Risale Haber-Haber Merkezi
Star yazarı Hüsrev Hatemi, bir panelde dile getirdiği sözleri nedeniyle kendisini eleştirenlere cevap verdi.
Önce olayı anlatan Hatemi, "Bir panel konuşmasındasınız. Panel yöneticisi diğer konuşmacı da sevdiğiniz, aranızda dostluk olan kişiler. Benim dışımda zaten tek konuşmacı var. Şair Lale Müldür. Lale Hanım, acıklı bir şiir okudu ve Kürt vatandaşlarımızın çektiklerinden bahsetti. Sonra bana şiir okuma sırası verildi. Ben, Lale Hanım’ın söylediklerinin tesiri altındaydım. Canlı yayında söylenen bu sözlerin bazı yanlış yorumlara yol açacağını ve Lale Hanım’ın bazı aşırı sert tepkilere maruz kalacağını düşünerek, Türklerden gelen bazı tatlı hareketler de olduğunu, mesela Kanal Şeş’in açıldığını ekleyelim, ayrıca Said-i Nursi ve Süleyman Nazif’i hatırlayalım dedim" şeklinde yazdı.
Çanakkale’de Kürtlerle Türklerin birlikte çarpıştığını belirten Hatemi, yazısını şöyle sürdürdü:
"Hatırımda başka cephelerde Osmanlı sınırları için çarpışan Kürt veya Arap subay ve erler de vardı. Yani evde hazırlanmış olarak ‘bir hitabe irad edeyim’ düşüncesi ile hareket etmiyordum. Ülke TV’de Tahta Köprü programında cereyan eden bu olayı, ekran başında seyreden Sn. Orhan Tekelioğlu, benim Lale Hanım’ın işine karıştığımı ve mozaik edebiyatı yaptığımı söylüyor. Ben inanmadığım bir konunun edebiyatçısı da yayıcısı da olmam. Mesela Kürtlerin dilinin nerden geldiğini anlatan ‘Kart-kurt’görüşüne zerre kadar inanmadım ve hiçbir zaman o görüşü yaymadım. Fakat mozaik görüşünden daha iyi bir görüş varsa Sn. Tekelioğlu beni aydınlatsın. Belki o görüşü benimserim.
Bir Türkiyeli, kendisini doğduğu aile koşulları sebebiyle ‘Türk’ kültürel kimliği çerçevesi içinde hissediyorsa başka ne yapabilir ki? Kürtçenin güzel ve gelişmiş dillerden olduğunu 1950’li yıllardan beri bilen, hiçbir Kürt ailesinin başına gelene ‘oh olsun’ dememiş olan ben, başka ne yapabilirim? Türklüğü küçük görmeyi seçemem. Ben mozaikin Türk rengindenim. Kürtler de kendilerini ve dillerini küçük görmesinler. Böyle bir durumda ‘mozaik’ veya ‘alaşım’dan başka bir benzetme dışında ne yapabiliriz? Birinci Dünya Savaşı’nda ortak amaç Hilafet merkezi İstanbul’u, Mekke ve Medine’yi savunmaktı. Şimdi ise bizim de Kürtler kadar Diyarbakır’ı, Van’ı sevmemiz ve savunmamız, Kürtlerin de Türkler kadar Ankara’yı, İstanbul’u, Edirne’yi savunması gerek. Ötesine aklım ermiyor.Yalnız şunu da söyleyeyim. ‘Bigane megirid mera z’in kuyem (Yabancı saymayın beni, bu köydenim)-Mevlana’ Yani Türkiye mozaiğindenim. Kenardan viskimi yudumlayarak seyredenlerden degilim. O gün yanımda oturan, dostum olan bir Kürt olsa, onu da aşırı tepkiden korumaya çalışırdım. Bu da benim özgürlüğüm sayılsın.
‘Sosyolog veya siyaset bilimci değilsin, yani biletin ikinci mevki. Neden birinci mevkii vagonunu iteysun’ demeyin bana. Türkiye Treni’nin benim itiş gücüme ihtiyacı yok. Ama ben kazık gibi dikileyim mi? Ben kondüktörü değil katarımı severim. 12 Temmuz Radikal-2 de yayınlayan bu yazısında Sn.Tekelioğlu benim Lale Müldür’ü sıkıntılı bir yüzle dinlediğimi söylüyor. Lale Hanım Kürtlerin çektiklerini anlatırken, ben pişmiş kelle gibi mi dinleseydim? Zaten Lale Hanım benim üzüntülü yüzle dinlediğimi fark ederek ‘Daldınız Hatemi Bey’ diyerek içimi dökmeme sebep oldu. Ben hiçbir zaman kendimi ‘büyük şair’ olarak tanıtmam. Zaten o panel konuşmasına Sadık Bey beni şiir okumak için değil ‘Lale Abla ile sohbet’ için çağırmış, ancak programdan üç saat önce ‘şiir kitaplarınızı da yanınıza alın’ demişti. Benim bir merakım da şu: Acaba bir Fakülte kurulunda böyle bir sorun ortaya atıldığında Orhan Bey ne tip bilinmedik orijinal bir edebiyat yapıyor? Ben onun tezini öğrenmek isterim. Ulema ne demiş: ‘El-tezzü elezzün min el pekmez-Tez pekmezden daha tatlıdır.’ Ayrıca ben bazı kelimeleri uzatıyormuşum. Bana ücreti ödenmiş bir diksiyon hocası lütfederler mi acaba?