SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR–6 (TIKLAYINIZ)
(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)
Farklı inançlara sahip üç kişi (yaratıcıya inanan, agnostik ve ateist), bir odada bir araya gelerek bir sandalyenin oluşumuna tanık olurlar. Ateist, sandalyenin kendiliğinden oluştuğunu -kendince- bilimsel açıklamalarla savunurken, yaratıcıya inanan kişi bu kusursuz düzenin ancak bir yaratıcı tarafından mümkün olabileceğini belirtir. Agnostik ise daha fazla kanıt gerektiğini belirterek tarafsız kalır.
Yaratıcıya inanan kişi, basit ve anlaşılır örneklerle karmaşık kavramları anlatmanın önemini vurgularken, Ateist bu örneklerin kâinattaki hassas düzeni açıklamaya yetmeyeceğini, doğadaki olayların basit insan yapımı olaylarla açıklanamayacağını iddia eder. Yaratıcıya inanan kişi ise basitleştirilmiş örneklerle anlatmanın bilimsel bir yöntem olduğunu ve bu yöntemin soyut kavramları somutlaştırarak daha kolay anlaşılmasını sağladığını bilimsel verilerle açıklar.
İki taraf da kendi argümanlarını savunurken, Agnostik tartışmaya dahil olarak, her iki tarafın da bazı soruları yanıtsız bıraktığını belirtir. Agnostik, kesin bilgilere ulaşmanın zorluğundan bahseder ve daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurgular.
Agnostik’in bu beklenmedik çıkışı, odadaki havayı tamamen değiştirdi. İnançlı kişi ve Ateist, Agnostik’in sözlerini dikkatle dinliyor, kendi düşüncelerini yeniden gözden geçiriyordu. Sandalyenin varlığına dair tartışma, artık sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda bilginin sınırları, şüphecilik ve kâinattaki düzenin kaynağı gibi daha derin felsefi soruları da içeriyordu.
İnançlı Kişi: Siz ve yaratıcıyı kabul etmeyen arkadaşınız aslında aynı noktada buluşuyorsunuz. İkiniz de yaratıcıya inanmıyorsunuz, ancak sizin farkınız "şimdilik" bir şüphe içinde olmanız. Ateist arkadaşınız tamamen reddederken, siz "belki olabilir ama bekleyelim" diyorsunuz. Bilimin, kapı kolunun nasıl aşağıya doğru indiğini veya kalemin defteri rastgele de olsa nasıl çizdiğini bulacağını umarak "bekleyelim" diyorsunuz. Yani "sonuçta ya bir yaratıcıya ulaşılacak ya da kapı kolunun nasıl aşağıya indiği veya kalemin defteri rastgele de olsa nasıl çizdiği nesnel, somut başka bir şekilde açıklanacak" diyorsunuz.
Bak şüpheci kardeşim, itiraz edeceğini bilsem de sana yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum. Belki bizi dinleyen başkalarına da faydalı olur ya da senin üzerinde bir etkisi olur. Ayrıca, bu olayı anlatmazsam, bir gün gelir de neden anlatmadığımı sorgulayabilirsin. Öne sürdüğüm fikirlere gelince onları da daha sonra tek tek ele alacağım ve basit örneklerle açıklamaya çalışacağım.
Birgün Hazret-i Ali’ye (ra) biri gelir ve der ki:[1]
- Ya Ali, sen ahiretin varlığına inanıyor ve öyle yaşıyorsun. Peki “ya ahiret yoksa ne olacak?”
Hazret-i Ali’nin (ra) cevabı şöyle olmuştur:
- PEKİ YA VARSA?..
Hazret-i Ali (ra) devamında da şunları söyler:
- Eğer senin dediğin doğru ise hepimiz kurtuluruz. Fakat eğer benim dediğim doğru ise, o takdirde ben kurtulurum, ama sen helak olursun hem de ebedi helak, bu şüphe böyle bir ihtimale değer mi?
Bediüzzaman Hazretlerinin de bu konuda harika ifadeleri var:
- Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa; hayatından vazgeçmiş mecnun bir cesur lâzım ki, o yola sülûk etsin.[2]
- Malûmdur ki: Zararsız yol, zararlı yola -velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa- tercih edilir.[3]
- Bir zaman—Allah rahmet etsin—mühim bir zat kayığa binmekten korkuyordu. Onunla beraber bir akşam vakti İstanbul'dan Köprüye geldik. Kayığa binmek lâzım geldi. Araba yok. Sultan Eyüb'e gitmeye mecburuz. Israr ettim.
Dedi: Korkuyorum; belki batacağız.
Ona dedim: Bu Haliç'te tahminen kaç kayık var?
Dedi: Belki bin var.
Dedim: Senede kaç kayık gark olur?
Dedi: Bir iki tane. Bazı sene de hiç batmaz.
Dedim: Sene kaç gündür?
Dedi: Üç yüz altmış gündür.
Dedim: Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üç yüz altmış bin ihtimalden bir tek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan, insan değil, hayvan da olamaz.
Hem ona dedim: Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun?
Dedi: Ben ihtiyarım. Belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır.
Dedim: Ecel gizli olduğundan, her bir günde ölmek ihtimali var. Öyle ise, üç bin altı yüz günde her gün vefatın muhtemel. İşte, kayık gibi üç yüz binden bir ihtimal değil, belki üç binden bir ihtimalle bugün ölümün muhtemeldir. Titre ve ağla, vasiyet et.
Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim.[4]
Bak şüpheci arkadaş, anlatmak istediğim bazı önemli noktalar var. İnanmanın ve bu inanca göre yaşamanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. İnanmamanın risklerine dair yaptığım bu değerlendirmeler, sen şüphede kaldığın için inanç ve akıl arasında bir köprü kurmayı amaçlıyor.
Hazreti Ali’nin (ra) ahiretin varlığına ilişkin cevabı, olasılıklar üzerinden mantıklı bir çıkarım yapmayı teşvik ediyor. "Ya varsa?" sorusu gerçekten düşündürücü. Bediüzzaman Said Nursi de inanç ve inancına göre yaşam yolunun kazandırabileceği ebedi mutluluğu vurguluyor.
İnanç, riskleri azaltır. Her iki yaklaşım da olasılıkların analiz edilerek, daha az risk taşıyan ve potansiyel olarak büyük kazanç sağlayan bir yolu seçmenin akıllıca olduğunu belirtiyor. Bu bakış açısıyla, yaratıcıya inanmanın hem bu dünya hem de ahiret açısından daha mantıklı ve güvenli bir tercih olduğunu söyleyebilirim.
İnanmak, insana sadece ahiret hayatında değil, bu dünyada da iç huzuru ve güven duygusunu sağlar. Bediüzzaman Said Nursi’nin belirttiği gibi, olasılık hesapları yapıldığında inanç yolu çok daha güvenli ve umut vericidir. İnanmayan kişinin karşılaşabileceği büyük riskler (ebedi kayıp) ve mutsuzlukları göz önüne alarak, inançlı bir yaşamın daha güvenli olduğunu söyleyebilirim.
Yaratıcıya inanmak, insanın ruhsal yüklerinden kurtulmasını ve hayatını daha anlamlı ve huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlar. Hem Hazret-i Ali’nin (ra) hem de Bediüzzaman Said Nursi’nin örnekleri, inançsızlığın getirebileceği büyük riskleri vurgularken, inançlı olmanın getireceği güven ve huzuru açıkça ortaya koyuyor. Böylece, inançlı bir yaşam, insanın içsel çatışmalarından arınmasına, huzur bulmasına ve daha anlamlı bir yaşam sürmesine katkıda bulunur.
İnançlı bir yaşam, insanın sadece ruhsal huzurunu sağlamakla kalmaz, aynı zamanda günlük yaşamını da daha düzenli ve disiplinli hale getirir. İnanç, insana bir program ve düzen sağlar. Bu düzen, kişinin zamanını daha verimli kullanmasına, sorumluluklarını yerine getirmesine ve yaşamını daha dengeli bir şekilde sürdürmesine yardımcı olur.
Yaratıcıya inanmak ve inançlı bir yaşam sürmek, kişinin hayatını daha düzenli ve disiplinli kılar. Bu konudaki bilimsel çalışmaları ve akademik yayınları dipnotta paylaşıyorum.[5] Bu düzen, kişinin hem bu dünya hem de ahiret hayatında huzur ve mutluluk bulmasına katkı sağlar. İnançsızlık riskine karşı, inançlı bir yaşamın getirdiği düzen, huzur ve mutluluk, insanın yaşam kalitesini artırır ve onu bir yükten, ikilemden, sıkıntıdan ve mutsuzluktan kurtarır.
Agnostik’in zihni karmakarışıktı. İnançlı kişinin anlattıkları, onu derinden etkilemişti. Ancak, içinde hala birçok soru ve şüphe vardı. Yaratıcıya inanmanın getirdiği huzur ve anlam arayışı bir yana, bu inancı destekleyecek yeterli kanıt olup olmadığı konusunda emin olamıyordu. Özellikle, olasılık hesaplarına dayalı argümanlar ve diğer inanç sistemlerinin göz ardı edilmesi, agnostiği tatmin etmemişti. Bu sorularla boğuşan agnostik, sonunda sessizliğini bozarak düşüncelerini dile getirmeye karar verdi...
Agnostik (Bir Yaratıcıya Ne İnanıyor Ne De İnanmıyor): Anladığım kadarıyla, inanç ve ibadet yolunun birçok faydasını vurguluyorsun. Ancak, birkaç noktada seninle aynı fikirde değilim ve bazı sorularım var.
Öncelikle, Hazret-i Ali ve Bediüzzaman Said Nursi'nin argümanlarına saygı duymakla birlikte, bu argümanların temelde bir inanç sistemine dayandığını ve bu inanç sisteminin dışından bakıldığında ikna edici olmayabileceğini düşünüyorum. Ahiretin varlığı ya da yaratıcıya inanç, bilimsel olarak doğrulanmış şeyler değil. Bu durumda, olasılık hesapları yaparken, bu varsayımları kabul etmem mümkün değil.
"Ya bu varsayımlar doğruysa?" İşte bu noktada agnostik bir yaklaşımı benimsiyorum. “Bilinemezliği” kabul ediyorum. Dolayısıyla, varsayımlar üzerine kurulu bir inanç sistemine dayalı olasılık hesaplarını geçerli bulmuyorum. Ayrıca, inançsızlığın büyük riskler ve mutsuzluklar getirdiğini söylemek de bana göre doğru değil. İnançsız insanlar da anlamlı, huzurlu ve mutlu hayatlar yaşayabilirler.
İnancın düzen ve disiplin sağladığını kabul ediyorum, ancak bu düzen ve disiplini sağlamak için dini inançlara ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar, kendi hayatlarında düzen ve disiplin oluşturmak için farklı yollar bulabilirler. Örneğin, meditasyon, spor, sanatsal faaliyetler gibi aktiviteler de benzer faydalar sağlayabilir. Düzenli bir yaşam sürmek ve kötü alışkanlıklardan uzak durmak, tamamen kişisel tercih ve disiplinle ilgili bir durum.
Yani, inançsızın da düzenli ve huzurlu bir hayatı mümkündür. İnançlı veya inançsız olmak, bir kişinin hayatını düzenli ve huzurlu bir şekilde sürdürmesine engel değildir. Bu tamamen kişisel bir tercih meselesidir. Ben, “bilinemezliğe” saygı duyuyor ve her iki seçeneğin de kişisel olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum. İnançlı olmak ya da olmamak, bireyin kendi içsel huzurunu ve anlam arayışını nasıl tanımladığıyla ilgilidir.
"Ya varsa ve sonuç ebedi kayıpsa?" Bu argümanı anlıyorum ve bu noktayı atladığımı sanmıyorum. "YA VARSA?" sorusu üzerine düşünmek gerçekten önemli, ancak bu soruya birkaç açıdan yaklaşmak istiyorum:
Öncelikle, "ya varsa" argümanı, “Pascal'ın Bahsi”[6] olarak bilinen felsefi bir argümandır. Bu argüman, inanmamanın ebedi bir kayıpla sonuçlanabileceğini, dolayısıyla inançlı olmanın daha mantıklı olduğunu söyler. Ancak, bu argümanın bazı zayıf noktaları olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, “Pascal'ın Bahsi”, sadece Hristiyanlık ya da İslam gibi belirli bir inancı hedef alır. Fakat dünya üzerinde birçok din ve inanç sistemi var. Her biri kendi inanç ve ibadet biçimlerine sahip. Eğer bir tanesi doğruysa ve diğerleri yanlışsa, o zaman diğer inanç sistemlerine inananlar da aynı riskle karşı karşıya. Bu durumda, doğru inancı seçmek bir tür kumara dönüşüyor.
İkincisi, inanç samimi olmalı. Sadece olasılık hesaplarına dayanarak inanmak, gerçek inancın doğasına aykırı olabilir. Bir kişi, inancı gerçekten benimsemeden sadece olasılıkları göz önünde bulundurarak ibadet ederse, bu samimi bir inanç olmayabilir ve belki de bu tür bir inanç, Yaratıcı ya da evrensel güç tarafından kabul edilmeyebilir.
Agnostik'in sözleri, inançlı kişinin yüzünde bir hayal kırıklığı ve üzüntü ifadesi oluşturmuştu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, derin bir nefes aldı ve yavaşça konuşmaya başladı:
İnançlı Kişi: Anlıyorum, şüphelerinizi anlıyorum. Ama ya yanılıyorsanız? Ya gerçekten bir yaratıcı varsa ve biz onu görmezden geliyorsak? Bu riski göze alabilir misiniz?
İnançlı kişinin bu sorusu, odada derin bir sessizliğe sebep olmuştu. Agnostik, gözlerini kaçırarak cevap vermekten kaçındı. Ateist ise alaycı bir gülümsemeyle başını iki yana salladı.
Odadaki gerilim giderek artarken, herkesin aklında aynı soru yankılanıyordu:
"YA GERÇEKTEN BİR YARATICI VARSA?"
Bir yandan da agnostik’in sözlerine karşılık inançlı kişinin ne cevap vereceği merakla bekleniyordu. Tam bu sırada, inançlı kişi derin bir nefes aldı ve...
DEVAM EDECEK (İNŞALLAH)
***
AŞAĞIDA ÖZELLİKLE İNGİLİZCE VE BATILI YAZARLARIN ESERLERİNİ KAYNAK OLARAK KULLANMAYI TERCİH ETTİM. Bu tercihin sebebi, maalesef birçok kişide BATILI VE İNGİLİZCE KAYNAKLARA OLAN ÖNYARGILI BAĞLILIĞIN VARLIĞIDIR. Oysa Doğu kaynaklarında ve özellikle bize ait çalışmalarda, Batılı kaynakların hayranlık duyduğu eserler bulunmaktadır. Başta Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı olmak üzere, İmam Gazali, Muhiddin-i Arabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve daha birçok değerli ismin eserleri bu durumu kanıtlamaktadır.
[1] Bu olay Hazret-i Ali’ye (ra) nispet edilmektedir. Doğrusunu aşağıdaki siteden öğrenebilirsiniz:
Sorularla İslamiyet. (2024). Hz. Ali, ahirete inanmayan birine: "Eğer yoksa benim kaybedecek bir şeyim olmaz, ya varsa sen ne yapacaksın?". https://sorularlaislamiyet.com/hz-ali-ahrete-inanmayan-birine-eger-yoksa-benim-kaybedecek-bir-seyim-olmaz-ya-varsa-sen-ne
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Mesnevi-i Nuriye, Hubab, s. 101
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Sözler 19 : Üçüncü Söz
[4] Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Mektubat 415 : Yirmi Dokuzuncu Mektub / Altıncı Risale olan Altıncı Kısım / İkinci Desise
[5] İnancın faydalarını inceleyen bilimsel çalışmalar ve akademik yayınlar geniş bir yelpazeye sahiptir. İnancın farklı yönleri ve etkileri üzerine yapılan araştırmalar, psikolojik, sosyal ve hatta fiziksel sağlık üzerindeki potansiyel faydalarını ortaya koymaktadır. İşte bu konudaki bazı önemli çalışmalar ve yayınlar:
Psikolojik İyi Oluş:
- Anlam ve Amaç: İnanç, bireylere hayatlarına anlam ve amaç kazandırabilir. Bu durum, daha yüksek yaşam doyumu, daha az depresyon ve anksiyete ile ilişkilendirilmiştir.
- Park, C. L. (2010). Making sense of the meaning literature: An integrative review of meaning making and its effects on adjustment to stressful life events (Anlam literatürünü anlamlandırmak: Anlamlandırma ve stresli yaşam olaylarına uyum üzerindeki etkileri üzerine bütünleştirici bir inceleme). Psychological Bulletin.
- Krause, N. (2003). Meaning in life and mortality (Yaşamın anlamı ve ölümlülük). Journal of Gerontology: Social Sciences.
- Umut ve İyimserlik: İnanç, bireylerin geleceğe dair umut ve iyimserlik duygularını artırabilir. Bu da stresle başa çıkma becerilerini geliştirebilir ve psikolojik dayanıklılığı artırabilir.
- Snyder, C. R. (2002). Hope theory: Rainbows in the mind (Umut teorisi: Zihindeki gökkuşakları). Psychological Inquiry.
- Sosyal Destek: Dini topluluklar, bireylere sosyal destek sağlayabilir ve aidiyet duygusunu güçlendirebilir. Bu da psikolojik iyi oluş üzerinde olumlu etkiler meydana getirebilir.
- Lim, C., & Putnam, R. D. (2010). Religion, social networks, and life satisfaction (Din, sosyal ağlar ve yaşam memnuniyeti). American Sociological Review.
Fiziksel Sağlık:
- Bağışıklık Sistemi: Bazı çalışmalar, dini inanç ve pratiklerin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olabileceğini göstermektedir.
- Koenig, H. G., King, D. E., & Carson, V. B. (2012). Handbook of religion and health (Din ve sağlık el kitabı) (2nd ed.). Oxford University Press.
- Yaşam Süresi: Dini inancı olan bireylerin, inancı olmayanlara göre daha uzun yaşama eğiliminde oldukları bazı araştırmalarda gözlemlenmiştir.
- McCullough, M. E., Hoyt, W. T., Larson, D. B., Koenig, H. G., & Thoresen, C. (2000). Religious involvement and mortality: A meta-analytic review (Dini katılım ve ölüm oranı: Meta-analitik bir inceleme). Health Psychology.
Sosyal Faydalar:
- Ahlaki Davranışlar: Dini inanç, bireyleri ahlaki davranışlara teşvik edebilir ve suç oranlarını azaltabilir.
- Johnson, B. R., Larson, D. B., & Pitts, M. (2000). Religious programs, institutional networks, and social capital for the prevention of juvenile delinquency (Çocuk suçluluğunun önlenmesinde dini programlar, kurumsal ağlar ve sosyal sermaye). Justice Quarterly.
- Hayırseverlik: Dini inancı olan bireylerin, daha fazla hayırseverlik yapma ve gönüllü faaliyetlerde bulunma eğiliminde oldukları görülmüştür.
- Bekkers, R., & Wiepking, P. (2011). Who gives? A literature review of predictors of charitable giving (Kim bağış yapıyor? Hayırsever bağışçılığın belirleyicileri üzerine bir literatür taraması). Nonprofit and Voluntary Sector Quarterly.
Bu çalışmalar ve yayınlar, inanç ve dindarlığın bireylerin yaşamlarının birçok alanında olumlu etkileri olabileceğini göstermektedir. Namaz gibi düzenli ibadetlerin bedensel ve zihinsel sağlığa olumlu etkileri üzerine yapılan bazı bilimsel çalışmalar ve akademik yayınlar şunlardır:
- Namaz ve Stres:
- Koenig, H. G., McCullough, M. E., & Larson, D. B. (2001). Handbook of religion and health (Din ve sağlık el kitabı). Oxford University Press.
- Seyyed Mohammad Javad Mortazavi, Seyyed Alireza Mortazavi, Zahra Simbar. (2016). The Effect of Prayer on Stress and Anxiety in Patients Admitted to the Coronary Care Unit: A Randomized Clinical Trial (Koroner Bakım Ünitesine Kabul Edilen Hastalarda Duanın Stres ve Anksiyete Üzerine Etkisi: Randomize Bir Klinik Çalışma). Journal of Religion and Health.
- Mehmet Akif Aydın, Mustafa Sait Özcan, Muhammet Zahit Kotan. (2018). Namazın Stres ve Anksiyete Düzeyleri Üzerine Etkisi. Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi.
- Namaz ve Depresyon:
- Pargament, K. I., Koenig, H. G., & Perez, L. M. (2000). The many methods of religious coping: Development and initial validation of the RCOPE (Dini başa çıkmanın birçok yöntemi: RCOPE'nin geliştirilmesi ve ilk doğrulaması). Journal of Clinical Psychology.
- Francis, L. J., Robbins, M., Kaldor, P., & Castle, D. (2004). Prayer and psychological health: A study among Anglican clergy (Dua ve psikolojik sağlık: Anglikan din adamları arasında bir araştırma). Mental Health, Religion & Culture.
- Farkas, K. (2020). WYKORZYSTANIE DUCHOWOŚCI W DIAGNOZIE I INTERWENCJACH (TANI VE MÜDAHALELERDE MANEVİYATIN KULLANIMI). Teologia i Moralność, 14(2(26)), 163–172. https://doi.org/10.14746/TIM.2019.26.2.11
- Namaz ve Fiziksel Sağlık:
- Aslan, H., & Keskin, H. (2011). The effect of regular praying on pulmonary functions (Düzenli namaz kılmanın akciğer fonksiyonları üzerine etkisi). Journal of Physical Therapy Science.
- Öztürk, M., & Şahin, F. (2014). The effects of prayer on blood pressure and heart rate in hypertensive patients (Hipertansif hastalarda duanın kan basıncı ve kalp atış hızı üzerindeki etkileri). International Journal of Nursing Studies.
Bu çalışmalar, namaz kılmanın stres, anksiyete ve depresyon seviyelerini azaltabileceğini, kan basıncını ve kalp atış hızını düşürebileceğini, solunum fonksiyonlarını iyileştirebileceğini ve genel olarak fiziksel ve zihinsel sağlığı olumlu yönde etkileyebileceğini göstermektedir.
[6] Pascal'ın Bahsi (Pascal'ın Kumarı) 17. yüzyıl Fransız filozofu, matematikçi ve fizikçi Blaise Pascal (1623-1662) tarafından ortaya atılan bir argümandır. Bu argüman, yaratıcının varlığına inanmanın, inanmamaya kıyasla daha rasyonel bir seçim olduğunu savunur.
Argümanın Temel Mantığı:
Pascal, Tanrı'nın var olup olmadığının kesin olarak bilinemeyeceğini kabul eder. Ancak, bu belirsizliğe rağmen, Tanrı'ya inanmanın potansiyel kazancı, inanmamanın potansiyel kaybından çok daha büyük olduğu için, inanmanın daha mantıklı bir seçim olduğunu öne sürer.
Bu argümanı bir kumar (bahis) olarak düşünürsek:
- Tanrı varsa ve inanıyorsanız: Sonsuz bir ödül (cennet) kazanırsınız.
- Tanrı varsa ve inanmıyorsanız: Sonsuz bir ceza (cehennem) ile karşılaşırsınız.
- Tanrı yoksa ve inanıyorsanız: Çok az kaybedersiniz (bazı dünyevi zevklerden mahrum kalabilirsiniz).
- Tanrı yoksa ve inanmıyorsanız: Çok az kazanırsınız (bazı dünyevi zevklerden faydalanabilirsiniz).
Pascal'a göre, sonsuz bir ödül kazanma olasılığı, sonsuz bir ceza ile karşılaşma olasılığından çok daha büyük olduğu için, yaratıcıya inanmak daha akıllıca bir seçimdir.
Kaynaklar ve Tarihsel Bağlam:
Pascal'ın Bahsi, ilk olarak Pascal'ın ölümünden sonra 1669'da yayınlanan "Pensées" (Düşünceler) adlı eserinde yer almıştır. Bu eser, Pascal'ın farklı konulardaki düşüncelerini içeren bir derlemedir.
Pascal'ın Bahsi, yayınlandığı tarihten itibaren çokça tartışılan ve farklı yorumlara konu olan bir argüman olmuştur. Bazıları bu argümanı yaratıcıya inanmak için ikna edici bulurken, bazıları da argümanın mantıksal ve teolojik açıdan zayıf olduğunu savunur.
Konuyla İlgili Daha Fazla Bilgi İçin:
- Pascal'ın Kumarı - Vikipedi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pascal%27%C4%B1n_Kumar%C4%B1
- Pascal'ın Kumarı: Tanrı'ya İnanç İçin Pragmatik Bir Argüman – Liz Jackson: https://onculanalitikfelsefe.com/pascalin-kumari-tanriya-inanc-icin-pragmatik-bir-arguman-liz-jackson/
- Pascal'ın Tanrı'ya Dair Kumarı – Paul Saka (Internet Encyclopedia of Philosophy): https://onculanalitikfelsefe.com/pascalin-tanriya-dair-kumari-paul-saka-internet-encyclopedia-of-philosophy/
Bu kaynaklar, Pascal'ın Bahsi hakkında daha derinlemesine bilgi için yardımcı olacaktır.