Yerel Gündem Genel Yayın Yönetmeni Yusuf İnan'ın "Van Depremi, PKK Terörü ve Bediüzzaman Said Nursi" başlıklı yazısı:
Van, deprem nedeniyle dünya gündemine gelmişken, Van'ın tarihteki önemini konumunu araştırdım. Araştırmalarımın yoğunlaştığı bir noktada Bediüzzaman Said Nursi'nin de Van'da uzun yıllar yaşadığını öğrendim. Konuyu derinleştirince Bediüzzaman Said Nursi'nin tam bir asır öncesinden ülkemizi yakacak terör fitnesine işaret ederek bu fitneyi çıkmadan söndürmeye çalıştığını gördüm.
Çok şaşırdım. Hayretler içinde kaldım. Elimizde bir asırlık reçete var ama uygulanmamış...
Gelin o reçeteyi ve yazan tabibin hikayesini birlikte okuyalım.
Bediüzzaman Said Nursi Van'a Van Valisi Hasan Paşa tarafından davet edilmiş. On yıl Vali Konağı'nda kendisine ayrılan bölümde ilmi çalışmalar yapmış. Hasan Paşa'nın emekli olmasından sonra İşkodralı Tahir Paşa'nın konağında kalmış.
Van denilince ilk olarak Bediüzzaman Said Nursi'nin Horhor Medresesi akla geliyor. Horhor Medresesi Van Kalesi'nin en yüce yerinde dev kayaların içinde uçurumun zirvesinde bulunuyor. Said Nursi talebelerine bu mağaradaki medresesinde ders vermiş.
Horhor Medresesi'nden baktığınızda Van Gölü ayaklarınızın altında süzülür. Medrese'nin hemen altı uçurumdur. Said Nursi'nin abdest almak için mağaradaki özel yoldan Van Gölü'ne indiği eserlerinde yer alıyor. Bir defasında Horhor Medresesi'nde talebelerine ders verirken uçurumdan aşağı düşer. Uçurumdan düşenin hayatta kalması mümkün değildir. Talebeleri koşarak Van gölünün eteklerine inerler ama Üstad Said Nursi'yi bulamaz ve yeniden yukarı çıkarlar. Bir de ne görsünler Said Nursi sağ selamet medreseye doğru geliyor.
Said Nursi düşme anında “davam” diye bir çığlık atar. O çığlıktan sonra kendisini bir alt kattaki mağaranın önünde bulur.
Said Nursi için Van çok önemlidir. Said Nursi'nin Van hayatı Türkiye için de çok önemli. Çünkü o yıllarda günümüzde yürekleri yakan terör fitnesi yoktur ama Bediüzzaman o tehlikeyi hissetmiştir.
Bu fitnenin ortaya çıkmaması için Van Gölü'nün kenarında Medresetüz-Zehra namında bir üniversite kurmak ister. Bu üniversitenin Mısır'daki El Ezher Üniversitesi'ne kardeş olacağını söyler.
Medresetüz-Zehra'da din ve fen ilimlerinin birlikte okutulmasını ister. Hatta üniversitede okutulması gereken dilleri bile belirler. Okutulacak diller; Arapça, Türkçe ve Kürtçe'dir...
Bediüzzaman Medresetüz-Zehra'yı kurma uğruna tımarhaneye atılır. Doktorlar “Bediüzzaman da deliyse dünyada akıllı kimse yoktur” diye rapor verir.
1907 yılında Van'da kurmayı planladığı Medresetü'z Zehra padişah tarafından kabul görür ve ödenek ayrılır.
1908 yılında İstanbul'a gelir ve Volkan Gazetesi'nde yazılar yazar.
İdamla yargılanır ve beraat eder. Bu tarihten sonra Van’a giderek, Erek Dağı’nda iki senesini geçirir.
O dönemde söylediği sözler şu an bölgedeki terör örgütü mensuplarına nasihat niteliğindedir...
"Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakar İslam müdafiilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem." der...
Bediüzzaman'ın Van hayatındaki en önemli bölüm ise. Medresesi'nde talebelerine bugünkü 'bordo bereliler'e verilen eğitimi veriyor olmasıdır.
Tarihte “keçe külahlılar” olarak bilinen alayın komutanı Albay Said Nursi'dir.
Bediüzzaman'ın Keçe Külahlılar'ına verdiği eğitimleri izleyenler hayran olur, düşmanı yenebilecekleri ümidini kazanırlar.
O dönemde Ermeniler ve Ruslar'ın “keçe külahllılar” ismini duyduklarında kaçacak delik aradıkları söylenir.
Şu an bölgedeki terör fitnesinin de bordo bereliler eliyle yok edilebileceği bir gerçek...
Bediüzzamn Said Nursi 1913 yılında ‘Medresetü’z-Zehra’ adını verdiği üniversitenin temelini Van Valisiyle birlikte atar. Ancak Birinci Dünya Savaşı çıkınca öğrencileriyle birlikte cepheye gider ve uğruna çok çaba sarf ettiği üniversite projesi savaş sebebiyle yarım kalır.
Birçok talebesi şehit olur, kendisi de 1916 yılında Ruslar'a esir düşer.
1917 Rus ihtilalinden yararlanarak kaçar, Sibirya, Berlin, Varşova ve Sofya üzerinden 1918’de İstanbul’a gelir.
1920 yılında İstanbul İngilizler tarafından işgal edilir. Bediüzzaman bir fetva yayınlayarak halkı işgale karşı uyandırmaya karşı durmaya çağırır.
1922 yılında Ankara'ya davet edilir. Mecliste resmi törenle karşılanır.
Ankara Hükümetince kendisine, milletvekilliği ve Şark umumî vaizliği ve diyanet üyeliği gibi makamlar teklif edilir. Mebusların dinden uzak tavırlarını kabul etmez ve Van'a döner.
Sonrası hapisler, sürgünler ve işkencelerle devam eder. Taki 23 Mart 1960 tarihine kadar. O gün Hak'kın rahmetine kavuşur...
Bediüzzaman vefat edince Medresetü’z-Zehra Projesi hayata geçirilemez.
Terör alır başını gider.
Yıllarca Bediüzzaman Türkiye'de yasaklı olur. Kitapları düşünceleri dikkate alınmaz. Yıl 2011 ve Türkiye maalesef kardeş kavgasının ortasında kalmıştır. Binlerce şehidin annesinin ve babasının yüreği yanmıştır.
Bediüzzaman Said Nursi'nin;
"Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakar İslam müdafiilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem."
Sözü bugün bile tazeliğini korumaktadır. O zaman tazeliğini koruyan ikinci bir konu daha vardır. O da Arapça, Türkçe ve Kürtçe derslerin verildiği, din ve fen ilimlerinin aynı anda okutulduğu Medresetü’z-Zehra' Projesi'dir.
Medresetü’z-Zehra 1910'lü yıllarda hayata geçirilmiş olsaydı; Türkiye Güneydoğu Anadolu'da terör fitnesiyle karşı karşıya kalmayacak vatan evlatları da şehit verilmeyecekti.
Medresetü’z-Zehra Projesi tam bir asır gecikmiştir. Bu proje bir asır önce hayatta olsaydı, Ortadoğu'daki insanlar kan deryalarında yüzmeyecekti.
Bugün deprem felaketi nedeniyle hatırladığımız Van, Orta Asya ve Ortadoğu arasında ilim ve iletişim köprüsü olacaktı...
Ama olamadı.
AK Parti Hükümeti'nin dikkatlerini Medresetü’z-Zehra Projesi'ne çekmek istiyorum. Medresetü’z-Zehra Projesi kısa zamanda hayata geçirilirse, Türkiye terör fitnesinin gelmişinden ve geleceğindeki felaketlerden kurtulur.
Ne Kürt çocukları ölür, ne de Türk çocukları...
Medresetü’z-Zehra Projesi hayata geçirilirse; Çanakkale'de koyun koyuna yatan Kürt Mehmet ile Türk Mehmet'in yüzü güler...