Sakal, Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) ehemmiyetli sünnetlerinden biridir. Hiçbir âlim farz olduğunu ileri sürmediği için, terkinde de farzın terki gibi bir hüküm verilmemiştir.
Sakal sünnetinde Şafiî ile Hanefî arasında farklı görüş vardır. Şafiî'ye göre sakal sünnettir. Kesimi ise sadece tenzihen mekruhtur. Hanefi'de ve diğer iki mezhepte ise hüküm farklıdır. Sakalı bıraktıktan sonra kesmek, tahrimen mekruhtur.
Dinimiz bu konuda bir zorunluluk getirmediği için, bazı insanların sakal bırakmamasına "Neden bırakmıyorsun?" denilmez. Dinimiz sakal bırakmamayı menetmemiştir; terkeden sünnet sevabından mahrum kalır, ama günahkar da olmaz.
Peygamber Efendimizin (asm) getirdiği esas, kaide ve prensipler hayatın bütün safhalarını içine alır. İbadetten muamelâta, ahlâktan insanın şahsî yaşayışına ve cemiyetin bütün unsurlarına kadar...
Peygamberimizin (asm) yaşayışı, en güzel bir örnek ve mü'minler için en açık bir misaldir. Bu hususu Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'de şöyle belirtir:
«Gerçekten Allah'ı, âhiret gününü arzulayanlar ve Allah'ı çok zikredenler için, size Allah'ın Resulünde (takip edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır.» (Ahzab, 33/21)
Peygamberimizin (asm) birtakım sünnetleri vardır ki, bunlar, onun fıtrî muameleleri şeklindedir. Giyinip kuşanması, yeyip içmesi, vücudunun bakımı ve temizliği bu kabildendir. Bunların birçoğu muaşeret kaideleri sınıfına girmektedir. Mü'minler ise, bu sünnetlere uymakla hareketlerini nurlandırmış olurlar.
İşte bu fıtrî sünnetlerden bir kısmını Hz. Âişe (ra) validemiz Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)'den şöyle rivayet etmektedir:
«On şey fıtrattandır (yaratılıştan olması gereken âdetlerdendir): bıyığı kısaltmak, sakalı bırakmak, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak aralarını yıkamak, koltuk altını temizlemek, etek tıraşı olmak, istinca ve istibra.» (Müslim, Tahare 56; Neseî, Zinet 1)
Her insanın belli zamanlarda yapması gereken bu fıtrî sünnetler hem bir temizlik vasıtasıdır, hem de peygamber âdetidir. İnsan bu vazifeleri yerine getirmekle hem bedenî vazifelerini yapmış, hem de sünnete uymakla manevî mükâfata kavuşmuş olur.
Bahsi geçen sünnetler içinde sakal bırakmak ve bıyıkları kısaltmak dış görünüş itibarıyla ayrı bir hususiyet taşımaktadır. Sevgili Peygamberimiz (asm), «Sakalı bırakın ve bıyıklarınızı kısaltın.» derken «Müşriklere muhalefet edin.»(Buhari, Libas 64) buyurmakla da hikmet cihetini belirtmektedirler. Çünkü müşrikler sakallarını kesip bıyıklarını alabildiğine uzatırlardı.
İslâm âlimleri sakalı bırakma ölçüsü olarak, bir tutamdan fazlasının kesilmesini ifade ederler. Hz. Ömer (ra), sakalını uzatmış birini görerek bir tutamdan fazlasını kesmesini söylemiştir. Ebû Hüreyre (r.a.) gibi büyük bir sahabî de sakalını tutar, bir tutamdan fazlasını keserdi. Abdullah bin Ömer'in de aynı şekilde hareket ettiği rivayet edilmektedir.
Fıkıh kitaplarımızda ifade edildiği gibi, sakalın kâmil mânâdaki şekli«arız» denilen yüzün iki tarafı ile çenede bırakılmasıdır. Şayet sadece çenede sakal bırakılsa sünnet yerine gelmiş olmaz.
Sakal bırakmakta ve diğer sünnetleri işlemekte mü'minin esas niyeti Peygamberimize (asm) uymak ve onu taklit etmektir. Bir Müslümanın gayesi,mümkün olduğu ölçüde sünnet-i seniyyeye her yönüyle uymaktır. Fakat buna muvaffak olmak ancak «ehass-ı havas» denilen bazı mümtaz şahsiyetlere mahsustur. Yalnızca müçtehid ve velî mertebesine varan zatlar bu sınıfa girer. Fakat herkes sünnetin tamamını yapamasa da, taraftar olmak, kabul etmek ve hâlis bir niyetle de yapmaya gayret göstermek mecburiyetindedir. Ancak bu niyet ve kararlılık içinde olmakla beraber, daha başka maslahatlar icabı olarak bazı sünnetleri yapmayanları ve yapamayanları çok büyük bir günaha girmiş gibi suçlamaya ve tahkir etmeye, küçük görmeye de hakkımız yoktur.
Sakal meselesine de bu ölçü içinde bakmak lâzımdır. Sakal bırakmakPeygamberimizin (asm) hem fiilî ve hem de kavlî bir sünnetidir. Mü'min bu sünneti işlemekle, âdetini ibadete çevirir ve büyük sevaba kavuşur. Sakal bırakmayanların mes'uliyet altına girdiklerini söyleyen müçtehidler varsa da, bazı âlimler sakalı kesmenin tenzihen mekruh olduğunu ve hattâ son devir İslâm âlimlerinin bazıları da mubah olduğunu belirtmişlerdir.
Asrımızın büyük âlimi Bediüzzaman sakal konusunda şöyle demektedir:
«Bazı âlimler 'Sakalı tıraş etmek caiz değildir.' demişler. Muradları, 'Sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır.' demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur» (Emirdağ Lahikası-I, s. 48, 49)
Bu durumda, sakalı bıraktıktan sonra kesenler, Hanefî, Hanbelî ve Malikiâlimlerince mesul duruma düşerlerse de, Şafiî âlimlerince -Gazali, İbni Hacer, Remli, Rafiî ve Nevevî- ye göre tenzihi bir mekruh işlemiş olmaktadırlar. Bu meselede Şafiî mezhebine uyan kimseler, bir mesuliyet altına girmezler.(Mezahibü'l-Erbaa, II/44-45; İânetü'l-Tâlibîn, II/340)
Bu sünneti işlemeye taraftar olmak, işleyenleri tebrik etmek, onlara hürmet etmek İslâmî bir davranış olduğu gibi, bırakamayanları veya bir mazeretinden dolayı terk edenleri de hor görüp küçük düşürücü konuşmak, büyük bir İslâmî eksiklikmiş gibi değerlendirmek de normal bir hareket değildir.Hele bu meseleden dolayı Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşlik bağlarına zarar vermek, şuurlu Müslümanın yapacağı işlerden değildir.
Sakal bırakan kimselerin, sünnete göre bakımını yapmaları, sünnete hürmetin ifadesi olur. Bıyık meselesinde ise dinî ölçü, kılların üst dudağı kaplamaması, bıyığın herkesin kendi kaşının kılları uzunduğunda olması ve dudak hizasını geçmemesidir. "Bıyıkları kısaltın" hadisine uyan âlimler bıyıklarını ciltleri görünecek kadar kısaltmışlardır.
Sakalı kısaltmak ve yanlardan almak sünnet midir? Peygamber (asm) Efendimizin yanına getirilen bir adam için, "Sakalını keşke şuradan ve şuradan alsaydınız.", demiş midir?
Kaynaklarda bu manaya gelen herhangi bir hadise rastlayamadık. Sakalla ilgili düzeltmeleri ön gören birkaç rivayete karşın, sakala hiç dokunulmaması gerektiğine dair bir çok rivayet ve alimlerin görüşleri vardır.
Bazı rivayetlere göre Peygamber Efendimizin (asm) sakalının ucundan ve yanlarından aldığı bilinmektedir. (Tirmizi, Edeb 17)
İmam Malik, "Müslüman, çoğunluk sakalını ne şekilde bırakıyorsa o kadar bırakmalı, fazlasını kesmeli, böyle yapmak menduptur. Çünkü bu fazlalığın kesilmemesi, çirkin görünmeye sebep olur. Sakalı kısaltmanın bir sınırı yoktur. En uygunu, şekli güzelleştirecek biçimde kısaltmaktır. der. İmam Bâcî Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den nakledilen tatbikata dayanılarak bir tutamdan fazlasının kesilebileceğini söylemiştir.
Dürrü’l-Muhtar'da sakalın bir tutam boyunda olmasının sünnet olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ekseriyetin görüşüne göre bir tutamdan fazlasını kesmek de sünnettir.
Ayrıca saçla ilgili olarak “Kimin saçı varsa ona iyi baksın.”(bk. Irakî, Tahricu ahadisi’l-İhya-İhya ile birlikte, 1/142) mealinde hadis vardır.
Ebu Davud ve Tirmizî’nin rivayet ettikleri bir hadis de mealen şöyledir,
“Saçı, sakalı dağınık bir adam Hz. Peygamber (asm)’in meclisine geldi. Buyurdu ki, bunun bir yağı yok mu ki onunla saçını düzeltsin.” (Irakî, age.)
Sakal brakanların alt dudak altını alması mekruh ve bidat mıdır?
Reddu’l-Muhtar’da kısaca “el-Garaib”den naklen “Alt dudağın kıllarının alınması bidattır.” denilmektedir.(İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, VI/407).
Celal Yıldırım da -herhangi bir kaynak vermeden- “Sakal bırakanların alt dudak üzerindeki kılları tıraş etmeleri bid’at sayılmıştır. Çünkü, Peygamberimizin (asm) o kısmı tıraş etmediği sahih hadislerle sabittir.” görüşüne yer vermiştir.(bk.Celal Yıldırım, İslam Fıkhı, IV/207)
Tahavî’nin bildirdiğine göre, üst dudaktaki kılları (bıyığı) tıraş etmek İmam Azam, Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre kısaltmaktan daha güzeldir. Fakat daha sonra gelen Hanefî fakihlerine göre, bıyıkları tıraş etmek değil, kısaltmak sünnettir. (bk. el-Bahru’r-Raik-şamile-7/163)
Hanefî alimlerine göre sakalın çenenin altındaki boğaz kısmını tıraş etmek uygun değildir, İmam Ebu Yusuf’a göre bunda bir sakınca yoktur. (bk. Reddu’l-muhtar, II/418)
Kişinin yüzündeki kılları kesmesinde bir sakınca yoktur. Yeter ki, kadınlara benzemek niyeti olmasın. (bk. age.)