Ahmet Bilgi-RİSALEHABER
Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde yaşayan ve dün Hakkın Rahmetine kavuşan bölgenin büyük alimlerinden Seyda Molla Musa Celâlî'nin, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine büyük bir muhabbeti vardı.
Bir çok eser telif eden Molla Celali, bir ara Bediüzzaman ve Mevlana Hazretlerine sataşan Mustafa İslamoğlu'nu verdiği cevapla adeta susturmuştu.
Bedi ve Mevla kelimelerinin Allah'ın ismi olduğunu ve bir insana verilemeyeceğini ileri süren İslamoğlu'nun, Celali Hocanın cevabıyla cehaleti ortaya çıkmıştı.
İşte Seyda Molla Musa Celâlî cevabı:
El-Hemezanî varken, Said Nursi’ye dil uzatması maksatlıdır
Mustafa (İslamoğlu), Bakara suresinin 117. ayetinde geçen “Allah yerin ve göklerin tasarımcısı ve yaratıcısıdır” ayetinden hareketle öyle bir tahrifata gidiyor ki, islam kültür mirasını alt üst ediyor. Çünkü ayette geçen “bedî’” kelimesini açıklarken gelmiş geçmiş bütün sözlük çalışmaları ve ayet yorumlarını ters yüz ediyor.
Aslında onun gayesi, daha önce başka alimler için yaptığı saygısızlık listesine Bediüzzaman olarak tanınan Said-i Nursi’yi de eklemektir. Bu nedenle, onun düşüncelerini çürütmek ve sahih alternatifler koymak yerine, ismi üzerinden karalama ve itibarsızlaştırma faaliyeti yürütmektedir. Üstelik Bediüzzaman Said-i Nursi’den çok daha önce yaşamış olan Hemezan doğumlu şair Bediüzzaman El-Hemezanî bulunmaktadır. [El-Muncid] Bu nedenle, 1007’de Herat’ta vefat eden El-Hemezanî varken, Bediüzzaman Said-i Nursi’ye dil uzatmasının maksatlı olduğu kesindir. Çünkü ilim erbabı, insanların ismi ve cismiyle uğraşmaz; onların düşünce ve söylemlerini tartışır. Bu iş ise, ciğer ister, yürek ister, ilim, irfan ve iz’an ister. Bu vasıflardan yoksun ve yoksul olanların yaptığı tek iş: Çamur at, izi kalsın.
Allah’ın isimleri iki kategoride sınıflandırılmıştır
Bu maksatlı tahrifatı çürütmek için muteber kaynaklara başvurmak yeterlidir: Osmanlı döneminde hazırlanan Ahteri Kebir adlı Osmanlıca-Arapça sözlük “bedi” kelimesi için “emr-i acib” anlamına geldiğini belirttikten sonra, “mubdi’” (yani tasarlayıp yaratan) anlamına geldiğini söylüyor. Çağdaş Arapça sözlüğü El-Mu’cem’ul-Wasit ise “bedi/ بديع” kelimesinin çoğulunu “bedai’/ بدائع” olarak belirtmiş; hem “mubdi’/ مُبدِع/ tasarlayıp yaratan” hem de “mubde’/ مُبدَع/ tasarlanıp üretilen” anlamına geldiğini söylemiştir. Zemahşeri, yukarıda bahsedilen ayeti yorumlarken benzetme sıfatının özneye izafe edildiğini belirtmiş; bedi kelimesinin mubdi anlamına geldiği görüşünü tartışmalı bulmuştur. Muğni’l-Muhtac adlı eserde, Allah’ın isimleri iki kategoride sınıflandırılmıştır:
Allah’a özgü olan ve başkaları için kullanılması yasak olan isimler: İlah, din gününün sahibi, alemlerin Rabbi, ibadet edilen, secde edilen, hiç ölmeyip hep diri olan, nefsi elinde tutan…
Mutlak olarak zikredildiğinde sadece Allah’a has olan, kayıtlı ve sınırlı olarak zikredildiğinde başkaları için de kullanılabilen isimler: yaratıcı, rızık veren, rab…
Rakip gördüğü alimlere iftira
Arabça dil kurallarını az-çok bilen bir insanın ev sahibine “rabb’ul-beyt” dendiğini bilir. Burada rabblık yani yöneticilik vasfı evle sınırlandırılmıştır. Şayet Allah dışında bir nesneye “rabb’ul-alemin/alemlerin rabbi” denilse apaçık şirktir.
Sanırım bu kadar açıklama insaf ehli için yeterlidir. Çünkü, bu temel bilgiden yoksun birisinin, Kur’an üzerinden rakip gördüğü alimlere iftira atması ve propagandası için alimleri harcaması artık anlaşılmıştır.
Allah’ın selamı ve hidayeti hepimizin üzerine olsun.
İslamoğlu'ndan Said Nursi ve Mevlana'ya iftira
Mustafa İslamoğlu, Bediüzzaman Said Nursi ve Mevlana'yı şu sözlerle hedef almıştı:
"Allah'ın bir ismi de 'Bedi’dir. Kur'an'da geçer. Bedi olan Allah'ın ismi bir insana verilemez. Verilmemeli. Mevla da Allah'ın ismidir. Ayet okuyacaksın gideceksin Allah'ın yarattığı bir kula Mevlana diyeceksin. Yani edep yahu demek lazım. Bu ne tevazu derler adama. Bir de bu ismi kendine koyana dönmek lazım. Bu ne tevazu, hani tevazu? Hani mahviyet ayakları falan nereye gitti?"