Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–5

Salahattin ALTUNDAĞ

SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR - 5 (İngilizce için TIKLAYINIZ)

(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)

Önceki Bölümlerin Özeti:

Farklı inançlara sahip üç kişi (İnançlı Kişi, Agnostik ve Ateist) bir odada toplanıp bir sandalyenin oluşumuna tanık olurlar. Ateist, sandalyenin oluşumunu bilimsel açıklamalarla detaylandırırken, İnançlı Kişi bu kusursuz düzenin ancak bir usta tarafından mümkün olabileceğini savunur. Agnostik ise daha fazla kanıt gerektiğini belirterek tarafsız kalır. Yaratıcıya inanan İnançlı Kişi, Ateist’in bilimsel açıklamalarına karşı çıkarak basit örneklerle yaratıcının varlığını savunur. Ateist ise bu örneklerin doğadaki karmaşıklığı açıklamaya yetmeyeceğini belirterek bilimsel kanıtlar ister.

BEŞİNCİ BÖLÜM: YARATILIŞIN İZİNDE: BİLİM VE İMANIN BULUŞMASI

Ateist, İnançlı Kişi'nin kendinden emin ve kararlı tavrı karşısında bir an duraksadı. İçindeki merak duygusu, onu bu yolculuğa adım atmaya zorluyordu. Belki de İnançlı Kişi'nin söylediği gibi, bilim ve inanç arasında bir köprü kurmak mümkündü.

İnançlı Kişi, Ateist'in yüzündeki tereddüdü fark etmişti. Gülümseyerek:

İnançlı Kişi: Merak etme, bu yolculukta seni zorla hiçbir şeye inandırmaya çalışmayacağım. Sadece sana bazı gerçekleri göstermek istiyorum. Gerisi senin kendi kararın olacak.

Ateist (Bir Yaratıcının Varlığına İnanmayan): Peki. Sizinle bu yolculuğa çıkmaya hazırım. Ama beni ikna etmek için sağlam kanıtlara ihtiyacınız olacak.

İnançlı Kişi, yüzünde hafif bir gülümsemeyle başını salladı.

İnançlı Kişi: Merak etmeyin. Bu yolculukta göreceğiniz her şey, sizi gerçeğe bir adım daha yaklaştıracak. “Doğadaki olayların öyle basit ve insan yapımı olaylarla açıklanmaya çalışılması doğru olmadığı gibi bilimsel de değildir.” demiştiniz. Bu tarz basit örnekler vermemin bilimsel nedenleri vardır. İlk olarak, insanların soyut ve karmaşık kavramları daha iyi anlamaları için somutlaştırma ve analoji[1] yöntemlerini kullanmak etkili bir öğrenme stratejisidir. Bu yöntemler, bilimsel araştırmalarla desteklenmiştir.[2] Bununla ilgili kaynakları hem de sizin istediğiniz batılı ve İngilizce kaynakları dipnota bırakıyorum. Onlara bakabilirsiniz.

Ateist: Nasıl yani? Biraz daha açıklayabilir misiniz?

İnançlı Kişi: Tabii ki. Bilimde "yapay sistemler" veya "insan yapımı sistemler" olarak adlandırılan örnekler, doğrudan insan müdahalesiyle tasarlanmış, inşa edilmiş veya değiştirilmiş sistemleri ifade eder. Bu tür örnekler, bir olayın simülasyonu[3] olarak da düşünülebilir. Simülasyonlar, hassas bir düzendeki tabiat olaylarını anlamada bize yardımcı olabilir. Gerçek hayattan basit örnekler kullanmanın bilimsel bir temeli vardır ve bu birkaç ana prensibe dayanır. Bu çalışmaların bilimsel kaynaklarını yine dipnotta sizinle paylaşıyorum. Bu kaynaklara başvurabilirsiniz.[4]

Ateist: Peki, bu basit örneklerin gerçekten karmaşık doğa olaylarını anlamamıza nasıl yardımcı olduğunu bilimsel verilerle söyleyebilir misiniz?

İnançlı Kişi: Elbette. Simülasyonlar, doğrudan gözlemle anlaşılamayan karmaşık süreçlerin ve olayların modellenmesini sağlar. Bilimsel çalışmalarda, simülasyonlar, karmaşık sistemlerin davranışlarını anlamak ve öngörmek için yaygın olarak kullanılır. Gerçek hayattan basit örnekler ve analojiler de bu simülasyonların bir türüdür. Örneğin, bilişsel yük teorisine[5] göre, basit ve tanıdık örnekler bilgi işlemeyi daha az zahmetli hale getirir ve öğrenmeyi kolaylaştırır.

Kalemin defteri çizmesi, kapı kolunun aşağı inip kapının açılması gibi örnekler kullanmak bilimde oldukça yaygındır ve birkaç önemli nedeni vardır. Bu nedenleri size teker teker açıklayacak ve sizin çok önemsediğiniz batılı bilim insanlarının İngilizce kaynaklarıyla da destekleyeceğim:

  1. Somutlaştırma ve Analoji: Soyut ve karmaşık kavramları daha anlaşılır hale getirmek için somutlaştırma ve analoji kullanmak, bilimsel bir yaklaşımdır. Gentner ve Markman'ın çalışmaları,[6] analojilerin karmaşık kavramları anlamada nasıl yardımcı olduğunu göstermiştir. İlgili kaynakları dipnotta bulabilirsiniz. Bu yöntem, yeni bilgilerin mevcut bilgilerle ilişkilendirilmesini sağlar ve öğrenmeyi kolaylaştırır.
  2. Bilişsel Yükü Azaltma: Bilişsel yük teorisine göre, basit ve tanıdık örnekler bilgi işlemeyi daha az zahmetli hale getirir. John Sweller'ın bu konudaki çalışmaları,[7] karmaşık bilgilerin basit örneklerle daha kolay anlaşılabileceğini gösterir. Bu nedenle, düzenli ve hassas tabiat olaylarını basit bir örnek kullanarak açıklamak, öğrenmeyi daha etkili hale getirir. Yine ilgili kaynakları dipnotta bulabilirsiniz.
  3. Bağlamsal Öğrenme: Bağlamsal öğrenme teorisine[8] göre, bilgi belirli bir bağlam içinde daha iyi anlaşılır ve hatırlanır. Gerçek hayattan alınan örnekler, bilgiyi daha anlamlı hale getirir ve günlük yaşamla ilişkilendirilmesini sağlar. Bu da öğrenme sürecini daha etkili kılar.
  4. Nörobilimsel[9] Destek: İnsan beyninin hikâyeler ve örnek olaylarla daha iyi öğrendiği ve hatırladığı birçok nörobilimsel çalışma ile kanıtlanmıştır. Jerome Bruner'ın çalışmaları,[10] insanların bilgiyi hikâye formatında daha iyi öğrendiğini ve hatırladığını göstermiştir. Bu da basit örneklerin ve analojilerin etkili öğrenme araçları olduğunu kanıtlar. Bunun da bilimsel kaynaklarını dipnotlarda bulabilirsiniz.

Ateist: Bu nasıl oluyor?

İnançlı Kişi: Bakın, basit bir kalemin kendi kendine yazamayacağını açıklamak, kâinattaki hassas olayların da kendiliğinden oluşamayacağını anlamamıza yardımcı olur. Gerçek hayattan alınan basit örnekler bağlamsal öğrenme teorisine göre de etkilidir. Bağlamsal öğrenme, bilginin belirli bir bağlam içinde daha iyi anlaşıldığını ve hatırlandığını savunur. Gerçek hayattan örnekler, insanların bilgiyi kendi yaşamlarına ve deneyimlerine bağlamalarını sağlar, böylece öğrenme daha anlamlı hale gelir.

Ateist: Ama bunlar hep öğrenme teorileri. Bilimsel kanıtlar var mı?

İnançlı Kişi: Elbette. İnsan beyninin hikâyeler ve örnek olaylarla daha iyi öğrendiği ve hatırladığı birçok nörobilimsel çalışma ile kanıtlanmıştır.[11] Birkaç batılı bilim insanından İngilizce kaynak örneği dipnotta bulabilirsiniz. Jerome Bruner'ın çalışmaları, insanların bilgiyi hikâye formatında daha iyi öğrendiğini ve hatırladığını göstermiştir. Ayrıca, duygusal olarak bağlanılan bilgiler daha kalıcı olur. Bu nedenle, gerçek hayattan alınan örnekler ve hikâyeler, karmaşık kavramların anlaşılmasını ve hatırlanmasını kolaylaştırır.

Örneğin, gece saat iki de bir odada televizyon seyrederken kapının kolunun yavaşça indiğini ve kapının açıldığını düşünün. Bu basit ve tanıdık olay, tabiattaki karmaşık gibi görünen olaylarının anlaşılmasına yönelik bir analoji oluşturur. Beyin, basit ve tanıdık örnekler üzerinden daha karmaşık yapıları ve süreçleri kavramaya çalışır. Bu yüzden, basit bir kalemin kendi kendine yazamayacağını anlatmak, kâinattaki hassas olayların da kendiliğinden oluşamayacağını anlamamıza yardımcı olan etkili bir yöntemdir.

İnançlı kişinin bilimsel açıklamaları odadaki tartışmayı giderek derinleştiriyordu. İki taraf da kendi argümanlarını savunuyor, ancak ortak bir noktada buluşamıyordu. Agnostik, bu hararetli tartışmayı sessizce izliyor, her iki tarafın da argümanlarını dikkatle dinliyordu.

İnançlı kişi, basit örneklerle karmaşık kavramları anlatmanın önemini savunurken, ateist bu örneklerin kâinattaki hassas düzeni açıklamaya yetmeyeceğini iddia ediyordu. Tartışma, bilimsel kanıtlar ve felsefi yaklaşımlar arasında gidip geliyordu. İki taraf da kendi pozisyonlarını savunmakta kararlıydı.

İnançlı Kişi: Tüm bu açıklamalardan sonra size şunu sormak istiyorum:

İnsan yapımı maddelerle örnek vermemi hala eleştirmektesiniz. Ancak, insan yapımı malzemelerin kâinattaki malzemelerden ne farkı var? Çekiç ve cetvel gibi araçların atomlardan ne farkı olduğunu sorarsam, bu malzemelerin de kuvvet ve kudret, bilinç ve irade, tasarruf ve hâkimiyet sahibi olmadığını kabul edersiniz. Aynı şekilde, atomların ve moleküllerin de bu özelliklere sahip olmadığını biliyoruz.

Tabiat kanunları dediğiniz bu süreçlerin yapabilme kabiliyeti, kuvvet ve kudreti, bilinç ve iradesi var mı? Kanunlar, yalnızca doğanın belirli düzenlerle çalışmasını tanımlayan soyut kavramlardır. Bir kanun, kendi başına bir şey yapamaz; sadece olan biteni açıklar. Bu durumda sandalyeyi yapanın bir ustasını inkâr edemiyorsanız, kâinattaki hassas düzenin arkasındaki bilinçli bir gücü nasıl reddediyorsunuz?

Bu malzemeler nasıl bu işleri yapıyor? Hadi sandalyeden vazgeçtik, insan gibi mükemmel ve hassas düzenli bir varlık nasıl oluştu? Onu sadece atomlar, moleküller, hücreler ve “karmaşık” dediğiniz sistemlerle açıklamak yeterli mi? Bu unsurların kuvvet ve kudreti, bilinç ve iradesi, tasarruf ve hâkimiyeti olmadığını kabul ettiğimize göre, onlardan böylesine muazzam sanat eserlerinin ve mükemmel düzenli varlıkların ortaya çıkmasını beklemek ne kadar mantıklı?

Sandalyenin ustasını inkâr etmemiz halinde hiçbir cevap verememekte olduğumuz gibi, kâinattaki her bir varlığın var oluşunu ve işleyişi için bir yapanı kabul etmememiz halinde ne diyeceğiz. Ortada ne atomlar, ne moleküller, ne hücreler, ne “karmaşık” dediğiniz sistemler, hatta doğa kanunları bile kalmadı, çünkü hiçbirinde bu işleri yapabilecek kuvvet ve kudret, bilinç ve irade, tasarruf ve hâkimiyet yok.

Ya bir yapanı yani yaratıcıyı kabul edeceğiz ya da her bir atom, molekül, hücre, “karmaşık” dediğiniz sistemler ve de doğa kanunlarının birer ilah gibi işler görebileceğini kabul edeceğiz. Yani bu, bir ilah kabul etmek yerine atomlar adedince ilahları kabul etmektir. Bu nasıl mantıklı ve bilimsel olabilir?

Bilim ve mantık çerçevesinde, kâinattaki bu düzenin ve hassasiyetin arkasında bilinçli bir düzenleyicinin olduğunu düşünmek daha tutarlı değil mi? Bu, sadece inanç meselesi değil, aynı zamanda akıl ve bilimsel düşünceyle de uyumlu bir yaklaşım.

Agnostik, bu noktada sessizliğini bozmaya karar verdi. Yavaşça sandalyesinden kalktı ve diğer iki kişiye doğru yaklaştı.

Agnostik (Bir Yaratıcıya Ne İnanıyor Ne De İnanmıyor): Arkadaşlar, bu tartışmaya farklı bir perspektif getirmek istiyorum.

İnançlı kişi ve Ateist, Agnostik’in sözlerini merakla bekliyorlardı. Agnostik, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:

Agnostik: Yaratıcıya inanan arkadaş, verdiğin örnekler olayların nasıl gerçekleştiğini açıklamada faydalı olabilir, ancak bazı önemli soruları yanıtsız bırakmaktadır. Özellikle, bilmediğimiz veya anlayamadığımız şeyler hakkında kesin yargılara varmanın zorluğu göz önünde bulundurulmalıdır:

İlkokul çocuğu örneği ve kapının açılması örneği, bizim anlayışımızın sınırlarını vurgulamaktadır. Ben, belirli fenomenleri[12] açıklayamadığımızda, bu fenomenlerin mutlaka görünmeyen ve doğaüstü bir varlık tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği sonucuna varmıyorum. Daha fazla bilgi ve araştırma gerektiğini savunuyor ve inanıyorum. Belirli bir olayı şu an anlamıyor olabiliriz, ancak bu, gelecekte anlamayacağımız anlamına gelmez.

Bir çocuğun defterinin karalanması veya kapının açılması gibi olaylar, doğal sebeplerle açıklanabilir. Bilim, bu tür olayların arkasındaki mekanizmaları açıklamak için çalışır. Örneğin, rastgele çizgilerin bir kalem tarafından çizilmiş olması, şu anki bilimsel bilgiyle anlamlandıramadığımız bir süreç olabilir, ancak bu, gelecekte bu süreci anlamayacağımız anlamına gelmez.

Senin argümanların, belirli bir düzenin ve karmaşıklığın arkasında bir yaratıcı gücün olması gerektiğini savunuyor. Ancak, ben, bu tür bir yaratıcıya dair kesin kanıtların olmadığını ve bu tür iddiaların doğrulanmasının zor olduğunu düşünüyorum. Düzen ve karmaşıklık, doğal süreçler ve evrim gibi mekanizmalarla da açıklanabilir.

Bediüzzaman Said Nursi'nin "Hüve Nüktesi" adlı eserindeki argümanlar, bir yaratıcıya olan inancı desteklemek için kullanılıyor. Ancak, ben, bu tür metafiziksel argümanların doğrulanabilir olmadığını düşünüyorum. Bilimin ve insan bilgisinin sınırları dahilinde kalarak, bilinmeyenlere dair kesin yargılarda bulunmak yerine, daha fazla araştırma ve gözlem yapmanın gerekliliğine inanıyorum.

Bilimin temel prensiplerinden biri şüpheciliktir. Bilimsel yaklaşım, bir iddianın doğru olup olmadığını test edebilmek için sürekli olarak sorgulamayı ve araştırmayı gerektirir. Ben, kesin bilgiye ulaşmanın zorluklarını kabul ederek, bilinmeyenler hakkında kesin yargılara varmaktan kaçınıyorum. Belirli bir düzenin ve karmaşıklığın arkasında bir yaratıcı gücün olduğunu savunmak yerine, bu düzenin doğal süreçlerle nasıl açıklanabileceğini araştırmayı tercih ediyorum.

Bence, evrendeki düzen ve karmaşıklığın doğal süreçler ve bilimsel araştırmalarla açıklanabileceğini kabul etmek daha makul bir yaklaşımdır. Bilmediğimiz veya anlayamadığımız şeyleri, daha fazla bilgi ve araştırma ile çözmeye çalışmak, kesin yargılara varmaktan daha doğrudur.

Agnostik’in bu beklenmedik çıkışı, odadaki havayı tamamen değiştirmişti. İnançlı kişi ve Ateist, Agnostik’in sözlerini dikkatle dinliyor, kendi düşüncelerini yeniden gözden geçiriyorlardı. Sandalyenin varlığına dair tartışma, artık sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda bilginin sınırları, şüphecilik ve kâinattaki düzenin kaynağı gibi daha derin felsefi soruları da içeriyordu.

Agnostik, sözlerini bitirdikten sonra diğer iki kişiye baktı. Gözlerinde hem merak hem de bir çeşit meydan okuma vardı.

Agnostik: "Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" diye sordu.

Odadaki sessizlik giderek derinleşirken, herkes kendi düşünceleriyle baş başa kalmıştı. Sandalyenin sırrı, artık sadece bir mobilya parçasının ötesinde, daha büyük bir bilmecenin parçası haline gelmişti.

Bu bilmecenin cevabı neydi? İnançlı Kişi ve Ateist, Agnostik’in sorusuna nasıl cevap vereceklerdi? Ve bu cevaplar, onları hangi yeni düşüncelere ve keşiflere götürecekti?

Altıncı bölümde, bu soruların cevaplarını birlikte arayacağız.

DEVAM EDECEK (İNŞALLAH)

BİLİM, AKIL VE VİCDAN: SANDALYEDEN YARATICIYA FELSEFİ BİR YOLCULUK - 6

AŞAĞIDA ÖZELLİKLE İNGİLİZCE VE BATILI YAZARLARIN ESERLERİNİ KAYNAK OLARAK KULLANMAYI TERCİH ETTİM. Bu tercihin sebebi, maalesef birçok kişide BATILI VE İNGİLİZCE KAYNAKLARA OLAN ÖNYARGILI BAĞLILIĞIN VARLIĞIDIR. Oysa Doğu kaynaklarında ve özellikle bize ait çalışmalarda, Batılı kaynakların hayranlık duyduğu eserler bulunmaktadır. Başta Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı olmak üzere, İmam Gazali, Muhiddin-i Arabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve daha birçok değerli ismin eserleri bu durumu kanıtlamaktadır.

[1] Analoji (benzeşim veya benzetme), iki farklı alan, kavram veya nesne arasındaki benzerlikleri tespit ederek yeni bilgiler üretmeye, karmaşık konuları basitleştirmeye veya yaratıcı çözümler bulmaya yarayan güçlü bir bilişsel araçtır. Analoji yöntemleri, bu benzerlikleri ortaya çıkarmak ve kullanmak için geliştirilmiş çeşitli yaklaşımları içerir.

Analojinin Bilimsel Bilgilere Katkısı:

  • Yeni Bilgilerin Keşfi: Analojiler, farklı alanlardaki bilgileri bir araya getirerek yeni bilimsel keşiflere yol açabilir. Örneğin, DNA'nın yapısının keşfi, sarmal merdiven analojisi sayesinde mümkün olmuştur.
  • Karmaşık Konuların Basitleştirilmesi: Analojiler, karmaşık bilimsel kavramları daha anlaşılır ve akılda kalıcı hale getirir. Örneğin, bir hücrenin yapısı, bir fabrikaya benzetilerek açıklanabilir.
  • Yeni Çözümlerin Bulunması: Analojiler, farklı alanlardaki çözüm yöntemlerini bir araya getirerek yeni çözümler üretmeye yardımcı olur. Örneğin, bir mühendis, doğadaki tasarımlardan ilham alarak yeni teknolojiler geliştirebilir.
  • Bilimsel İletişimin Kolaylaştırılması: Analojiler, bilimsel bilgilerin halka daha kolay anlaşılır bir şekilde aktarılmasını sağlar. Örneğin, bir bilim insanı, bir kara deliği, suyun giderden akışına benzeterek açıklayabilir.

Analoji yöntemleri, bilimsel araştırmalardan eğitime, sanattan mühendisliğe kadar birçok alanda geniş bir uygulama alanına sahiptir. Bu yöntemler hem bilimsel bilgilere katkıda bulunur hem de bireylerin düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirir.

[2] Somutlaştırma ve Analoji Yöntemleri:

    • Gentner, D., & Markman, A. B. (1997). Structure mapping in analogy and similarity (Analoji ve benzerlikte yapı haritalama). American Psychologist, 52(1), 45-56. https://doi.org/10.1037/0003-066X.52.1.45
    • Gentner, D., & Smith, L. A. (2012). Analogical learning and reasoning (Analojik öğrenme ve muhakeme). In K. J. Holyoak & R. G. Morrison (Eds.), The Oxford Handbook of Thinking and Reasoning (pp. 668-681). Oxford University Press.

Bilişsel Yük Teorisi:

    • Sweller, J. (1988). Cognitive load during problem solving: Effects on learning (Problem çözme sırasında bilişsel yük: Öğrenme üzerindeki etkileri). Cognitive Science, 12(2), 257-285. https://doi.org/10.1207/s15516709cog1202_4
    • Sweller, J., Ayres, P., & Kalyuga, S. (2011). Cognitive load theory (Bilişsel yük teorisi). Springer.

Bağlamsal Öğrenme:

    • Brown, J. S., Collins, A., & Duguid, P. (1989). Situated cognition and the culture of learning (Yerleşik biliş ve öğrenme kültürü). Educational Researcher, 18(1), 32-42. https://doi.org/10.3102/0013189X018001032
    • Lave, J., & Wenger, E. (1991). Situated learning: Legitimate peripheral participation (Yerleşik öğrenme: Meşru çevresel katılım). Cambridge University Press.

Hikayeler ve Örnek Olaylar:

    • Bruner, J. S. (1991). The narrative construction of reality (Gerçekliğin anlatısal inşası). Critical Inquiry, 18(1), 1-21. https://doi.org/10.1086/448619
    • Schank, R. C., & Abelson, R. P. (1995). Knowledge and memory: The real story (Bilgi ve hafıza: Gerçek hikaye). In R. S. Wyer, Jr. (Ed.), Advances in Social Cognition (Vol. VIII, pp. 1-85). Lawrence Erlbaum Associates.

Bu kaynaklar, somutlaştırma, analoji, bilişsel yük teorisi, bağlamsal öğrenme ve hikâye anlatımı gibi yöntemlerin bilimsel temellerini ve etkinliklerini desteklemektedir. Bu yöntemler, karmaşık kavramların daha iyi anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlamak için etkili stratejiler olarak kabul edilmektedir.

[3] Simülasyon (Benzetim): Fransızca kökenli bir kelime olup Türkçe’ye geçmiştir. Simülasyon, bir olayın ya da durumun gerçeğe eş değer bir şekilde canlandırılması veya sembolize edilmesi halidir. Teknik ve teknik olmayan anlamlara sahip bir kelimedir. Örneğin, endüstride kullanılan teknik ekipmanlar veya uçaklar gibi üretim maliyeti yüksek ve risk taşıyan cihazlar, bilgisayar ortamında oluşturulan simülasyonlar sayesinde insanlar tarafından risksiz bir şekilde kullanmayı öğrenilebilir. Bu, gerçek deneyimlerin insan üzerindeki stres etkisini ortadan kaldırarak daha verimli bir öğrenme süreci sağlar.

Simülasyonlar, günümüzde birçok alanda kullanılan bir tekniktir. Eğitimden endüstriye, sağlık sektöründen ulaşıma kadar birçok alanda simülasyonlar, gerçek dünyadaki süreçleri taklit ederek insanlara deneyim kazandırır.

[4] Yapay Sistemler ve İnsan Yapımı Sistemler:

    • Simon, H. A. (1996). The sciences of the artificial (Yapay bilimler) (3rd ed.). MIT Press.
    • Wiener, N. (1965). Cybernetics or Control and Communication in the Animal and the Machine (Sibernetik veya Hayvan ve Makinede Kontrol ve İletişim) (2nd ed.). MIT Press.

Simülasyonlar ve Karmaşık Sistemler:

    • Winsberg, E. (2010). Science in the Age of Computer Simulation (Bilgisayar Simülasyonu Çağında Bilim). University of Chicago Press.
    • Sokolowski, J. A., & Banks, C. M. (2009). Principles of Modeling and Simulation: A Multidisciplinary Approach (Modelleme ve Simülasyon İlkeleri: Multidisipliner Bir Yaklaşım). John Wiley & Sons.

Gerçek Hayattan Basit Örnekler:

    • Gentner, D., & Markman, A. B. (1997). Structure mapping in analogy and similarity (Analoji ve benzerlikte yapı haritalama). American Psychologist, 52(1), 45-56. https://doi.org/10.1037/0003-066X.52.1.45
    • Sweller, J. (1988). Cognitive load during problem solving: Effects on learning (Problem çözme sırasında bilişsel yük: Öğrenme üzerindeki etkileri). Cognitive Science, 12(2), 257-285. https://doi.org/10.1207/s15516709cog1202_4

Bu kaynaklar, yapay sistemlerin ve simülasyonların bilimdeki rolünü ve önemini açıklamaktadır. Ayrıca, gerçek hayattan basit örneklerin kullanılmasının bilişsel yük teorisi ve analoji kurma gibi bilimsel temellerle nasıl desteklendiğini göstermektedir.

[5] Bilişsel yük teorisi, insanların öğrenme sürecinde zihinsel kapasitelerinin nasıl kullanıldığını ve bu kapasitenin sınırlarını açıklayan bir teoridir. Bu teoriye göre, çalışma belleğimiz sınırlı bir kapasiteye sahiptir ve öğrenme sırasında bu kapasiteyi aşırı yüklemek, öğrenmeyi zorlaştırabilir. Bilişsel yük teorisi, öğrenme sürecinin karmaşıklığını anlamamıza ve daha etkili öğrenme ortamları oluşturmamıza yardımcı olan önemli bir teoridir. Bu teoriyi dikkate alarak, öğrencilerin öğrenme potansiyellerini en üst düzeye çıkarabiliriz.

[6] Gentner ve Markman'ın çalışmaları, analojilerin karmaşık kavramların anlaşılmasında nasıl yardımcı olduğunu gösteren önemli araştırmaları içermektedir. İşte bu çalışmalara dair bilgiler ve kaynakları:

  1. Gentner, D., & Markman, A. B. (1997). Structure Mapping in Analogy and Similarity Analoji ve Benzerlikte Yapı Haritalama). American Psychologist, 52(1), 45-56.
    • Bu makalede Gentner ve Markman, analojik düşünmenin ve benzerlik yapısının, kavramları anlamada ve öğrenmede nasıl etkili olduğunu tartışmaktadır. Analojilerin, iki farklı alan arasında yapısal benzerliklerin kurulmasına nasıl yardımcı olduğu ve bu sayede soyut kavramların somutlaştırılmasının sağlandığı ele alınmaktadır.
  2. Gentner, D., & Markman, A. B. (2000). Structure Mapping in Analogy and Similarity (Analoji ve Benzerlikte Yapı Haritalama). In Cognitive Science (pp. 363-381).
    • Bu kitap bölümü, Gentner ve Markman'ın analog ve benzerlik eşleştirme teorilerini daha detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Burada, analojilerin öğrenme süreçlerindeki rolü ve nasıl bilgi transferi sağladığı üzerine derinlemesine bir analiz yapılmaktadır.
  3. Markman, A. B., & Gentner, D. (1993). Structural alignment during similarity comparisons (Benzerlik karşılaştırmaları sırasında yapısal hizalama). Cognitive Psychology, 25(4), 431-467.
    • Bu makalede, Markman ve Gentner, benzerlik karşılaştırmaları sırasında yapısal hizalamanın önemini ve bunun öğrenme süreçlerine etkisini incelemektedirler. Analojik düşünmenin ve yapısal hizalamanın, öğrenme ve kavrama süreçlerini nasıl kolaylaştırdığı detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.

Bu kaynaklar, Gentner ve Markman'ın analojilerin ve benzerliklerin kavramsal anlama üzerindeki etkilerini araştırdığı önemli çalışmaları temsil etmektedir. Her bir kaynakta, analojilerin öğrenmeyi nasıl kolaylaştırdığı ve soyut kavramların anlaşılmasını nasıl sağladığı detaylı bir şekilde açıklanmaktadır.

[7] John Sweller'ın bilişsel yük teorisi konusundaki çalışmaları, karmaşık bilgilerin basit örneklerle daha kolay anlaşılabileceğini göstermektedir. İşte bu çalışmalara dair bilgiler ve kaynakları:

  1. Sweller, J. (1988). Cognitive Load During Problem Solving: Effects on Learning (Problem Çözme Sırasında Bilişsel Yük: Öğrenme Üzerindeki Etkileri). Cognitive Science, 12(2), 257-285.
    • Bu makalede Sweller, bilişsel yük teorisini ayrıntılı olarak ele alır ve problem çözme sırasında bilişsel yükün öğrenme üzerindeki etkilerini inceler. Basit ve tanıdık örneklerin kullanılması, bilişsel yükü azaltarak öğrenmeyi nasıl kolaylaştırır sorusuna cevap arar.
  2. Sweller, J., Van Merriënboer, J. J. G., & Paas, F. (1998). Cognitive Architecture and Instructional Design (Bilişsel Mimari ve Öğretim Tasarımı). Educational Psychology Review, 10(3), 251-296.
    • Bu çalışmada, Sweller ve meslektaşları, bilişsel mimari ve eğitim tasarımı arasındaki ilişkiyi incelerler. Basit ve tanıdık örneklerin, karmaşık bilgilerin öğrenilmesini nasıl daha etkili hale getirdiği ve bilişsel yükün nasıl azaltılabileceği ele alınır.
  3. Sweller, J. (1994). Cognitive Load Theory, Learning Difficulty, and Instructional Design (Bilişsel Yük Teorisi, Öğrenme Güçlüğü ve Öğretim Tasarımı). Learning and Instruction, 4(4), 295-312.
    • Bu makalede Sweller, bilişsel yük teorisini ve bu teorinin öğrenme zorlukları ile eğitim tasarımı üzerindeki etkilerini tartışır. Karmaşık bilgilerin basit örneklerle daha anlaşılır hale getirilmesi, bilişsel yükün azaltılmasına yardımcı olur.

Bu kaynaklar, John Sweller'ın bilişsel yük teorisi konusundaki önemli çalışmalarını ve bu çalışmaların karmaşık bilgilerin basit örneklerle nasıl daha kolay anlaşılabileceğine dair bulgularını temsil etmektedir.

[8] Bağlamsal öğrenme teorisi, öğrenmenin sosyal ve kültürel bağlam içerisinde gerçekleştiğini savunan bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu teoriye göre, bilgiyi sadece ezberlemek yerine, gerçek dünya problemlerini çözmek ve anlamlı bağlantılar kurmak için kullanmak önemlidir.

Bağlamsal Öğrenme Örnekleri:

  • Stajlar: Öğrencilerin teorik bilgileri gerçek iş ortamında uygulama fırsatı buldukları stajlar, bağlamsal öğrenmenin önemli bir örneğidir.
  • Proje Tabanlı Öğrenme: Öğrencilerin gerçek dünya problemlerini çözmek için iş birliği içinde çalıştıkları proje tabanlı öğrenme, bağlamsal öğrenmeyi destekleyen etkili bir yöntemdir.
  • Simülasyonlar: Öğrencilerin gerçek dünya durumlarını deneyimleyebilecekleri simülasyonlar, bağlamsal öğrenme için değerli bir araçtır.
  • Toplum Hizmeti Projeleri: Öğrencilerin toplumsal sorunlara çözüm bulmaya çalıştıkları toplum hizmeti projeleri, bağlamsal öğrenme fırsatları sunar.

Bağlamsal öğrenme, öğrencilerin bilgiyi daha anlamlı ve kalıcı bir şekilde öğrenmelerine yardımcı olan etkili bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, öğrencilerin 21. yüzyıl becerilerini geliştirmelerine ve geleceğe hazırlanmalarına katkıda bulunur.

[9] Nörobilim, sinir sistemi ve beyin işlevlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alanda yapılan araştırmalar, sinir hücreleri, sinir devreleri, bilişsel işlevler, duygusal tepkiler ve daha birçok konuyu kapsar.

[10] Jerome Bruner'ın hikâye formatında öğrenmenin ve hatırlamanın etkili olduğunu gösteren önemli çalışmaları bulunmaktadır. İşte bu çalışmalara dair bilgiler ve kaynakları:

  1. Bruner, J. S. (1966). Toward a Theory of Instruction (Bir Öğretim Teorisine Doğru). Cambridge, MA: Harvard University Press.
    • Bu kitapta Bruner, eğitimin ve öğretimin temel prensiplerini ele alır ve öğrenmenin yapısal temellerini inceler. Hikâye anlatımının ve örnek olayların öğrenme üzerindeki etkilerini tartışır ve öğrenme sürecinde hikâyelerin nasıl daha etkili olduğunu açıklar.
  2. Bruner, J. S. (1990). Acts of Meaning (Anlam Eylemleri). Cambridge, MA: Harvard University Press.
    • Bu kitapta Bruner, insanların dünyayı nasıl anlamlandırdığını ve bilgiyi nasıl işlediğini inceler. Hikâye anlatımının, insan zihninin karmaşık bilgileri daha iyi kavramasında ve hatırlamasında nasıl önemli bir rol oynadığını tartışır.
  3. Bruner, J. S. (1986). Actual Minds, Possible Worlds (Gerçek Zihinler, Olası Dünyalar). Cambridge, MA: Harvard University Press.
    • Bruner bu çalışmasında, insan zihninin hikâye anlatımı yoluyla bilgiyi nasıl organize ettiğini ve hatırladığını araştırır. Hikâye anlatımının, öğrenme ve hafıza süreçlerinde nasıl güçlü bir araç olduğunu gösterir.

Bu kaynaklar, Jerome Bruner'ın hikâye anlatımının öğrenme ve hafıza üzerindeki etkilerini incelediği önemli çalışmaları temsil etmektedir. Her bir kaynakta, hikâye formatında sunulan bilgilerin, öğrenme sürecini nasıl kolaylaştırdığı ve bilginin daha kalıcı hale gelmesini nasıl sağladığı detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.

[11] Hikayeler ve Örnek Olaylarla Öğrenme:

    • Bruner, J. (1991). The narrative construction of reality (Gerçekliğin anlatısal inşası). Critical Inquiry, 18(1), 1-21. https://doi.org/10.1086/448619
    • Schank, R. C., & Abelson, R. P. (1995). Knowledge and memory: The real story (Bilgi ve hafıza: Gerçek hikaye). In R. S. Wyer, Jr. (Ed.), Advances in Social Cognition (Vol. VIII, pp. 1-85). Lawrence Erlbaum Associates.

Duygusal Bağlantı ve Kalıcı Öğrenme:

    • Immordino-Yang, M. H., & Damasio, A. (2007). We feel, therefore we learn: The relevance of affective and social neuroscience to education (Hissederiz, bu nedenle öğreniriz: Duygusal ve sosyal nörobilimin eğitimle ilgisi). Mind, Brain, and Education, 1(1), 3-10. https://doi.org/10.1111/j.1751-228X.2007.00004.x
    • Immordino-Yang, M. H., & Faeth, M. (2010). The role of emotion and skilled intuition in learning and decision making (Öğrenme ve karar vermede duyguların ve yetenekli sezgilerin rolü). In D. A. Sousa (Ed.), Mind, brain, and education: Neuroscience implications for the classroom (pp. 69-83). Solution Tree Press.

Bu kaynaklar, hikayelerin ve örnek olayların öğrenme ve hatırlama üzerindeki etkilerini ve duygusal bağın bilgi kalıcılığı üzerindeki rolünü desteklemektedir.

[12] Fenomen kelimesi, kökeni Antik Yunanca olan "phainomenon" kelimesinden gelir ve "görünen şey" anlamına gelir. Günümüzde farklı alanlarda farklı anlamlarda kullanılsa da temel anlamı "gözlemlenebilir olay veya olgu"dur. Felsefede fenomen, duyularımızla algıladığımız, deneyimlediğimiz her şeyi ifade eder. Bilimde fenomen, gözlem veya deney yoluyla tespit edilen herhangi bir olay, süreç veya olgudur. Örneğin, yerçekimi, ışık, elektrik, manyetizma gibi doğal olaylar birer fenomendir. Bilim insanları, fenomenleri inceleyerek evrenin nasıl işlediğini anlamaya çalışırlar.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.