Risale Haber-Haber Merkezi
Son Şahitlerden Akif Arıözsoy anlatıyor:
"Üstadın tarassut ve hapis zamanlarında devletin çeşitli mevkilerine telgraf çektim. Bunlardan genel olarak Üstadın serbest bırakılmasını, Risale-i Nur'un Kur'ân'ın hakikî bir tefsiri olduğunu, buna yalnız Türkiye'nin değil, bütün dünyanın muhtaç olduğunu, okullarda ders kitabı olarak okutulmasını istemiştim.
"İsmet Paşaya ise 'Bediüzzaman'ı serbest bırakın, size atomun sırrını öğreteyim. Yoksa atomu kafanızda patlatırım! şeklinde telgraf çekmiştim.
"Milli Eğitim Bakanlığına da, 'Bu kâinatın esrarı içinde insanların, beşeriyetin ahiret hayatı nasıl kurtulacak?' mânâsında bir telgraf çekmiştim.
"Yine İsmet Paşaya Risale-i Nur'un mekteplerde okutulması talebimi telgrafla bildirmiştim.
"Bu telgraflarım neticesinde, bana çok zulüm ve eziyet ettiler. Hattâ yanan sobaya oturtmuşlardı. Afyon'da Isparta Otelinde beni polisler alıp götürdüler. Sırasıyla emniyete, milli eğitim müdürlüğüne, oradan da doktora havale ettiler. En sonunda sorgu hakimliğine getirdiler. Ağır ceza savcısının elinde benim çektiğim telgraflar vardı. Savcı, 'Said Nursî'yi tanıyor musun?' diye sordu. Ben de 'Evet' dedim. Savcı sorgulamasına devam etti.
"Talebe misin?'
"Evet.'
"Halen, Risale okuyor musun?'
"Evet.'
"Evinde de var mı?'
"Evet.'
"Bu telgrafları sen mi çektin?'
"Evet.'
"Peki, söyle bakalım, atomun sırrı nasılmış?'
"O sizi alâkadar etmez. '
"Bu cevabım üzerine adam hiddetle 'Peki, kimi alâkadar eder?' dedi. Ben de cevaben, 'Bu mesele devleti, profesörleri, uzmanları ve mühendisleri alâkadar eder' dedim.
"Beni beş gün kadar nezarete attılar. Bu arada çok da dayak çektiler. Bazen öldü diye bırakıp giderlerdi.
"Bir ara Emirdağ'da da buna benzer bir hadise olmuştu. Beni yine doktora da sevketmişlerdi. Mahkemede beraat ettim. Bu hadiseden sonra, Üstada uğramıştım. Üstad beni tesellî etti. 'Ben de bir zamanlar senin gibi şefkat tokatları yemiştim' dedi.
(Son Şahitler)