğunu yazmış. Böyle bir şey var mı?
Bu çok eski bir tarif. Mütemadiyen “Kürtlerin aslı yoktur, Kürtler Türk’tür, dillerini unutmuşlardır” deniyordu. Bu tamamen yanlıştır. Çünkü Kürtler, Arap tarihçilerinin birkaç kitabında da gördüm, Tefsiri El-Busi’de, Elesaüsünnen’de Selahaddini Eyyubi’yi anlatırken hadiste “ona işarat var” diyor. İsmi “Kahhani” diye geçiyor. “Bu Kahhani Selahaddini Eyyubidir. Yemenlidir. Oradan gelmedir. Fakat tabi Arapça’yı unutmuşlar.”
Hadis-i Şerifte diyor ki, “Eğer Kureyşiler bu işin üstesinden gelirlerse hiç kimse bu dinin temsil rolünü ellerinden almayacak…” Ama bir şart koymuş. “Eğer yapmasalar Kahhani gelir onları önüne katacaktır” diyor. Yani bu işi Kahhani üstlenecek. Kahhani isminin Selahaddini Eyyubi olduğu kesindir. Bütün Araplar müttefiktir. Ve yine Arap tarihçileri müttefiktirler ki Kürtlerin soyu Yemenli Kahhani kabilesidir. Ama çok eski, çok sene önce. Hatta bazıları Hz. İsmail’in soyudur. O Yemen’dedir.
Üstad Hazretleri 1922’de Sebilürreşad’da neşrettiği kendi makalesinde Kürtlerin aslı “Araplarla karabetleri hakaik-i tarihiyedendir” diyor. Yani Arap kavmiyle akrabalıkları tarihi bir gerçektir. Bu cümleyi kullanıyor. Üstadın bu cümlesini merak ediyordum, hangi noktadandır. Sonra bu diğer Arap alimlerinin, tarihçilerin kitaplarını okuyunca Üstad orada bunu kastettiğini anladım
Ben bunların hepsinin altını çizdim Başbakana verdim. Urfa’ya belediye seçimlerinde konuşma yapmaya geldiği zaman, Asar-ı Bediiyye’yi, nerede Üstad bu meseleden bahsediyorsa oranın altını çizerek kendisine verdim.
İsterseniz size de okuyabilirim. Envar Neşriyatın yayınladığı son baskıda 548. sayfasında şöyle diyor, “Kürtler İslamiyet nam ve şerefini i’la için (yükseltmek için) beşyüzbin kişi feda etmişler ve makamı hilafete olan sadakatlerini, isar ettikleri kan ile bir kat daha teyid eylemişlerdir.” (Asarı Bediiye son baskı sh. 548)
Birinci Cihan harbinde Ermeniler gibi Ruslarla bir olup başka bir tarz ve şekil alabilirlerdi. Almadılar, sadakat gösterdiler. Ta Cumhuriyet kuruluncaya kadar hep sadık kaldılar. Fakat bilahare İnönü Lozan Konferansına gittiği zaman beyanat veriyor gazetecilere, “ben hem Türklerin hem Kürtlerin adına gidiyorum.” Döndükten bir müddet sonra, “hayır Türkiye’de bir millet var o da Türk’tür” diye çark etmiş. Okumaya devam edelim.
“Ma’hut muhtıranın esbabı tanzimine gelince” (Age) Şerif Paşa Diyarbakırlı meşhur Said paşa ve bir de Ermeni mebusu Boğosnova ile “Avrupa’da anlaştık geldik” diyor “Kürdistan’la Ermenistan’ı birlikte kuralım. Ve bunu beraber konferansa götürelim” diyor. Tabi bu duyuluyor. O zaman herkese soruldu. Üstada da soruldu. Üstad şiddetle buna karşı çıktı. “Kürtler Camie-i İslamiyeden ayrılamazlar. Şimdiye kadar hep müslümandırlar.” (Age)
Ermeniler ayrı bir ırk. Eğer şayet ırkları çok eski zamanlarda, Hz. Nuh zamanında tutsa da bunun anlamı yoktur. Kendileri Hıristiyandırlar. Onun için Üstad bu fikri şiddetle reddetti. En sonunda, Uhuvveti İslamiyeye menfi olan kavmiyet davasını da reddeder. İslam dini Uhuvvet-i İslamiyeye münafi olan, zıt olan kavmiyet davasını men eder.
Yerinden takip edelim isterseniz… “Esasen bu, tarihe ait bir şeydir… Kürtlerin asıl ve nesepleri ne olursa olsun. İslamdan iftiraka vicdan-ı millileri asla müsaid değildir. Bununla beraber Kürtlerin Arap kavm-i necibi ile ırken alakadar bulunduğu hakaik-ı tarihiyedendir.”(Age)
Burada ilginç bir tespit var bilinenin aksine –yani şimdiye kadar bilinen şey Kürtlerin Türklerle aynı boydan geldikleri idi- burada Kürtlerin Türklerle değil Araplarla akraba oldukları söyleniyor. Hatta bir ara Kürt diye bir ırk yok aslında Türk’türler gibi izahlar oluyordu. Bu konuda neler söylersiniz?
Hiçbir alakası yok. Şimdi Kürtlerle İranlılar ve Araplar, Hz. Nuh’un Sami ismindeki oğlundan türeyen neslindendirler. Türkler ise Hank oğlundandır. Yani Hz. Nuh’un hemen yanından beri birbirinden ayrıdır. Hem Kürt isminin teşekkülü Türklerden çok öncedir. İbni Haldun bir şema çizmiş şecere gibi. Ona göre Kürtlerin Türklerden iki baba önce Kürt kelimesi var sonra Türkler de geliyor. Onun için çok eskidir. Kürtler daha eskidir.
Birde Üstadın, Prens Sabahattin’in Adem-i Merkeziyet fikrine karşı çıkışı var. O gün yazdığı bir mektup var, onu da okuyalım isterseniz.
Çok iyi olur…
“Hem de her kavmin mabihil-bekası olan adat-ı milliye ve lisan-ı kavmiyeye isti’dadı efkara muvafık, (yani her bir millette ayrı bir istidat var ona muvafık) hükümet teşebbüsata başlamalı… Ta ki makine-i terakkiyatı medeniyyenin buharı hükmünde olan müsabakayı intaç edecek hissi rekabet peyda olabilsin. (Yani eyaletler olursa, Kürtler kendini göstermeye çalışır, Lazlar da ona bakar rekabete girer, o da gelişmeye çalışır bu müsabaka ülkeyi de gelişmeye sevk eder.) Yoksa bu revabıt ve macerayı fekk edecek Adem-i Merkeziyet fikri; veyahut onun ammizadesi unsura mahsus siyasi kulupler -zaten merkezden nefret var- istibdat ciheti ile ve şiddeti ihtilaf-ı unsur ve mezhep sebebiyle birden bire kuvve-i aniyilmerkeziyeye inkılap edeceğinden, tevsi-i mezuniyet kabına vahşetin galeyanıyla sığmayacağından; (Merkezden doğru yayılma. Etraftan merkeze doğru gitme ayrı şey. Kuvve-i anilmerkeziye oldumu olmaz.) Osmanlılık ve meşrutiyet perdesini birden feveran ile yırtacak bir muhtariyete; Ve sonra istiklaliyete; ve sonra tevaif-i mülûk suretini giydiğinden.(Abbasiler zamanında 60 ukalanın yaptığı gibi) hissi rekabet daiyesiyle vahşetin ve ademi müsavatın mahsulü olan fikri istila yardımıyla bir mücadele-i keşmekeşi intaç edeceğinden, öyle bir zenbi azim olur ki; Hürriyetteki hasene-i uzmaya, menafi-i umumi mizanıyla tartılsa muvazi belki ağır gelecektir.” (Asar-ı Bediiye sh. 456)
Evet bir şey varsa onu kimse inkar edemez. Üstad Hazretlerinin de ifade ettiği gibi, binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan (olabilir bazı yerlerde ufak tefek, büyük şehirlerde yaşayanlar unutmuş olabilirler) ama umumiyetle dünyada Kürtler milliyetini unutmadılar. Bence başbakan ve hükümet bunu böyle kabul ediyor. Niyeti inşallah halistir. Tabi dediğim gibi bilemiyoruz, ne gibi bir proje ortaya koyacak. Karşı taraf da buna ne gibi bir anlaşmayla karşı koyacak, ne isteyecekler bunu zaman gösterecek. İnşallah hayırlı bir netice ile sonuçlanır.