Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–8

Salahattin ALTUNDAĞ

SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR – 8

(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)

Odada sessizlik hâkimdi. Herkes, Agnostik’in sözlerinin ardından ne olacağını merak ediyordu. İnançlı Kişi, derin bir nefes aldı ve düşüncelerini toparladı. Bilimsel ve mantıksal argümanlar, akıl ve vicdana hitap eden açıklamalar ve delillere dayanan ifadelerle bu meydan okumaya cevap verecekti.

Bu bölümde, İnançlı Kişi’nin, Aagnostik’in şüphelerini nasıl ele alacağını ve bu derin tartışmanın nereye varacağını birlikte keşfedeceğiz. Şüphe ve inanç arasındaki bu karmaşık ilişkiyi daha derinlemesine inceleyeceğiz. Agnostik düşüncenin getirdiği meydan okumalara karşı, İnançlı Kişi’nin nasıl bir yol izleyeceğini göreceğiz. Bilimsel verilerle desteklenen bu felsefi tartışmada, gerçeği bulma arayışımıza devam edeceğiz.

İnanç, bilim ve felsefenin kesişim noktasında, içsel bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Şimdi, bu ilginç ve derin sohbetin devamına kulak verelim ve kendi iç dünyamızda da bu önemli soruların cevaplarını arayalım.

Agnostik’in bu düşünceli sözleri, odadaki atmosferi bir kez daha değiştirmişti. Yaratıcıya inanan kişi, Agnostik’in şüphelerini ve sorularını anladığını belli eden bir ifadeyle başını salladı. Bir süre düşündükten sonra, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:

İnançlı Kişi: Birçok argüman sundunuz ve sizi anlıyorum. Her bir argümanınızı teker teker ele alarak cevaplamaya çalışacağım:

  1. “Pascal'ın Bahsi” Argümanı ve Belirsizlik: “Pascal'ın Bahsi gibi argümanlar genellikle tek bir din veya inanç sistemi üzerinden yürütülür. Ancak dünya üzerinde birçok farklı inanç sistemi vardır. Bu nedenle, doğru inancı seçme konusunda belirsizlik söz konusu olabilir.” dediniz.

Önceki cevabımda belirttiğim gibi, ben herhangi bir dinden veya belirli bir yaratıcıdan bahsetmedim. Pascal’ın Bahsi’nden siz söz ettiniz ve bizim Hazret-i Ali’ye (ra) atfettiğimiz olayı bu mantıksal varsayımlara benzettiniz. Ben burada din konusunu açmadım. Bir yaratıcının varlığının zorunluluğundan söz ettim. İsterseniz, hangi dine inanacağınızı, daha sonra yapacağınız araştırmalar ve tercihlerle belirlersiniz.

  1. Olasılık Hesapları ve İkna Edicilik: “Olasılık hesapları, felsefi ve mantıksal argümanlar sunar, ancak bu argümanların ikna ediciliği kişiden kişiye değişir.” diyorsunuz.

Olasılıklar bilindikten sonra tercih kişiye kalır. Kimi riskli yolu seçer, kimi ise risksiz yolu. Bilimsel ve mantıksal bir yaklaşımla, böyle bir durumda yapılacak matematiksel cevap ve sunulan çözüm budur.[1] Kişi, ikna olup olmama konusunda özgürdür ve bu, kişinin iradesiyle yaptığı bir seçimdir ve sonuçlarına da katlanacaktır.

  1. İnanç ve Duygusal Bağlar: “İnanç, çoğu zaman derin kişisel deneyimlere ve duygusal bağlara dayanır.” dediniz.

Yaratıcıya inananlara genellikle peşin hükümle yaklaşılıyor: "tarafgir bakıyor", "inancı ile duygusal bağına göre konuşuyor", "bilimsellikten uzak" gibi. Ancak, şu ana kadar size mantık ve akıl dışı bir söylemde bulundum mu ki “duygusal bağlarla” konuştuğumu ileri sürüyorsunuz? Üstelik, her argümanımı bilimsel ve akademik kaynaklarla destekleyip dipnotlarda belirttim. Yine de “duygusal bağlarla konuşma” demenize ne denir, dinleyicilerin takdirine bırakıyorum.

  1. Samimi Bağlılık: “İnanç, sadece mantıksal bir bahis olarak görülmekten öte, samimi bir bağlılığı gerektirir.” iddiasındasınız.

Bizim inancımızda bir şüphemiz yok. Siz şüpheli konuştunuz, biz de sizin şüphelerinize göre cevap verdik. Agnostisizm, "şüphecilik" anlamına gelir. Siz, "Kelime karşılığı böyle olabilir ama biz ona ‘bilinemezlik’ diyoruz" diyebilirsiniz. Ancak, “bilinemezlik” de şüphe içerir. Siz, agnostisizmi "bilimin verileri, bilimin ulaştığı nokta ve doğal süreç, şu anda tam olarak sonuca ulaşmış değil. Bilimin araştırmalarına devam etmesi lazım ve sonuca ulaşmasını beklemeliyiz" şeklinde tanımladınız.[2] Bu tanımlama “ikilemi”, “arada kalmışlığı”, “şüpheciliği” ifade etmez mi?[3]

  1. Eleştiri ve Varsayımlar: “Agnostisizmi eleştirmek yerine, her iki tarafın da belirli varsayımlara dayanarak hareket ettiğini kabul etmek gerekir.” ithamındasınız. Yani bizim de varsayımlarla hareket ettiğimiz ithamında bulunuyorsunuz.

Size sunduğumuz varsayımlı çözümün bizim inancımız olduğu sonucuna varmanız yanlış. Sizin sunduğunuz argümanlar ikilemde kalmakta olduğundan biz de size varsayımlı çözümler sunduk.

Agnostisizmin tanımını "bilim sonuçta ya bir yaratıcıya ulaşacak ya da başka bir sonuca ulaşacak" şeklinde yaptınız. Evet agnostisizm’in tanımı bu. Eğer çözüm aranıyorsa, bu tanımlama varsayımsal çözümlerle ilerlemeyi gerektirir. Bilim insanları da bu şekilde çalışır. Biz de bu nedenle varsayımlara dayanarak hareket edip, ikilemde kalmamanız için çözümler sunduk. Böylesi durumda bilimsel çözümün bu olduğu konusundaki bilimsel kaynakları da daha önce dipnot olarak size sunmuştuk.

Varsayımlı çözümler üretmemiz, bizim de aynı ikilemde olduğumuz anlamına gelmez. Biz net konuşuyoruz: "Kâinatta bir faaliyet var ve her faaliyet bir faili gerektirir." Net ifademiz budur. Aynı şekilde Ateist de net konuşur: "Evet kâinatta bir faaliyet var ama bunları kâinattaki maddeler kendi özlerinde olan kabiliyet ve kâinatta var olan kanunlar çerçevesinde yapmaktadırlar. Bir yaratana ihtiyaç yoktur." diyor.

Siz, bizimle Ateist’in arasında kalmışsınız, kimseye "evet" demiyorsunuz, "bakalım süreç ne gösterecek, zamana bırakalım" gibi söylemleriniz var. Bu sözlerinizde bir varsayım vardır ve biz de buna göre bir çözüm önerisinde bulunduk. Biz, bir yaratıcıya varsayımsal olarak inanmıyoruz. Bilakis “bilim, akıl, mantık ve vicdan bunu gerektirir.” diyoruz.

Belki de bu noktada, inancımızı somut bir örnekle açıklamak daha yerinde olacaktır:

Edirne'nin kavurucu güneşinin altında, Selimiye Camii'nin kubbesi, bir inci gibi parıldıyor. Gözleriniz hayranlıkla camiye dikilirken, aklınıza; caminin mimari özelliklerini, kubbenin yüksekliğini, minarelerin zarafetini anlatıyorsunuz. Aklınız, merakla şu soruyu sormaz mı:

"Bu muhteşem eseri kim inşa etmiş?"

İşte asıl önemli soru bu. Ve cevap: Mimar Sinan. Bu cami, sadece taş ve harçtan ibaret değil, bir dehanın, bir ustanın imzasını taşıyor. Bu, sadece bir varsayım değil, bir gerçek. Mimar Sinan'ın dehasını, sanatını ve mimariye kattığı yenilikleri düşündüğünüzde, Selimiye'nin sadece bir yapı olmadığını, bir sanat eseri olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Böylelikle Sinan’ın varlığı; aklınızda, kalbinizde, vicdanınızda belirginleşir.[4]

Selimiye'yi sadece bir taş yığını olarak görmek, bir tabloyu sadece boya lekeleri olarak görmek gibidir. Her ikisi de “bir failin” yani “yapan birinin” elinden çıkmıştır. Mimar Sinan'ı “görmüyor” olmamız, onun var olmadığı anlamına gelmez. Selimiye'nin varlığı, onun varlığının açık bir kanıtıdır. Bu, bilimsel bir gerçektir ve hiçbir şekilde inkâr edilemez.[5]

Camiyi daha derinlemesine incelediğinizde, ondaki sanatsal harikalıkları, incelikleri ve mimarideki bilimsel dehayı gördükçe, Mimar Sinan'ın varlığı daha da belirginleşir. Bu, onun varlığını "görmek" gibidir ve buna “tahkiki iman” denir.

Yani kâinattaki varlıkları var edenin varlığına imanımız, varsayımsal değil, aksine inkâr edilemez bir gerçektir. Varlıklar üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar ve onlardaki harikalıklar, akıl ve vicdan sahibi bir kişide, onları var edene hayranlığı artırır (tıpkı Selimiye’deki harikalıkları gördükçe Sinan’a hayranlığımızın artığı gibi) ve O'nun varlığını daha da belirginleştirir. Bu süreç derinleştikçe, kişi O'nun varlığına "gözüyle görür gibi" inanmaya başlar. Bu duruma "Aynel Yakin", yani "görürcesine kesin bilgi" denir.

Bu çalışmalar daha da derinleştikçe, kişi O'nun varlığını o kadar yoğun hisseder ki, her an O'nunla beraber olduğunu, O'nun, kendisi ile beraber her yerde tecelli ettiğini hisseder. Bu, bir nevi O'nun varlığının kişi üzerinde "nesnelleşmesi" gibidir, sanki “O'na dokunuyormuşçasına bir hisle” O’nun varlığına inanır.

Bu durumu, deniz kenarında bir insanın gemiyi görmesine benzetebiliriz. Kıyıdaki kişi önce gemiyi görmez ama dumanını görür veya sesini duyar. Böylece geminin varlığından haberdar olur. Buna "ilmel yakin", yani "bilgiyle bilmek" denir. Kişi sese doğru ilerledikçe, yani gemiyi tanımaya çalıştıkça, sonunda gemiyi görmeye başlar. Buna "aynel yakin", yani "görerek bilmek" denir. Daha da yaklaştığında ise artık gemiyle birebir temas halindedir. Buna da "hakkel yakin", yani "doğrudan deneyimle bilmek" denir. Geminin varlığı artık kişi için tartışmasız bir gerçektir, tıpkı bir nesneyi tuttuğumuzda varlığından şüphe etmediğimiz gibi.[6]

Yakin, “Aklın sübutu, nefsin sükunu” olarak tanımlanır. Açıklayayım:

Yakin, şüphelerden arınmış, kesin ve sarsılmaz bir inanç halidir. Allah'ın varlığını ve birliğini sadece teorik olarak bilmekle kalmaz, aynı zamanda bunu derinden hisseder ve yaşar.

  • Aklın sübutu: Yakin mertebesine ulaşan kişinin aklı, Allah'ın varlığı ve birliği konusunda tam bir ispat ve kesinliğe ulaşır. Şüpheye yer yoktur, zihin huzur bulur.
  • Nefsin sükunu: Yakin, sadece zihinsel bir durum değil, aynı zamanda ruhsal bir dinginlik ve huzur halidir. Kişi, dünyevi arzu ve isteklerden uzaklaşır, kalbi Allah sevgisiyle dolar ve gerçek huzuru bulur.

Bizim inancımız, sizin dediğiniz gibi varsayımsal değil, aksine "kesin" bir inançtır. Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı'nda Hazret-i Ali'nin (ra) "Perde-i gayb açılsa, yakinim ziyadeleşmez"[7] dediğini bildirmesi de bu kesin inancın derinliğini vurgular.

Hazret-i Ali (ra), bu sözle Allah'a, ahirete, meleklere ve diğer gaybi gerçeklere olan inancının o kadar güçlü ve sağlam olduğunu ifade ediyor ki, gayb perdesi açılıp bu gerçekler gözle görülse bile, onun yakininde bir artış olmayacağını belirtiyor. Bu da bizim inancımızın herhangi bir varsayıma dayalı olmadığını, bilakis derinlemesine içselleştirilmiş ve sarsılmaz bir hakikate dayandığını göstermektedir.

Bu inanç, Hazret-i Ali'de (ra) olduğu gibi, okuma yazma bilmeyen "ümmi"[8] dediğimiz ninelerimizde dahi aynıdır. Onların da imanı hiç şüphesizdir, varsayımsal değil. İnancımız, akıl, vicdan ve derin bir tecrübe ile elde edilen "yakin" mertebesindedir.

İnançlı Kişi’nin söyledikleri odadaki havayı yoğunlaştırdı. Herkes, onun derin ve tutkulu ifadeleri karşısında bir an duraksadı. Bu sözler, içlerindeki şüphe ve inançları yeniden sorgulamalarına neden oluyordu. Agnostik, İnançlı Kişi’nin sunduğu kesin ve net argümanları düşünürken, aklında bir dizi yeni sorular ve cevaplanması gereken konular belirdi. Gözlerini yere dikmiş, düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu. Sessizliğin içinde derin bir nefes aldı, bakışlarını tekrar İnançlı Kişi’ye çevirdi ve söz aldı:

Agnostik: Arkadaş, siz olayların, doğal süreçlerin arkasında bir yaratıcının olduğu noktasında kesin kanaattesiniz. Doğal süreçler hakkında bazen açıklayıcı bilgi veremiyoruz. Bu konuda günümüz bilimi yetersiz kalmaktadır. Ancak, bu yetersizliği görüp hemen karar vererek "demek ki bir yaratıcı yapıyor" demenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Doğal süreçler hakkında bilgi sahibi olmadığımızda veya kesin olarak bilemediğimizde, bunu bir yaratıcıya atfetmek yerine, "BİLMİYORUZ" demek daha dürüst bir yaklaşımdır. Bilim, bilinmeyenleri araştırmaya ve anlamaya devam eder. Bu nedenle, “bilinmeyen” ile “yaratıcı” arasında doğrudan bir bağlantı kurmak yerine, araştırmaların devam etmesini beklemek daha mantıklıdır.

Kaldı ki görüyoruz ki, kâinatta her şey belirli kural ve kanunlar çerçevesinde vücut bulmakta ve bilim, kâinatta var olan bu kanunları ortaya çıkararak bu faaliyetin ve varoluşun açıklamalarını yapmaktadır. Buradan hareketle, “bugün bilimin açıklayamadığı varoluşlar ve faaliyetlerin bilimin çalışmalarına devam etmesiyle neticede bulunacağı” ortaya çıkmaktadır. Gelecekte kâinatta var olan ve şu anda bilmediğimiz birçok kanunlar bulunarak bunların açıklamaları yapılacaktır.[9] Mantık ve akıl da bunu gerektirmektedir.

Doğal süreçlerin ve kâinatın işleyişinin altında yatan mekanizmaları anlamaya çalışırken, aceleci sonuçlardan kaçınmak önemlidir. Bilimin ilerlemesi ve yeni keşifler yapması zaman alabilir, ancak bu süreçte dürüst ve açık fikirli olmak, daha derin ve doğru bir anlayışa ulaşmamıza yardımcı olacaktır.

Agnostik’in bu beklenmedik karşı çıkışı, odadaki tartışmanın seyrini tamamen değiştirmişti. İnançlı kişi, bu yeni meydan okuma karşısında ne cevap verecekti? Şüphe ve inanç arasındaki bu ince çizgide, hangi taraf daha güçlü argümanlarla öne çıkacaktı? Yaratıcıya inanan kişinin vereceği cevaplar, Agnostik’i ikna etmeye yetecek miydi? Yoksa bu tartışma, daha da derinlere inecek ve yeni soruların ortaya çıkmasına neden mi olacaktı? Dokuzuncu bölümde, bu soruların cevapları ve çok daha fazlası sizi bekliyor olacak...

DEVAM EDECEK (İNŞALLAH)

*

AŞAĞIDA ÖZELLİKLE İNGİLİZCE VE BATILI YAZARLARIN ESERLERİNİ KAYNAK OLARAK KULLANMAYI TERCİH ETTİM. Bu tercihin sebebi, maalesef birçok kişide BATILI VE İNGİLİZCE KAYNAKLARA OLAN ÖNYARGILI BAĞLILIĞIN VARLIĞIDIR. Oysa Doğu kaynaklarında ve özellikle bize ait çalışmalarda, Batılı kaynakların hayranlık duyduğu eserler bulunmaktadır. Başta Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı olmak üzere, İmam Gazali, Muhiddin-i Arabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve daha birçok değerli ismin eserleri bu durumu kanıtlamaktadır.

[1] Bu ifadeler, özellikle karar teorisi ve oyun teorisi alanlarında geniş bir şekilde incelenmiştir. İşte bilimsel ve akademik dayanaklarını oluşturan bazı temel kavramlar ve teoriler:

  1. Karar Teorisi (Decision Theory):
    • Expected Utility Theory: Daniel Bernoulli'nin bu teorisi, riskli kararların nasıl alınması gerektiğini açıklar. Bireylerin, her bir olası sonucun olasılığı ve bu sonucun sağlayacağı fayda üzerinden karar verdiklerini öne sürer.
    • Kaynak: Bernoulli, Daniel. "Exposition of a New Theory on the Measurement of Risk." (Riskin Ölçülmesine İlişkin Yeni Bir Teorinin Açıklanması.) Econometrica, 1954.
  2. Oyun Teorisi (Game Theory):
    • Nash Equilibrium: John Nash tarafından geliştirilen bu kavram, bir oyunda tüm oyuncuların en iyi stratejilerini belirlediği ve hiç kimsenin tek başına stratejisini değiştirme motivasyonunun olmadığı durumu tanımlar. Riskli ve risksiz yolların seçimi, oyuncuların en iyi sonuçları elde etmek için stratejilerini belirlemelerini içerir.
    • Kaynak: Nash, John F. "Equilibrium Points in N-person Games." (N-kişili Oyunlarda Denge Noktaları.) Proceedings of the National Academy of Sciences, 1950.
  3. Beklenti Teorisi (Prospect Theory):
    • Prospect Theory: Daniel Kahneman ve Amos Tversky tarafından geliştirilen bu teori, insanların riskli kararlar alırken rasyonel olmadıklarını, riskten kaçınma ve kayıptan kaçınma eğiliminde olduklarını açıklar. Kimi zaman riskli yolu seçmenin altında yatan psikolojik sebepleri inceler.
    • Kaynak: Kahneman, Daniel, and Amos Tversky. "Prospect Theory: An Analysis of Decision under Risk." (Beklenti Teorisi: Risk Altında Karar Verme Üzerine Bir Analiz.) Econometrica, 1979.
  4. Karar Ağaçları ve Olasılık Teorisi (Decision Trees and Probability Theory):
    • Decision Trees: Karar ağaçları, olası sonuçları ve bu sonuçların olasılıklarını görselleştirmek için kullanılan araçlardır. Bu araçlar, bireylerin karar verirken olası riskleri ve kazançları değerlendirmelerine yardımcı olur.
    • Kaynak: Breiman, Leo, et al. "Classification and Regression Trees." (Sınıflandırma ve Regresyon Ağaçları.) Wadsworth & Brooks/Cole Advanced Books & Software, 1984.
  5. Risk Perception and Decision Making: Slovic, Paul. "The Perception of Risk." (Riskin Algılanması.) Earthscan Publications, 2000. (Bu kitap, insanların riskleri nasıl algıladığı ve bu algının karar verme süreçlerini nasıl etkilediği üzerine kapsamlı bir bakış sunar.)
  6. Neuroeconomics: Glimcher, Paul W. "Decisions, Uncertainty, and the Brain: The Science of Neuroeconomics." (Kararlar, Belirsizlik ve Beyin: Nöroekonomi Bilimi.) MIT Press, 2003. (Bu kitap, karar verme süreçlerinin beyindeki nörolojik temellerini inceler.)
  7. Behavioral Economics: Thaler, Richard H., and Cass R. Sunstein. "Nudge: Improving Decisions About Health, Wealth, and Happiness." (Nudge: Sağlık, Zenginlik ve Mutluluk Hakkında Kararları İyileştirmek.) Yale University Press, 2008. (Bu kitap, insanların davranışlarını değiştirmek için "dürtme" adı verilen yöntemlerin nasıl kullanılabileceğini anlatır.)

Bu teoriler ve kavramlar, bireylerin riskli ve risksiz yollar arasında nasıl seçim yaptıklarını anlamamıza yardımcı olur ve "bilimsel ve mantıksal bir yaklaşımla, böyle bir durumda yapılacak matematiksel cevap ve sunulan çözüm budur" ifadesinin dayanaklarını oluşturur.

[2] Agnostisizm terimi, farklı şekillerde tanımlanabilir ve bu tanımların dayandığı kaynaklar çeşitlilik gösterebilir. Metinde agnostisizmin üç farklı tanımı yer alıyor:

  1. "Şüphecilik" anlamına gelen agnostisizm: Bu tanım, agnostisizmin temel anlamına en yakın olanıdır. Agnostikler, genel olarak doğaüstü varlıkların veya yaratıcıların varlığına dair kesin bir bilgiye sahip olunamayacağını savunurlar. Bu nedenle, bu tür konularda şüpheci bir tutum benimserler. Bu tanımı destekleyen kaynaklar:
    • Stanford Encyclopedia of Philosophy - Atheism and Agnosticism (Stanford Felsefe Ansiklopedisi - Ateizm ve Agnostisizm): Bu makalede agnostisizm, "bilginin imkansızlığı veya mevcut bilginin yetersizliği nedeniyle yaratıcıların varlığına veya yokluğuna dair kesin bir yargıya varmanın mümkün olmadığı görüşü" olarak tanımlanır.
    • Bertrand Russell - "Am I an Atheist or an Agnostic?" (Ben bir Ateist miyim yoksa Agnostik miyim?) (1947): Russell bu makalesinde kendisini bir agnostik olarak tanımlar ve agnostisizmi, " yaratıcıların varlığına veya yokluğuna dair kesin bir bilgiye sahip olmadığına inanan kişi" olarak açıklar.
  2. "Bilinemezlik" anlamına gelen agnostisizm: Bu tanım, agnostisizmin daha felsefi bir yorumudur ve yaratıcıların varlığının veya yokluğunun prensipte bilinemez olduğunu ifade eder. Bu tanımı destekleyen kaynaklar:
    • Immanuel Kant - "Critique of Pure Reason" (1781): Kant, bu eserinde insan aklının sınırlarını ve metafizik konularda kesin bilgiye ulaşmanın imkansızlığını tartışır. Agnostikler, bu görüşten yola çıkarak yaratıcıların varlığına dair kesin bir bilginin mümkün olmadığını savunurlar.
  3. "Bilimin araştırmalarına devam etmesi ve sonuca ulaşmasını beklemeliyiz" şeklinde tanımlanan agnostisizm: Bu tanım, agnostisizmi daha çok bilimsel bir perspektiften ele alır ve yaratıcıların varlığına dair kesin bir sonuca varmak için bilimsel kanıtların yeterli olmadığını vurgular. Bu tanımı destekleyen kaynaklar:
    • Carl Sagan - "The Demon-Haunted World: Science as a Candle in the Dark" (İblislerin Perili Dünyası: Karanlıkta Bir Mum Olarak Bilim) (1995): Sagan bu kitabında, bilimsel yöntemin önemini vurgular ve doğaüstü iddiaların bilimsel kanıtlarla desteklenmesi gerektiğini savunur. Agnostikler, bu görüşe katılarak yaratıcıların varlığına dair kesin bir kanıt olmadığı sürece şüpheci bir tutum benimserler.

[3] Agnostisizmin "ikilem", "arada kalmışlık" ve "şüphecilik" ifadeleriyle ilişkilendirilmesini destekleyen bazı bilimsel ve akademik kaynaklar şunlardır:

  1. "Agnosticism" (Stanford Encyclopedia of Philosophy) Agnostisizm (Stanford Felsefe Ansiklopedisi): Bu makalede agnostisizm, "bilginin imkansızlığı veya mevcut bilginin yetersizliği nedeniyle yaratıcıların varlığına veya yokluğuna dair kesin bir yargıya varmanın mümkün olmadığı görüşü" olarak tanımlanır. Bu tanım, agnostisizmin doğası gereği bir ikilem ve şüphecilik içerdiğini gösterir.
  2. "The Varieties of Religious Experience" (Dini Tecrübenin Çeşitleri) (William James, 1902): Bu kitapta James, agnostisizmi dini inanç yelpazesinin bir parçası olarak ele alır ve agnostiklerin, teistler ve ateistler arasında bir ara pozisyonda olduklarını belirtir. Bu, agnostisizmin "arada kalmışlık" ifadesiyle ilişkilendirilmesini destekler.
  3. "Why I Am Not a Christian" (Neden Hristiyan Değilim) (Bertrand Russell, 1927): Russell bu makalesinde agnostisizmi, yaratıcıların varlığına dair yeterli kanıt olmadığı için kesin bir inanç veya inkarın mümkün olmadığı bir pozisyon olarak tanımlar. Bu, agnostisizmin şüphecilikle ilişkilendirilmesini destekler.
  4. "The God Delusion" (Tanrı Yanılgısı) (Richard Dawkins, 2006): Dawkins, bu kitabında agnostisizmi eleştirirken, agnostiklerin yaratıcıların varlığına dair kesin bir bilgiye sahip olmadıkları için kararsız ve şüpheci olduklarını belirtir. Bu da agnostisizmin metninizde geçen ifadelerle ilişkilendirilmesini destekler.

Bu kaynaklar, agnostisizmin genel olarak "ikilem", "arada kalmışlık" ve "şüphecilik" ifadeleriyle ilişkilendirilmesinin bilimsel ve akademik bir temele dayandığını göstermektedir. Ancak, agnostisizmin farklı yorumları ve yaklaşımları olduğunu unutmamak önemlidir. Bazı agnostikler bu ifadeleri benimserken, bazıları kendilerini farklı şekillerde tanımlayabilirler.

[4] Örnek, mimari bir eserin yaratıcıya atfedilmesi üzerinden bir argüman sunar. Bu argüman, sanat tarihi, mimarlık teorisi, bilgi felsefesi, estetik ve en iyi açıklama çıkarımı gibi çeşitli bilimsel ve akademik disiplinlerle desteklenebilir. Mimar Sinan'ın Selimiye Camii gibi eserleri, onun dehasını ve ustalığını somut kanıtlarla ortaya koyar ve bu eserlerin varlığı, Mimar Sinan'ın varlığının bilimsel bir gerçek olarak kabul edilmesini sağlar.

[5] Verdiğimiz örnek, bir mimari eserin yaratıcıya atfedilmesi üzerinden bir argüman sunmaktadır. Bu argümanın bilimsel ve akademik dayanaklarını çeşitli disiplinler ve teoriler üzerinden ele alabiliriz:

  1. Yaratıcı ve Eser İlişkisi: Bir eserin bir yaratıcıya atfedilmesi, felsefi ve mantıksal bir argüman olarak kabul edilir. Bu argüman, belirli bir düzenin, karmaşıklığın ve estetiğin bir yaratıcıya işaret ettiğini öne sürer.

Kaynak: Behe, Michael J. "Darwin's Black Box: The Biochemical Challenge to Evolution." (Darwin'in Kara Kutusu: Evrime Biyokimyasal Meydan Okuma) Free Press, 1996.: Behe'nin çalışması, karmaşık biyolojik sistemlerin bir tasarımcının varlığını gerektirdiğini savunur.

  1. Epistemoloji (Bilgi Felsefesi): Bilgi felsefesi, bilginin doğası ve kaynağı ile ilgilenir. Bir eserin varlığı ve bu eserin bir yaratıcıya atfedilmesi, epistemolojik bir argüman olarak değerlendirilebilir.

Kaynak: Plantinga, Alvin. "Warranted Christian Belief." (Garantili Hristiyan İnancı.) Oxford University Press, 2000.: Plantinga, inancın rasyonel temellerini ve epistemolojik dayanaklarını tartışır.

  1. Estetik ve Sanat Felsefesi: Estetik, sanatın ve güzelliğin doğasını inceler. Bir eserin estetik değerinin, onu yaratan kişinin dehasını ve ustalığını yansıtması gerektiği görüşü, estetik felsefenin bir parçasıdır.

Kaynak: Danto, Arthur C. "The Transfiguration of the Commonplace: A Philosophy of Art." (Sıradanlığın Başkalaşımı: Bir Sanat Felsefesi.) Harvard University Press, 1981.: Danto, sanat eserlerinin estetik ve felsefi değerlerini inceler.

  1. Kanıt Temelli Argümanlar (Inference to the Best Explanation): Bir eserin bir yaratıcıya atfedilmesi, en iyi açıklama çıkarımı olarak bilinir. Bu tür argümanlar, eldeki verilerin en iyi nasıl açıklanabileceğini analiz eder.

Kaynak: Lipton, Peter. "Inference to the Best Explanation." (Kanıt Temelli Argümanlar) Routledge, 2004.: Lipton, bu yöntemin bilimsel ve felsefi argümanlarda nasıl kullanıldığını ele alır.

[6] Bu benzetme, İslam epistemolojisindeki "yakin" kavramının farklı seviyelerini açıklamak için kullanılan yaygın bir örnektir:

İlmel Yakin (Bilgiyle Bilmek):

  • Bu seviye, bir şeyin varlığından dolaylı kanıtlarla haberdar olmayı ifade eder. Örneğin, bir bilim insanı, bir gezegenin varlığını teleskopla gözlemleyerek veya matematiksel hesaplamalarla dolaylı olarak bilebilir.
  • Bu kavram, bilimsel yöntemle bilgi edinme sürecine benzerlik gösterir. Bilim insanları, hipotezler oluşturur, deneyler yapar ve sonuçları analiz ederek dolaylı kanıtlarla bilgiye ulaşırlar.

Aynel Yakin (Görerek Bilmek):

  • Bu seviye, bir şeyin varlığını doğrudan gözlemleyerek bilmeyi ifade eder. Örneğin, bir kişi, bir ağacı gördüğünde onun varlığından şüphe etmez.
  • Bilimsel açıdan, bu seviye deney ve gözlem yoluyla elde edilen doğrudan kanıtlara karşılık gelir.

Hakkel Yakin (Doğrudan Deneyimle Bilmek):

  • Bu seviye, bir şeyi deneyimleyerek, onunla etkileşime geçerek bilmeyi ifade eder. Örneğin, bir kişi, bir meyvenin tadına bakarak onun nasıl bir şey olduğunu bilir.
  • Bilimsel açıdan, bu seviye, deneysel çalışmalar ve uygulamalı araştırmalar yoluyla elde edilen bilgiye benzerlik gösterir.

[7] Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Mektubat 220 : On Dokuzuncu Mektub / Âyet-ül Kübra Risalesinin Risalet-i Ahmediyeden bahseden On Altıncı Mertebesi

Sharif al-Radi, Muhammad ibn al-Husayn. (1989). Nahjul Balagha = Peak of Eloquence: Sermons, letters, and sayings of Imam Ali ibn Abu Talib. Imam Foundation.

[8] Ümmi: Okuma yazma bilmeyen ve formel bir eğitim almamış kişiye denir. Ancak bu kişi, Allah’ın varlığına inanır. İslamiyet’e göre, bir kişi yaratıcıya inanmıyorsa, okuma yazma bilse ve yüksek derecelerde eğitim almış olsa bile “cahil” olarak tanımlanır.

[9] Burada ifade edilen agnostik fikirlerin dayandığı bilimsel ve akademik kaynaklar şunlardır:

  1. Bilimsel Determinizm (Scientific Determinism): Bu felsefi görüş, kâinattaki her olayın doğal yasalar ve önceki olaylar tarafından belirlendiğini savunur. Agnostikler, bu görüşe dayanarak, kâinattaki tüm olayların, henüz keşfedilmemiş olsa bile, doğal yasalarla açıklanabileceğini düşünürler.

Kaynak: Laplace, Pierre-Simon. "A Philosophical Essay on Probabilities." (Olasılıklar Üzerine Felsefi Bir Deneme) 1814.

  1. Bilimsel İlerleme (Scientific Progress): Bilimsel bilginin sürekli olarak geliştiği ve ilerlediği fikridir. Agnostikler, bu görüşe dayanarak, şu anda açıklanamayan olayların gelecekte bilimsel araştırmalarla açıklanabileceğine inanırlar.

Kaynak: Popper, Karl. "The Logic of Scientific Discovery." (Bilimsel Keşfin Mantığı) 1934.

  1. Doğal Seçilim ve Evrim (Natural Selection and Evolution): Bu teoriler, canlıların kökenini ve çeşitliliğini doğal süreçlerle açıklar. Agnostikler, bu teorilere dayanarak, yaşamın ve kâinatın karmaşıklığının doğaüstü bir müdahale olmadan açıklanabileceğini düşünürler.

Kaynak: Darwin, Charles. "On the Origin of Species." (Türlerin Kökeni Üzerine) 1859.

  1. Bilimsel Şüphecilik (Scientific Skepticism): Bu yaklaşım, doğaüstü iddialar da dahil olmak üzere tüm iddiaların bilimsel kanıtlarla desteklenmesi gerektiğini savunur. Agnostikler, bu yaklaşımı benimseyerek, yaratıcıların varlığına dair kesin bir kanıt olmadığı sürece şüpheci bir tutum sergilerler.

Kaynak: Sagan, Carl. "The Demon-Haunted World: Science as a Candle in the Dark." (Cinler Tarafından Musallat Edilen Dünya: Karanlıkta Bir Mum Olarak Bilim) 1995.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.