“Ey kardeş! Benden birkaç nasihât istedin. Sen bir asker olduğun için askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle berâber dinle. Çünkü ben nefsimi herkesten ziyâde nasihâta muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifâde ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve âvam lisânıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse berâber dinlesin.”
"Risâle-i Nûrların dili ağır, okuyunca anlayamıyoruz" şeklinde ifâde edilen görüşlerin, bu şâheserlerin dilinin bir engel olarak görülmesinden ziyâde bir fırsât olarak değerlendirilmesi gerektiği üzerine bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Risâle-i Nûr Külliyâtının birinci şâheseri olan “Sözler” kitabının ilk başındaki "âvam lisânıyla" ifâdesi, Bedîüzzamân Said Nûrsi'nin, Risâle-i Nûr eserlerini herkesin anlayabileceği bir dilde yazmayı hedeflediğini belirtir. Bu terim, "genel halk dili" veya "sıradan insanların dili" olarak da çevrilebilir. Yani, burada kastedilen anlam, eserlerin bir seçkinler tabakası veya yalnızca eğitimli kişiler tarafından değil, toplumun geniş bir kesimi tarafından anlaşılabilecek bir dille yazılmış olmasıdır.
Bu, iki önemli amaca hizmet eder:
Birincisi, bilgi ve aydınlanmayı herkesin erişimine sunar. Risâle-i Nûr, sâdece belirli bir sınıf, grup veya bireylere hitâp etmek yerine, herkesi kucaklar.
İkincisi, bu, insanların kendi düzeylerinde anlayabilecekleri bir metinle karşılaşmalarını sağlar. Bu, eserlerin evrenselliğini ve kapsayıcılığını sağlar.
Daha özel bir açıklama yapmak gerekirse, Bedîüzzamân, dinî, felsefî dünyâ ve âhiret hayâtıyla ilgili konuları ele alırken, sâdece ilahiyâtçıların veya felsefecilerin anlayabileceği bir dil kullanmamıştır. Bunun yerine, her okuyucunun kendi düzeyinde anlam çıkarabileceği bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Bu dil, yüksek öğrenim görmüş bir kişi için karmaşık bir teoriyi anlamak için bir araç olabileceği gibi, daha basit bir eğitime sâhip bir kişi için de dinî bir prensibi veya kavramı anlamak için bir yol olabilir.
Böylece, "âvam lisânıyla" ifâdesi, Risâle-i Nûr'un geniş bir okuyucu kitlesi tarafından anlaşılabileceğini ve okuyucunun kendi eğitim, yaş ve kültürel arka planına göre anlam çıkarabileceğini vurgular. Bu, Risâle-i Nûr'un hem evrensel hem de kapsayıcı bir niteliğe sahip olduğunu gösterir.
Risâle-i Nûr'un karmaşık felsefî ve dinî meseleleri ele aldığını belirttik. Peki bu ne anlama gelir? Bu, Bedîüzzamân Said Nûrsi'nin, insanlığın var oluşunun başlangıcından bu yana kafa yoran, karmaşık ve genellikle çözülmesi zor sorunları ele aldığı anlamına gelir. Bu sorunlar genellikle insan doğası, yaşamın anlamı, ölüm, âhiret, Allâh'ın varlığı ve birliği, ibâdetin anlamı ve peygamberlik gibi konuları içerir.
Her biri derin düşünme ve bilgi gerektiren bu konuların, geniş bir okuyucu kitlesi tarafından anlaşılabilir bir seviyeye indirgenmesi, oldukça zorlu bir iştir. Bununla birlikte, Bedîüzzamân'ın üstün bir yeteneği vardı: karmaşık ve yüksek meseleleri sâde, anlaşılır ve genel halkın diliyle anlatma yeteneği. İşte bu, onun büyük başarısıdır.
Bu başarı, bir okuyucunun, bilgi seviyesi ne olursa olsun, Risâle-i Nûr'dan anlam çıkarabilmesini sağlar. Örneğin, bir üniversite profesörü, Risâle-i Nûr'dan felsefî bir teoriyi anlamak için bir araç olarak yararlanabilirken, bir çiftçi veya bir işçi de Risâle-i Nûr'dan dinî bir prensibi veya kavramı anlamak için bir yol olarak yararlanabilir. Her iki durumda da okuyucu, kendi düzeyine ve ihtiyâçlarına göre anlam çıkarabilir.
Risâle-i Nûr, herkesin anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Her ne kadar bazı kısımları karmaşık ve zor anlaşılan konuları içeriyor olsa da bu, metnin herkesin erişebileceği ve kendi düzeyine göre anlam çıkarabileceği bir eser olduğunu değiştirmez. Bu durumda, okuyucunun anlamak için biraz daha çaba ve o bilgiye ihtiyacını göstermesi ve belki de metni birkaç kez daha okuması gerekebilir. Fakat sonunda, okuyucunun çabası ve sabrı ile, Risâle-i Nûr'un derinliklerinde saklanan anlamlar ve hakikatler kendisine açılacaktır.
Risâle-i Nûr'un yazıldığı dönemin Türkçesi, bugün kullandığımız Türkçe ile birtakım farklılıklar gösterir. Dil, toplumun kendisi gibi, sürekli bir evrim ve değişim sürecindedir. Türkçe de zaman içindeki sosyâl, kültürel ve özellikle politik değişimlerden etkilenerek çeşitli evrimler geçirmiştir. Bu evrim hem kelime dağarcığını hem de dilin yapısını ve kullanımını etkilemiştir.
Bu durum, Risâle-i Nûr'un bazı bölümlerinin bugünün okuyucusu için biraz zorlayıcı olabileceği anlamına gelebilir. Ancak, bu durum bir engel olarak görülmemelidir. Aksine, bu durum, eserin derinliklerini daha iyi anlamak ve onun sunduğu bilgilerin zenginliğini keşfetmek için bir fırsât olarak görülmelidir.
Bedîüzzamân'ın ele aldığı derin hakikatler ve fikirler, günümüzün basit ve dar Türkçe'si ile tam olarak ifâde edilemez. Bu, bu hakikatlerin ve fikirlerin karmaşıklığı ve derinliği ile ilgilidir. Ancak, bu durum, okuyucunun Risâle-i Nûr'un bu derinliklerini anlamak için daha fazla çaba göstermesini ve belki de eseri daha yüksek bir düzeyde anlamak için kendi kelime dağarcığını ve anlama becerilerini genişletmesini gerektirir.
Evet, Risâle-i Nûr'un dili, bugünkü dilimize göre biraz daha ağır gibi algılanabilir. Ancak, bu durum, eserin derinliklerini keşfetmek ve anlamak için bir fırsâttır. Bu durum, okuyucunun kendi anlama yeteneklerini genişletmesi ve belki de yeni bir dil becerisi kazanması için bir fırsâttır. Risâle-i Nûr'un dili, okuyucunun çabası ve isteği ile anlaşılabilir hâle gelecektir.
Günümüzde çoğu insan, bilgiyi hızlı ve kolây bir şekilde elde etmek ister. Bu eğilim, genellikle daha basit, düşünmeyi gerektirmeyen ifâdelerle bilgi alışverişini tercih etmemize yol açar. Ancak, Risâle-i Nûr gibi derin anlamlar taşıyan bir eserin tam olarak anlaşılabilmesi, daha derin bir düşünme ve çözümleme yeteneklerinin kullanılmasını gerektirir.
Bu durum, günümüz okuyucusu için belki de en büyük zorluktur. Çünkü genellikle daha basit, kolâylıkla tüketilebilen bilgiye alışığız. Ancak, Risâle-i Nûr'un derinliklerine ulaşmak için biraz daha fazla çaba ve istek, hatta en önemlisi ihtiyâç hissi gereklidir.
Bedîüzzamân'ın “kim İSTERSE” ifâdesi, bu durumu mükemmel bir şekilde özetler. Bu ifâde, Risâle-i Nûr'un manalarını anlamak için gerekli olan isteği ve çabayı vurgular. Yani, Risâle-i Nûr'un derinliklerini anlamak ve çözümlemek için gerekli olan tek şey, bu konuda biraz çaba sarf etmek ve gerçekten anlamak istemektir.
Risâle-i Nûr'un dili belki de bugünkü dilimize göre biraz daha ağır gibi gözükmektedir. Ancak, bu durum eserin derinliklerini keşfetmek ve anlamak için bir fırsâttır. Bu durum, okuyucunun kendi anlama yeteneklerini genişletmesi ve belki de yeni bir dil becerisi kazanması için bir fırsâttır. Risâle-i Nûr'un dili, okuyucunun çabası ve isteği ile anlaşılabilir hâle gelecektir. Bu da bize Bedîüzzamân'ın "kim İSTERSE" ifâdesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatır.
Risâle-i Nûr'u anlamak için gerekli olan tek şey, biraz çaba ve gerçekten anlamak istemektir. Ve bu, herkesin elinde olan bir şeydir. Bu nedenle, "Risâle-i Nûrları okuyoruz fakat dili ağır olduğu için anlamıyoruz" ifâdesine verilebilecek en iyi cevap belki de "Evet, günümüz şartları ve bazı okuyucuların indirildiği seviye gereği dil biraz ağır gibi algılanabilir, ancak biraz çaba ve istekle anlaşılabilecek bir hâle gelebilir" olacaktır.
Sonuç olarak;
Risâle-i Nûr'un dili, yüzeyde basit bir metinden çok daha fazlasını sunar. Bu, metni sâdece bir anlam veya bilgi taşıyıcı olarak görmek yerine, daha geniş bir perspektiften bakmayı gerektirir. Risâle-i Nûr, okuyucunun düşünme, çözümleme ve anlama yeteneklerini geliştirmek için de bir araç olarak hizmet eder. Yani, bu şâheserin dili sâdece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir öğrenme ve gelişme aracıdır.
Risâle-i Nûr'un dilini anlamakta zorlanmak, onu anlamamızın bir engeli olmamalıdır. Aslında, bu zorluk bir mâzeret olmaktan çok, bir fırsât olabilir. Çünkü bu zorluk, okuyucunun kendi anlama ve çözümleme yeteneklerini geliştirmek için bir araç olarak kullanılabilir.
Biraz çaba ve istekle, Risâle-i Nûr'un anlamlı ve derin ifâdelerini anlamak mümkündür. Bu, okuyucunun kendi bilgi ve anlayışını genişletmek için bir fırsâttır. Daha da önemlisi, bu süreçte okuyucu, kendi düşünme ve çözümleme yeteneklerini de geliştirebilir.
Bu nedenle, "Risâle-i Nûrları okuyoruz fakat dili ağır olduğu için anlamıyoruz" ifâdesi, belki de bir mâzeret olmaktan ziyâde bir fırsât olarak görülmelidir. Çünkü bu ifâde, okuyucunun Risâle-i Nûr'un derinliklerini anlamak için gereken çabayı ve isteği ifâde eder. Ve bu, okuyucunun kendi anlama ve çözümleme yeteneklerini geliştirmek için bir fırsâttır.
Sâdece biraz çaba ve istekle, herkes Risâle-i Nûr'un derinliklerini keşfedebilir ve anlayabilir. Ve bu süreçte, kendi düşünme ve çözümleme yeteneklerini de geliştirebilir. Bu da bize, Risâle-i Nûr'un sâdece bir metin olmadığını, aynı zamanda okuyucunun kendi anlama ve çözümleme yeteneklerini geliştirmek için bir araç olduğunu hatırlatır.
Yazının Arapçası için tıklayınız
Yazının Almancası için tıklayınız
Yazının İngilizcesi için tıklayınız
Yazının Fransızcası için tıklayınız