Röportaj: Ömer Özcan-Risale Haber
İdris Kahveci Bediüzzaman Said Nursi'yi yıllarca takip eden emekli bir emniyet mensubu. En önemli özelliği ise Said Nursi'nin Urfa'dan sonra Isparta'ya defnedilmesine şahit olan dört kişiden biri. Bediüzzaman'ın naaşının denize atıldığı iddialarının yalan olduğunu ifade eden Kahveci ile 2007 yılında "Ağabeyler Anlatıyor" kitaplarım için görüşmüştüm. O görüşmeyi özetleyerek bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunuyorum.
İdris Kahveci, 1934 yılında Denizli’ye bağlı Çal ilçesinde dünyaya geldi. 1958 yılında Emniyet Teşkilatı’na girerek Isparta’da çalışmaya başladı. Uzun yıllar Emniyet Teşkilâtında çalıştı. Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ni son iki senesinde, vefatına kadar adım adım takip eden sivil polislerden birisidir. Ayrıca, Urfa’dan mezarı yıkılarak, Isparta’ya getirilen mübarek naşını defneden dört polisten tek hayatta kalanıdır.
İdris Kahveci göreve nasıl başladığını ve Isparta'da mezar kazılsın emrinin nasıl geldiğini şöyle anlattı:
"1958 yılında Isparta’da göreve başladım. O günkü yetkililer beş arkadaşla birlikte beni doğrudan Said Nursî Hazretleri’nin takibi için görevlendirdiler. O arkadaşlarla beraber biz Said Nursî Hazretleri’nin sağlığında gece gündüz beraberdik. Uzun yıllar bu görevde kaldık.
"Urfa’da Halil İbrahim dergâhının bahçesine gömülüyor. Orada her gün gruplar halinde çok ziyaretler oluyor, malum. Ben görmedim ama cenazesine 300 otobüsün gittiği söyleniyordu. Isparta’dan da çok gitmişlerdi. O adamlar dönünce.. 1960 İhtilali’nin, Milli Birlik Komitesi’nin (MBK), 6 ve 25 sayılı kararları vardı. Kanun hükmündedir bu kararlar. Bunlara göre dönen 15 kişiyi gözaltına aldırttılar bize. İki ay sonra mahkemeye sevk ettik, mahkeme bunları serbest bıraktı. Bir müddet sonra ziyaretlerin aşırı olmasından tedirgin olan MBK üyeleri, “bunun mezarını kaldıralım” diye karar alıyorlar. Bize Isparta’ya şifreler geldi. “Isparta’da bir mezar kazın” diye, bir şifre.
Siz gelenin Bediüzzaman’ın tabutu olduğunu biliyor muydunuz?
Tabi biliyorduk. Afyon'a kadar helikopterle veya uçakla geldi. Afyon’dan askerî pikapla gece saat ikide geldi Isparta’ya. Emniyet Müdürü de vardı.
Emniyet Müdürü kimdi o zaman?
Ahmet Eren. Burdurluydu o, şu an hayatta değil. Tabutu getiren aracın asker şoförü orada kaldı. Bizim şoför arkadaş direksiyonun başına geçti, getirdik mezarlığa ve defnedildi.
Gömülme anında orada mıydınız?
Evet tabi.
Biraz teferruatlı anlatır mısınız? Kimler vardı o anda orada? Gece saat kaçtı? Asker var mıydı?
Hayır asker yoktu. Bizden başka kimse yoktu. Dört kişiydik. Getirenler orada kaldı, teslim aldığımız yerde, mezarın yeri bilinmesin diye. Gece saat iki buçuk üç gibiydi.
Bize talimat verildi. Uygun bir yer kazıldı.
Sizin nezaretinizde mi kazdılar?
Evet, gariban herhangi birinin mezarı gibi kazıldı.
Bir gün önce mi kazıldı mezar?
Akşama doğru. Gömdüğümüzde gece iki buçuk, üç gibiydi. Mezarın yeri görülmesin diye o şahıslar orada kaldı.
Kaç kişiydiniz defin anında?
Emniyet Müdürü ile beraber dört kişiydik.
Bir de Üstad Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Efendi vardı galiba?
O yoktu. Afyonda kalmış olabilir. Biz üç dört sene bu mezarı tarassut altında bulundurduk.
Defin işleminden sonra hemen dağıldınız mı?
Evet. Ama birkaç gün, dışarıda, yol üstünde sırayla dolaştık. “Gelen giden var mı? Hareket var mı? Gören var mı?” gibi. Çünkü gören varsa bir hareket olurdu.
Nasıl bir tabuttu?
Lehimlenmiş, tamamen muntazam bir tabuttu. Sıcak zamanda gelmişti, koku olmasın diye muntazam lehimlenmişti. Üç dört sene tarassud ettik (gözetim altında tuttuk). Üzerine ot tohumları serptik. Yanında bir çeşme vardı, şu karşıdaki divan mesafesinde. Biz sulardık o otları, sonra otlar yeşerdi.
Mezarlığın neresindeydi Bediüzzaman’ın kabri?
Orta bölümünde bir yerdeydi.
Medyada daha evvel yanlış olarak çıkmış, tashih edilmesi gereken şeyler var demiştiniz?
Sabah Gazetesi’nde yayınlanmıştı. Türkeş’in hatıralarında. Bir cevap yazmıştım, yalnız cevabım çıkmadı.
Bunlar ne ile ilgili hatıralardı, düzeltilmesi gereken itiraz ettiğiniz yerleri neresiydi?
“Said Nursî’nin Urfa’daki mezarından alındığını, bu tarafa, Isparta’ya doğru getirildiğini ve Emirdağ’da bir yamaca defnedildiği” şeklinde. Bu doğru değil. Sabah Gazetesi’nde yayınlandı bu. Ben cevap yazdım, cevap vermediler. Ama yayını kestiler o zaman.
Evet öyle, yayın kesildi.
Demek ki Said Nursî’nin cesedinin denize atılması tamamen yalan ve uydurma?
Tamamen uydurma, yalan ve iftiradır.
Siz gelen tabutun Bediüzzaman’a aid olduğunu nereden biliyordunuz? Size Urfa’dan Bediüzzaman’ın kabri gelecek diye söylendi mi? Kim söyledi?
Vali ile Emniyet amirine şifre geldi. Geleceği saat belli, hareket saati belli.
Peki sizi alıp Isparta’ya götürsek yerini göstermez misiniz?
Hayır. Sizin gibi yirmi yıldan beri peşimde “yerini göster” diyenler var. Vicdan azabı da çekiyorum. Turizm açısından orası canlansın da istiyorum. Ama yapamam şimdi.
Siz karar verin, ben sizi alayım götüreyim Isparta’ya?
Sonra size de zararı olur, bana da zararı olur bunun. Bunu araştırmak lazım… Ben çekiniyorum yani… Size göstersem, “kim gösterdi?” diyecekler. Elbette beni gösterecekler. Çünkü benim bildiğimi biliyorlar. O zaman her şey ortaya çıkacak. Bediüzzaman’ın kabri ile ilgili dört kişiyiz. Birisi Samsun’lu, birisi Urfa’lı idi. Araştırmışlar, bunların öldüğünü buldum internette. Bilmiyorum, görüşmüyordum onlarla. Müdür zaten çoktan ölmüştü.
İsimleri neydi bu dört kişinin?
Ben, Emniyet Müdürü Ahmet Eren Burdurludur. Ziya Atlıoğlu Urfa’lıdır. Diğeri de Hüseyin Beyazıtlı Samsunlu idi. Defin anında orada olan dört kişi bunlardır. O iki arkadaş biz yaşlarda idi, öldü mü kaldı mı onları bilmiyordum.
Peki işçiler var mıydı defin esnasında. Siz kürekleri elinize aldınız, kendiniz mi attınız toprakları?
Hayır hayır işçi falan yoktu. Biz kendimiz gömdük. Hiç işçi filan mümkün mü? Kimse sokulmuyordu ki oraya. Çok gizli tutuluyordu, hiç kimse bilmiyordu, dört kişi dışında. Gece yıldırım hızıyla geldi, biz bunu yıldırım hızıyla indirdik, defnettik.
Kabir derin miydi?
Normaldi. Mezar, önceden “filancaya” diye akşamdan hazırlatılmıştı. Çinko tabutu açmadan olduğu gibi gömdük. En ufak bir koku falan yoktu. Lehimleri çok sağlam yapmışlar. Şimdi şu anda bunun yerini göstermeyi sakıncalı görüyorum. Ama Devlet yetkililerinden bir izin çıktığı taktirde, ben şurasıdır diye gösteririm. Yoksa başımın derde girmemesi için göstermem. Bazı gruplar var: “İnanç turizmi açısından türbesi yapılsın, belli olsun yeri. Düşünün, yılda üç milyon insan gelir buraya. Düşünün artık gelecek geliri..” diyorlar.