Said Nursi’ye iftira atanlara tokat gibi cevap

Said Nursi’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman’a iftira atanlara tek tek cevap verdi

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman aleyhindeki zaman zaman nükseden “iftiralar”a cevap verdi. Yazısını Risale Haber okuyucuları için paylaşan Badıllı, iftiraları tek tek cevapladı.

Müfteri bir “kemayar”a öğüt

Bir çok yönden ayarı nakıs muhatabımız, Form Dergisi sahibi Turgay Aşula'dır. Dergisini Antalya'da çıkarmaktadır. Derginin 42. sayısında son derece fahiş bir bilgisizlik, bir ayar noksanlığı sergilemiştir. Durup dururken, sözde Atatürkçülük, ya da Türkçülüğü savunuyorum diye çok düşmanane aynı zamanda cahilane ve müfteriyane bir şekilde büyük İslam alimi, Kur'an müdafi'i, sünnet-i seniye mürşidi olan Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine dil uzatmıştır.
Yazısının başlığı "Kürt Said" ya da "Said Nursi"dir.
Bu başlık altında yazdığı mutlak şeylerin çoğunluğu kökten yalan ve dipten iftiradır. Yani cahilane bir tarzda gözünü yumup atmıştır. Bir kaç örnek vereyim.

Birinci örnek: "O bir dönem Kürtçülük yaptı. Kürdistan olabilmemiz için deniz sınırına ihtiyacımız var” bile dedi.

Cevap veriyoruz: Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hiçbir dönem Kürtçülük yapmadı. Hele siyasi manada müstakil bir Kürdistan için hiç çalışmadı, hiç birşey demedi. Eğer Aşula soyadlı şahıs dedi diyorsa, belgesiyle ispat etmesi lazımdır. Aksi takdirde yalan ve iftira yapmıştır. Evet, o Osmanlı Devleti içinde olarak Kürtleri cehalet ve fakirlikten kurtarmak için Osmanlı padişahları nezdinde girişimlerde bulundu. Bir üniversite kurmak istedi. Sultan M. Reşad onun bu müspet girişimlerini takdir eyledi. 20.000 altın lira sözünü verdi, ama 1. Cihan harbi çıktı geri kaldı. Daha sonra Mustafa Kemal de onun o fikirlerini uygun buldu ve meclisten 150.000 banknot paranın bütçeden ayrılması konusunda kanun çıkardı. Bu dediklerimiz Büyük Millet Meclisi arşivlerinde kayıtlıdır.

İkinci örnek: "Kürtlerin soyunun Asur ve Kiyanilerden geldiğini söyledi."

Cevap veriyoruz: Hz. Üstad bunu böyle demedi. "Asurilerin ve Kiyanilerin cihangirlik zamanında Kürtler onların kahraman askeriydi" dedi. Soyu onlardandır demedi. Bu söz tarih bilgisine dayanan bir hükümdür. Bediüzzaman bunu böyle dedi ise elbette ki doğrudur. Çünkü o hevadan konuşmuyor. Sen ey Aşula eğer öyle değildir diyorsan buyurun ispat meydanına.
Burada bu münasebetle şunu söylemek icab ediyor ki: Şu Turgay Aşula gibi sahte Türkçüler, halkın asabiyetini tehyic ede ede Türkiye'de mevcud sair ırkların asabiyet damarlarını uyandırdılar. Yani bugünkü Kürtçüleri sahte Türkçüler tahrik edip meydana çıkardı. Zaten bu sahtekar Türkçülerin Kürtleri teşvik edip maddi destek de sağladıkları gün yüzüne çıkmıştır.

Üçüncü örnek: "Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı, Kürdistan Teali cemiyetinde sözcülük yaptı, görev aldı."

Cevap veriyoruz: Hz. Üstad hiçbir zaman Cumhuriyet düşmanlığı yapmadı. Bilakis Meşrutiyet ve gerçek bir Cumhuriyet için bütün kuvvetiyle çalıştı. Ama ismi Cumhuriyet manası istibdat ve ceberut bir Cumhuriyete itiraz etti. Bu yüzden çok kereler hapis yattı ve mahkemelik oldu ve sonunda beraat etti.
Atatürk'e düşmanlık değil onun yüzüne karşı gerçekleri haykırdı. Buna rağmen Atatürk onun gönlünü almaya da çalıştı. Van'da kurulmasına çalıştığı Medresetüz-Zehra'sı için 150.000 banknot parayı kanunen meclisten çıkarttığını az yukarıda söyledik. Ama neticede Atatürk’le fikirleri uyuşmadı. Ankara'yı terkedip Van'da inzivaya çekildi.

Ama "Kürdistan Teali Cemiyetinde sözcülük yaptı, görev aldı"lara gelince… O Kürdistan değil, Kürt Teali Cemiyetinin gazetesinde bir kaç makale yazdı. Bu cemiyetin sözcülüğünü yaptı diye birşey yoktur. Bu Cemiyetin gazetesinde yazdığı 3-4 makalesi elde mevcuttur. Asar-ı Bediiyye kitabında yeniden yayınladık. Bu makaleler ilmi ve tahkikli makalelerdir. Bediüzzaman az bir müddet içinde bu cemiyetle alakadar oldu. Sonra bu cemiyeti idare edenlerden ayrıldı. Ve İttihad-ı Muhammedî cemiyetine dahil oldu.

Dördüncü örnek: "Vahdettin ve Damat Ferid Paşa ile iş birliği yaptı.”

Cevap veriyoruz: "Bu, tamamen hakikate aykırı ve bilgisiz karalama ancak Aşula gibi cahil ve aynı zamanda müfterilere yakışabilir bir şeydir. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri İngilizlerin oyununa kapılan o günkü kabineye ve birçok ulemaya karşı, İngilizlerin yalanlarını zirü-zeber eden onun o günlerde yayınlamış olduğu "Hutuvat-ı Sitte" eseridir. Ayrıca "Sünuhat" gibi eserlerinde de İngilizlerin isteği doğrultusunda ve Anadolu'da mücahitler aleyhine fetva hazırlayan Şeyhül İslam'ın menfi fetvasına karşı bir fetva çıkardı. Bediüzzaman’ın bu yayınları üzerine İstanbul'un İngiliz lehine oluşan fikirleri birden aksine dönüverdi. Bunu Ankara görüyor ve takib ediyordu. Ve 18 defa şifreli telgraflarla M. Kemal tarafından Ankara'ya çağrıldı. En son Fevzi Çakmak ve eski Van valisi Tahsin Beylerin (Tahsin Özer) girişimleri üzerine 22 Kasım 1922 günü Ankara'ya geldi. Meclisi ziyaret etti. Bütün Mebuslar "Bediüzzaman Said Kürdi'ye Hoş Amedi” yapıp ayakta alkışladılar. Demek bu Aşule soyadlı şahıs ya hakikaten bilgisiz ve cahildir, ya da bilerek bazı hain örgütler adına Bediüzzaman'ı yalan ve iftiralarla şaibelendirmek isteyen birisidir. Çünkü gerçeklerin tamamen aksini söylemektedir.

Beşinci şeni’ örnek: "O Cumhuriyeti yıkmak için Hıristiyanlarla beraber hareket etti. O Çanakkale'de ölen işgalci askerleri de şehit ilan etti.”
Aşula soyadlı bu şahsın iftiralarının en şeni'i, cehaletininde en kabihi bu beşinci örnekte gösterilenlerdir.

Cevaben deriz ki: “Bediüzzaman İngiliz işgalcilerine ve Osmanlı devletini yıkmak için birleşen bütün Hıristiyanlık alemine karşı maddaten ve ma'nen savaşan bir İslam kahramanı; bir yüce kumandandır. Dördüncü örnekte izahı geçmiştir.
1. Cihan Harbinde gönüllü alay kumandanı olarak Kafkas Cephesinde daha sonra Van-Bitlis Cephelerinde Ruslarla amansız bir cihad gerçekleştirmiş. 6 bin gönüllüsünü şehit vermiştir. Nihayet 2 Mart 1916'da Bitlis'te yaralanmış, ayağı kırılmış ve Ruslara esir düşmüştür.
Başta dedik, bu Aşula soyadlı şahıs Hz. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı hakkında tamamen bilgisizdir, ya da bilerek iftirakardır. Ama bu zaman ispat zamanıdır. Hurafeli hikayelere, asılsız düzmecelere inanılmamaktadır. Eğer bu şahısta zerre kadar gerçek Türklük ve Türklüğün icabı mertlik varsa, bu yazdıklarını ispat eylesin.
Şehitlik meselesine gelince bunun ne kadar bir iftira olduğunu ispatlayan bizim müfterilerin başlarına inen ateşli şahaplar isimli kitabımız kendisine ulaşmıştır sanıyorum.

Altıncı örnek ki: En rezil ve namertçe bir iftiradır. Şöyle demiş şahs-ı müfteri: "O Kelime-i Şahadetten Muhammed-ün Resulullah ibaresinin çıkarılmasını istedi." Yazısının yukarıdan aşağıya doğru yedinci paragrafında ise; "O Kur'an ve İslam ile yönetilmek istedi, yani şeriatı tercih etti” diye yazmış.

Cevap veriyoruz: Bir insan Kur'an ve İslam'ın bütün kanun ve yöntemlerini içeren bir şeriatla yönetilmek istesin, ama aynı zamanda İslam şeriatının hükümlerinin uygulama ve tatbikatını zatında ve hayatında gösteren ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (sav) ismini Kelime-i Şehadet'ten çıkarılmasını istesin. Tahmin ediyorum Şeytan-i racim dahi bu iftiradan titrer ve kaçar. Eşekler bile, bu şahsın cahilane çelişkilerini duysa fıs fıs güleceklerdir. Bu şahıs kabil-i hitab olacak bir mahiyetten, ilim ve tahkikten çok ama çok uzak olduğu anlaşılmaktadır.

Yedinci örnek: Merhum Palulu Şeyh Said ile Bediüzzaman Said Nursi'yi birbirinden tefrik edemeyecek kadar nadan olan bu şahıs, 1924'te Diyarbakır'da idam edilmiş olan Merhum Şeyh Said Efendiyede iftira etmektedir. "Özür diledi" diye Merhum Şeyh Said'e isnad eylediği o yalan büyük bir iftiradır. Şeyh Said merhum kimseden özür dilemedi. Merdane bir şekilde darağacına yürüdü, şehit oldu.

Bediüzzaman Said Nursi ise, 23 Mart 1960’ta Urfa’da vefat etti. O hayatında yaptığı ve yürüttüğü Kur'an ve İman hizmetinden dolayı hiç kimseye baş eğmedi, kimseden özür dilemedi. 26 sene menfalar, hapisler ve insan haklarından mahrumiyetler çektiği halde, zerre kadar fütur getirmedi. Davasından bir adım bile geri çekilmedi. Hak ve hakikatı en cabbar, zalim kumandanlara karşıda haykırdı. 1909'da İstanbul'da Birinci Divan-ı Harb-ı Örfî mahkeme reisi Hurşit Paşa'nın “sende mi şeriat istemişsin, şeriatı isteyenler işte böyle asılırlar” demesine karşılık Bediüzzaman: "Paşa dikkat et, ne dediğinin farkında mısın? Muvahhidinin kalemleriyle senin gözlerini patlatırım” demiş. Herşeye rağmen bu mahkemeden bihakkın beraat almıştır.

M. Kemal Paşa'nın kendisine, 1922'de Meclis divanında "Hocam biz seni buraya çağırdık ki; yüksek siyasi fikirlerinizden istifade edelim, sen geldin en evvel namaza dair şeyleri konuştun. İçimizde ihtilaf bıraktın” diye bağırmasına karşılık, Bediüzzaman da, "Paşa paşa kainatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduddur" demiş. M. Kemal Paşa ise “hocam haklıdır” diye tarziye vermiştir.

İşte bu kadar... Umarım ki: Turgay Aşula gerçekleri öğrenir ve bugün Said Nursi’nin yazmış olduğu Nur Risalelerinin yalnız Türkiye'de 15 milyon okuyucusundan özür diler de bir kamillik göstermiş olur.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Bediüzzaman Haberleri