Yaklaşık altmış yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi özgürlük, adalet ve barışın temeli olarak kabul edilen ve insanların doğal olarak sahip olması gereken hakların; ayrımsız herkese tanınması yönündeki bir hedefi, halkların ve ulusların ortak amacı olarak belirlemiştir.
1 Kasım 1998’de yürürlüğe giren 11 nolu protokol ile değiştirilen insan hakları ve temel özgürlükleri korumaya dair Avrupa Sözleşmesinin 9. maddesinde düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün tanımı yapılarak bu tanım kapsamına giren özgürlükler teminat altına alınmıştır.
Said Nursî’nin yaşamış olduğu istibdad, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerinde gerek gazeteler aracılığı ile gerek mitinglerde ve gerekse de duruşma salonlarında irad etmiş olduğu makale, nutuk ve müdafaalarının muhtevasına baktığımızda Said Nursî’nin hak ve özgürlükler konusundaki tutum, davranış ve düşüncelerinde yaşadığı döneme nazaran bir hayli ileri bir seviyede olduğu gibi, bugünkü insan hakları standardının üstünde insan hak ve özgürlüklerine karşı bir yaklaşım sergilediğini söylemek mümkündür.