Şairlerin dilinden Peygamber sevgisi

"Biz ki pervâne, Sen ki mumsun, nûruna meftun olduğumuz ve nûrunda yok olduğumuz" diyor Neşati... Tabi bir o değil Hz. Muhammed aşkıyla yanan...

Âlemlerin Efendisi’ne,

’Sen benim halk senün eclün içündür dedi Hakk
Bundan a’lâ dahı bir mertebe olmaz müzdâd. (Nâbi)

‘’Allah sana: ‘Sen benim sebebime yaratıldın. Bütün bir kâinat da senin sebebine, senin için yaratıldı.’ diye buyurdu. Bundan daha üstün, daha fazla bir mertebe olamaz.’’

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim                                                                Hak'dan bize Sultan-ı müeyyedsin efendim. (Şeyh Galib)

Mihr ü meh olmazdı böyle pertev-endâz-ı sâfa
Olmasa ger mazhâr-ı nûr-ı Peygâmber rûz u şeb  (Neşâti)

‘’Güneş ve Ay eğer Hz. Peygamber’in nûruyla (aşkıyla) şereflenmeselerdi gece gündüz böyle ışık saçamazlardı.’’

Efendim, Senin nûrunla tanışan gönül dostların da böyle. Biz ışık yoksunları Senin Güneşine ay konumundayız ki, Senin ışığın olmasa biz karanlıklardayız. Ki yıldızlar, ki Güneş dahi ışığını Senden almıştır. Çünkü Senin uğruna yaratılmışlardır. Çünkü Sende En Sevgili’den nûrlar vardır. Nâbi de öyle beyan etti Senden sonra:

Sen benim halk senün eclün içündür dedi Hakk
Bundan a’lâ dahı bir mertebe olmaz müzdâd. (Nâbi)

‘’Allah sana: ‘Sen benim sebebime yaratıldın. Bütün bir kâinat da senin sebebine, senin için yaratıldı.’ diye buyurdu. Bundan daha üstün, daha fazla bir mertebe olamaz.’’

Bundandır Senin âleme şâh oluşun. Bundandır doğru ve güzel gönüllere sultan oluşun.

Dâver-i taht-ı risâlet şeh-i iklîm-i kemâl
Gevher-i bahr-ı hıred pâdişeh-i mülk-i sedâd (Şeyh Galib)

‘’O, peygamberlik tahtının hâkimi, ve olgunluk ülkesinin hükümdarı, akıl denizinin cevheri ve doğruluk  memleketinin padişahıdır.’’

Ve işte bundandır, her nesnenin nûruna Râm oluşu, pervane oluşu

Mihr ü meh pervâne-i şem’i cemâlindir senin
Devr ederler sûz ber-dil dâğ ber-ser rûz u şeb  (Neşâti)

‘’Güneş ve Ay, mum gibi yanıp parlayan güzelliğinin etrafında, yanıp kavrulmuş bir halde, gece gündüz etrafında dolaşan pervâneler gibidir.’’

Pervane ki, ışığa ve ateşe tutkun bir kelebektir. Pervane ki, her türlü ışığa koşar ve kendini ışıktan alamaz ve bile bile yanarak ölür. Pervane ki Senin ışığını arar. Pervâne ki kutlu bir âşıktır.

Biz âşıkların da Senin etrafından kendisini alamayan pervaneler gibi aşkınla yanarak fena olmaktayız. Biz ki pervâne, Sen ki mumsun, nûruna meftun olduğumuz ve nûrunda yok olduğumuz.

Güneş ve Ay’n dahi aşkla dönmelerinin sebebi, aşkındandır.  Ve yıldızların ve Güneş’in bağrının her daim yanması aşkındandır. Ve dahi, saçtıkları ışık da Senin nûrundan yansıyan ışıklardır.

Efendim;

Ruhum sana , varlık sana hayrandır, Efendim
Bir ben değil âlem sana kurban’dır  Efendim (A.Ulvi Kurucu)

Ki Sana sadece ârif değil bütün âlemin hayran olduğunu atalar, dedeler de beyan etmişti.

Ne devlettir, yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasib olmaz mı sultânım haremgâhında can vermek  (Yaman Dede)

Ve Evren’in sevgi mayası  O âlemlerin nûru Hz Muhamed (sas) olduğundan, O’na sadece ârifler hayran değil, bütün bir alem hayrandır.

Çünkü bütün bir âlem  âşıkının hasret yangınlarıyla tutuşmuştur. Ve böylece bütün bir âlem Senin aşkından haberdâr olur. Ve böylece bütün âlem Senin aşkınla kavrulur. Çöldeki kum taneleri bile, masum ceylanların yürekleri bile senin aşkınla kavrulur.

Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahûların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur hâneleri
Sen’siz hayat, toprağın sırtında ur gibidir’’  (Nurullah Genç)

Ve sular da Sana meftundur Efendim.  Fuzûli de şahit ki; başını taşlardan taşlara vurarak Seni arar bütün sular.  Hiç mümkün müdür, Kur’an’ın gökten karşılayarak  uğruna yere indiği birisine meftûn olmamak. Ki Fuzûli öyle demişti:

Ey olub mi’râc  bürhân-ı ulüvv-i şân sana
Yere inmiş gökten istikbâl edüb Furkan sana

‘’Ey (sevgili) miraç senin şanının yüksekliğine bir delildir. Kur’an, seni gökte  karşılayarak yere sana inmiştir.’’

Efendim, Sana inen Nûr’a da
Sen'in nûrunuza da âşıktır âlem.

Arif Akpınar - Haber 7

Kutlu Doğum Etkinlikleri Haberleri