SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR – 13
(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)
Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır, tıpkı düşüncelerimizin de bir yolculuğa çıkarken aldığı ilk adım gibi. Bu yolculuk, sıradan bir nesne üzerinden başlayan bir sohbetle başladı ve bizi, evrenin en derin sırlarını ve anlamlarını keşfetmeye yönlendirdi. Şimdi, bu yolculuğun bir sonraki durağına geldik; burada, bilim, akıl ve vicdanın ışığında, kâinatın ve varlığın özüne dair yeni sorular sormaya, eski soruları ise yeniden düşünmeye hazırlanıyoruz.
Bir sandalye örneğiyle başlayan bu derin tartışma, inanç, şüphe ve bilimin kesişim noktasında devam ediyor. Bu sefer, tartışmanın tam ortasında, daha önce hiç duymadığınız bir bakış açısıyla karşılaşacaksınız.
Ateist ve Agnostik, İnançlı Kişi’nin güçlü argümanları karşısında bocalarken, odadaki tartışma giderek daha da derinleşiyor ve karmaşık bir hal alıyor. Her bir soru, her bir cevap, yeni bir düşünce kapısını aralıyor.
Hazır mısınız? Şimdi, bilinmeyenin kapısını aralıyoruz; bu kapıdan geçerken, akıl, bilim ve inançla donanmış olarak, gerçeği aramaya devam edeceğiz...
İnançlı Kişi: Arkadaşlar, ikiniz de kâinattaki varlıkların “doğal süreçlerle” açıklanabileceğini söylüyor ve bunu başından beri savunuyorsunuz. Verdiğim örneklere ise, “Bunlar canlı organizmalar olmadığı için hakkında bir şey söyleyemeyiz, ancak canlı organizmalar doğa kanunları ve doğal süreçler sonucunda oluşur ve bu şekilde açıklanabilir. Doğal süreçlerin dışında kalan ifadeler bilimsel değildir” diyorsunuz.
Doğal süreçleri sorduğumda ise karmaşık ve anlaşılması zor ifadelerle kafamızı karıştırmak ve anladığım kadarıyla da “Bunlar bizim anlayamayacağımız kadar karmaşık konular,” dememizi sağlamaya çalışıyorsunuz. Ancak bu eski bir numaraydı; şimdi her şeyi daha iyi anlayıp anlatmamızı mümkün kılan imkân ve teknolojilere sahibiz. Gelin birlikte bu “doğal süreçler” dediğiniz kavramı açalım ve dinleyicilerimizin de bunların iç yüzünü anlamasını sağlayalım.
Öncelikle, sizin dünyanızdan bakıldığında, “doğal süreç” ve “doğal sürecin yeterliliği” kavramlarının tanımını yapar mısınız?
Bu noktada, İnançlı Kişi’ye karşılık olarak, Ateist bu görüşe açıklık getirmek için sözü aldı ve şöyle dedi:
Ateist: Genel bir tanımını yaparsak, doğal süreçler, “Bir maddenin veya canlının doğada kendiliğinden, insan müdahalesi olmadan oluşması ve gelişmesi anlamına gelir.” Bu süreçler biyolojik, kimyasal ve fiziksel olayların birleşimiyle meydana gelir ve genellikle belirli bir düzen ve süreklilik gösterir. Doğal süreçler, doğanın kendi iç dinamikleriyle işleyen sistemlerdir.[1]
“Doğal süreçlerin yeterliliği” terimi ise, evrende gözlemlenen olayların, yapıların ve süreçlerin doğal fiziksel ve kimyasal yasalarla tam olarak açıklanabileceğini ifade eder. Bu görüşe göre, doğaüstü veya bilinçli bir yaratıcıya başvurmadan, evrendeki karmaşıklık ve düzenin doğal süreçlerle anlaşılabileceği savunulur.[2]
İşte bu kavramı daha iyi anlamak için bazı açıklamalar:
- Fiziksel ve Kimyasal Yasalar: Doğal süreçler, fiziksel ve kimyasal yasalar tarafından yönetilir. Örneğin, yerçekimi, elektromanyetizma, termodinamik yasaları gibi temel doğa yasaları, evrendeki hareketleri ve etkileşimleri açıklar.
- Evrim ve Doğal Seleksiyon: Biyolojik çeşitliliğin ve karmaşıklığın evrimsel süreçlerle açıklandığını savunan doğal süreçler, doğal seleksiyon ve genetik mutasyonlar gibi mekanizmalarla çalışır. Canlıların adaptasyonları, bu doğal süreçlerle zaman içinde gerçekleşir.
- Kozmolojik Süreçler: Evrenin oluşumu ve gelişimi, Büyük Patlama teorisi ve kozmolojik evrim gibi doğal süreçlerle açıklanır. Galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin oluşumu, fiziksel yasaların etkisi altında gerçekleşir.
- Kimyasal Süreçler: Kimyasal reaksiyonlar, maddelerin dönüşümünü ve enerji değişimlerini açıklar. Örneğin, fotosentez, kimyasal süreçlerle bitkilerin enerji üretmesini sağlar.
“Doğal süreçlerin yeterliliği” anlayışına göre, doğaüstü bir güce ihtiyaç duymadan, evrende gözlemlenen her şey doğal süreçlerle açıklanabilir. Bu bakış açısı, bilimsel yöntemlerle desteklenir ve gözlemler, deneyler ve rasyonel analizlerle doğrulanır. Bu görüşe göre, evrendeki düzen ve karmaşıklık, doğa yasalarının ve doğal süreçlerin işleyişiyle tamamen uyumludur ve yeterlidir. Örneğin evrim, canlı türlerinin zaman içinde doğal seçilim yoluyla değiştiğini ve yeni türlerin ortaya çıktığını açıklar. Bu süreç, doğaüstü bir müdahale olmaksızın, genetik varyasyonlar ve çevresel baskılarla gerçekleşir.
Bu açıklamalar üzerine İnançlı Kişi, yapılan tanımlamalara karşı kendi bakış açısını dile getirmek üzere söze başladı:
İnançlı Kişi: Bu tanımlamalarınıza göre doğal sürecin iç yüzünü daha iyi anlamaya çalışalım ve canlı organizmalar üzerinden örneklerle bunu açıklayalım. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki;
- Şu ana kadar verdiğimiz her örneğe;
- “Bunlar canlı organizmalar değil,” eleştirisiyle yaklaştınız ve bunların doğal süreçlerle açıklanabileceğini ifade ettiniz.
- Biz, dinleyicilerimizin daha iyi anlayabilmesi için cansız varlıklar üzerinden basit örnekler vermeye çalıştık.
- Siz ise canlı organizmalar üzerinde ısrar ettiniz.
- “Canlı organizmalar da sonuçta cansız varlıklar gibi atomlardan ve moleküllerden meydana gelir; bu yüzden bu örneklerin de bir fikir verebileceğini” söyledik.
- Ancak siz, “Canlı organizmaların işleyişi ve sistemleri çok daha karmaşıktır, bu yüzden doğal süreçleri farklıdır ve aynı sayılamaz,” dediniz.
Canlı organizmalar üzerinden örnek vermekte yetersiz değiliz, ancak bu tür örnekler biraz teknik terimler içerdiğinden, anlaşılmasının zor olabileceğini düşündüğümüz için şimdiye kadar bu konuya girmedik. Fakat, bu konuda ısrar edildiği için, canlı organizmalarla ilgili detaylara da değinmeye karar verdik. Bu teknik konuları açıklarken dinleyicilerimizden özür diliyorum; amacım, bu bilgileri olabildiğince açık ve basit bir şekilde ifade ederek, her seviyeden dinleyicinin anlayabilmesini sağlamak.
İşte size bir canlı organizma örneği; E. coli bakterisinin doğal süreçlerle nasıl var olduğunu açıklayarak, bu durumu daha net bir şekilde anlayabiliriz:
Üzerinde en çok çalışılan bakterilerden biri olan E. coli, insan ve hayvan bağırsaklarında doğal olarak bulunan bir mikroorganizmadır (yani en küçük canlı varlıktır). Genellikle zararsızdır ve sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Mikroskop altında incelendiğinde çubuk şeklinde görülen bu bakteriler, 1-2 mikrometre uzunluğunda ve 0.1-0.5 mikrometre çapındadır. Yani E. coli bakterileri, bir milimetrenin milyonda biri boyutlarındadır. Bir milimetreyi milyon defa parçaladığınızda, bu parçaların bir tanesinin boyutu kadar bir büyüklüğe sahiptir. Bu boyutları onları çıplak gözle görülemez kılar, ancak mikroskop altında rahatlıkla gözlemlenebilirler.
E. coli'nin genetik materyali, onun tüm özelliklerini belirleyen bir “talimat kılavuzu” gibidir. Organizmanın nasıl gelişeceği, nasıl çalışacağı ve çevresiyle nasıl etkileşim kuracağına dair bilgiler bu kılavuzda bulunur. Bu bilgiler, göz rengi, saç rengi, boy uzunluğu gibi fiziksel özelliklerin yanı sıra bazı hastalıklara yatkınlık gibi genetik özellikleri de belirler. Bu kılavuza “Genom” denir ve DNA (Deoksiribonükleik Asit) dizilimlerinden oluşur.
Bir Dinleyici: Gen ne anlama gelir?
İnançlı Kişi: "Gen" kelimesi, canlıların vücudundaki tüm özellikleri kontrol eden çok küçük bilgi parçacıkları anlamına gelir. Bir çeşit “biyolojik tarif kitabı” gibi düşünülebilir. Göz rengimiz, saç şeklimiz, boyumuz gibi özelliklerin nasıl olacağını bu genler belirler.
Her insan, anne ve babasından genler alır. Bu nedenle çocuklar, anne ve babalarına benzer özellikler taşıyabilir. Örneğin, bir çocuk annesinden kıvırcık saç genini, babasından ise kahverengi göz genini alabilir.
Genler, hücrelerimizde bulunan DNA adlı bir molekülün parçalarıdır. Bu DNA, tüm vücudumuzun nasıl çalışacağını anlatan bir “rehber” gibidir. Genler, bu rehberin özel bölümleridir ve her gen, vücudumuzdaki bir özelliği ya da işlevi kontrol eder.
Kısacası, genler vücudumuzdaki her şeyin nasıl olacağını belirleyen, anne ve babamızdan aldığımız biyolojik bilgi parçacıklarıdır.
Bir Diğer Dinleyici: Şu DNA nedir?
İnançlı Kişi: DNA (Deoksiribonükleik Asit), genetik bilgiyi taşıyan ve canlıların temel yapı taşı olan bir moleküldür. Çift sarmal şeklinde bir yapıya sahiptir ve iki uzun iplikçikten oluşur. Bu iplikçikler, nükleotit adı verilen yapı taşlarından oluşur.
Başka Bir Dinleyici: Nükleotitleri anlayabileceğimiz şekilde bize açıklar mısınız?
İnançlı Kişi: Elbette. "Nükleotit", DNA ve RNA'nın temel yapı taşlarını ifade eder. Bir nevi, DNA'nın uzun zincirlerini oluşturan küçük parçalar olarak düşünebiliriz. Nükleotitler, harfler gibi davranır ve DNA'nın genetik bilgisini yazmaya yarar. DNA'daki genetik kod, nükleotitlerin bir araya gelerek oluşturduğu uzun bir zincirdir.
Her nükleotit üç ana parçadan oluşur:
- Şeker (DNA'da deoksiriboz, RNA'da riboz)
- Fosfat grubu
- Azotlu baz (Adenin (A), Timin (T), Cytosine (C), Guanin (G) gibi)
Bu bazlar, DNA'da belli bir sırayla dizilir ve genetik bilginin şifresini oluşturur. Tıpkı bir cümlenin harflerle yazılması gibi, DNA'daki bilgi de nükleotitlerin dizilişi ile yazılır.
Bu yapı taşlarıyla bir DNA dizilimi oluşturulur.
Yine Bir Dinleyici: Peki “DNA Dizilimi” dediğiniz şey nedir?
İnançlı Kişi: DNA dizilimi, bir canlının genetik bilgilerini taşıyan DNA molekülündeki nükleotitlerin (Adenine, Guanine, Cytosine ve Thymine) belirli bir sırayla dizilmesidir. Bu dizilim, bir tür kod gibidir ve organizmanın özelliklerini belirler.
Bir Dinleyici: Genom’u bize açıklar mısınız?
İnançlı Kişi: "Genom", bir canlıya ait tüm genetik bilgiyi ifade eder. Bir insanın veya herhangi bir canlının sahip olduğu tüm DNA, yani tüm genler, o canlının "genomunu" oluşturur. Genom, vücudumuzdaki her hücrede bulunan genetik “talimatlar kitabı” gibidir. Bu talimatlar, vücudun nasıl işlediğini, nasıl geliştiğini ve nasıl göründüğünü belirler.
Bir genom, milyonlarca hatta milyarlarca nükleotitten oluşur ve bu nükleotitlerin dizilimi, o canlının genetik özelliklerini belirler. Her insanın genomu benzersizdir, bu yüzden her birey farklı görünür ve farklı özelliklere sahiptir.
Kısacası, genom, bir canlının sahip olduğu tüm genlerin toplamıdır. Tüm genetik bilgiyi bir arada tutan büyük bir veri deposu gibi düşünebilirsiniz.
Bir Başka Dinleyici: Bu anlattıklarınızı bize daha basitleştirerek hatta hayatımızdan örneklerle anlatabilir misiniz?
İnançlı Kişi: Memnuniyetle. Bu kavramları bir kitap benzetmesiyle daha iyi anlayabiliriz:
- DNA: Kitabın kendisi, sayfaları, mürekkebi vb. fiziksel varlığıdır.
- Nükleotit: Kitaptaki harfleri, noktalama işaretlerini ve boşlukları oluşturan mürekkep parçacıkları gibidir.
- DNA Dizilimi: Kitaptaki harflerin, noktalama işaretlerinin ve boşlukların belirli bir sırayla dizilmesiyle oluşan metindir.
- Genom: Kitaptaki tüm metinlerin toplamıdır. Yani, sadece hikayeleri değil, aynı zamanda önsözü, içindekiler bölümünü, dipnotları vb. de içerir.
Bir Dinleyici: Bu bilgilerle bize ne anlatmak istiyorsunuz?
İnançlı Kişi: E. coli bakterisi, milimetrenin milyonda biri boyutlarında olmasına rağmen, yaklaşık 4,6 milyon baz çiftinden (toplamda 9,2 milyon nükleotit) oluşan devasa bir genetik bilgi (genom) içerir. Bu genom (genetik bilgi), E. coli'nin nasıl büyüyeceğini, çoğalacağını, besinleri nasıl kullanacağını ve çevresindeki diğer organizmalarla nasıl etkileşim kuracağını belirler.
Şimdi, E. coli bakterisinin tamamını değil onun içindeki sadece bu genomunun rastgele oluşabilme ihtimalini matematik bilimiyle inceleyelim:
E. coli, üzerinde en çok çalışılan bakterilerden biridir demiştik, işte o nedenle E. coli canlısının genom haritası tamamen çözülmüştür. Bu bakterinin, 4,6 milyon genetik harften oluşan devasa bir genetik bilgiye sahip olduğunu biliyoruz.
E. coli bakterisinin sadece genomunun rastgele oluşma ihtimalini matematiksel olarak açıklayacak olursak:
E. coli bakterisinin DNA'sı, dört harften (A, T, C, G) oluşan yaklaşık 4,6 milyon uzunluğunda (yani dört milyon altı yüz bin harften oluşan) bir “cümle” gibidir. Bu harfler, hücrenin nasıl çalışacağını belirleyen genetik kodları içerir. Şimdi, bu kadar uzun bir cümleyi tamamen rastgele yazdığınızı düşünün. Her harfi doğru sırada yazma şansınız, 4’ün 4,6 milyonuncu kuvveti gibi çok ama çok küçük bir ihtimaldir, daha doğru ifade ile imkansızdır.
Dinleyici: “4'ün 4,6 milyonuncu kuvveti” ne demektir?
İnançlı Kişi: Bu, “4” sayısının kendisiyle 4,6 milyon kez çarpılması anlamına gelir. Bu, matematiksel olarak, devasa bir sayı üretir. Bunu daha basit bir örnekle açıklayalım:
- 4'ün 2. kuvveti (iki tane 4’ün birbiriyle çarpımı): 4 x 4 = 16
- 4'ün 3. kuvveti (üç tane 4’ün birbiriyle çarpımı): 4 x 4 x 4 = 64
- 4’ün 4,6. milyonuncu kuvveti: 4 x 4 x 4 x 4 x ....... x 4 x 4 x 4 x 4 (dört milyon altı yüz bin tane 4 sayısının bir birine çarpımı) = DEVASA BİR SAYI
4'ün 4,6 milyonuncu kuvvetine kadar götürdüğümüzde, bu sayı o kadar büyür ki, 1’in ardından milyonlarca sıfır eklenmiş bir sayı olur. Bu sayı, kelimelerle tarif edilemeyecek kadar küçük bir olasılık anlamına gelir.
Dinleyici: Bu ne anlama geliyor?
İnançlı Kişi: Bu, E. coli bakterisinin DNA'sındaki harflerin (A, T, C, G) doğru sıralamada ve tam olarak doğru şekilde dizilme olasılığının son derece düşük olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, bu kadar hassas ve düzenli bir dizilimi rastgele elde edebilmek için bu devasa sayı kadar deneme yapmak gerekir ki bu denemelerden yalnızca biri doğru sıralamada ve tam olarak doğru şekilde dizilebilsin. Daha net ifade etmek gerekirse, DNA’nın böyle karmaşık ve düzenli bir şekilde rastgele oluşma olasılığı imkânsızdır; çünkü bunu başarmak için evrenin yaşı bile yeterli olmaz.
Bilim dünyasında, 1050 (10 üzeri 50)'nin üzerindeki olasılıklar pratikte imkânsız kabul edilir.[3] Çünkü kâinatın yaşı bile bu kadar düşük bir olasılığın gerçekleşmesi için yeterli değildir. Yani, E. coli genomunun rastgele oluşması için gereken deneme sayısını gerçekleştirmek, kâinatin ömrünü aşar.
Kâinatın tahmini yaşı yaklaşık 13,8 milyar yıl olarak kabul edilir.[4] Bu da yaklaşık olarak 4,35 x 1017 (10 üzeri 17) saniyeye eşittir (1 yıl = 31.536.000 saniye olarak alınarak hesaplanır). Yani 435 sayısının yanına 15 tane sıfır koyun, elde edeceğiniz rakam kâinatın yaşını saniye olarak bize ifade edecektir. Eğer her saniyede bir deneme yapılabildiğini varsayarsak, kâinatın yaşı boyunca maksimum ancak 4,35 x 1017 (10 üzeri 17) deneme yapılabilir.
Rastgele bir tane genomun oluşma ihtimali olan 102.769.200 (10 üzeri 2.769.200) gibi devasa bir sayı,[5] kâinatın yaşı boyunca yapılabilecek deneme sayısından (4.35 x 1017) çok daha büyüktür. 10’un yanına 2.769.200 tane sıfır koyduğumuzda elde edeceğimiz rakam elbette 10’un yanına 15 tane sıfır koyacağımız rakamdan büyük olacaktır. Bu, bu tür bir olasılığın gerçekleşmesi için evrenin yaşı boyunca yetersiz bir zaman dilimi olduğu anlamına gelir.
Bu sayı, kâinatın ömrünü yaklaşık 102.769.183 kat aştığı anlamına gelir. Yani, bu kadar deneme yapabilmek için yaklaşık 102.769.183 tane kâinat gerekirdi.
Daha açık anlatalım: Adenine (A), Guanine (G), Cytosine (C) ve Thymine adlı nükleotitler kâinatın yaratıldığı ilk gün var olduğunu kabul edelim. Bu nükleotitler bugüne kadar çalışsınlar bir E. coli bakterisinin sadece şifresini yapabilmiş olamazlar. Daha da çalışmaları gerekir.
Bir Dinleyici: Daha ne kadar çalışmaları gerekir?
İnançlı Kişi: Bu yaşadığımız kâinatın yaşı kadar bir kâinat, tekrar var olmalı. Daha da çalışmaları gerekir. Bu yaşadığımız kâinatın yaşı kadar bir daha kâinat tekrar var olmalı. Yine genomun şifresini bulabilmiş olamazlar. Daha da çalışmaları gerekir. Bu yaşadığımız kâinatın yaşı kadar diğer var olacak kâinatlara ilaveten bir kâinat daha tekrar var olmalı. Ama hala bulabilmiş değiller.
Bir Dinleyici: Bu durum daha ne kadar böyle devam edecek?
İnançlı Kişi: Bu yaşadığımız kâinatın yaşı kadar 102.769.183 tane kâinat, tekrar var olmalı (yani 10 sayısının yanına iki milyon yedi yüz altmış dokuz bin yüz seksen üç tane kâinat daha olmalı). O zaman sadece bir E. coli’nin sadece bir genomunun şifresinin yazılmış olma ihtimali olabilir.
Bir Dinleyici: Bu ne anlama gelir?
İnançlı Kişi: “Rastgelelik” veya “tesadüf” olsaydı, kâinatın var olma anından bugüne kadar Nükleotitler çalışacaklardı ve hâlâ bir E. coli bakterisi var olmuş olamayacaktı. Bu da gösteriyor ki E. coli gibi karmaşık bir yapının sadece genomunun rastgele oluşma ihtimali imkansızdır. Bu olasılık, bir defaya mahsus olarak bile böylesine karmaşık bir dizilimin rastgele oluşmasının ne kadar zor olduğunu anlamına gelir.
10 sayısının yanına iki milyon yedi yüz altmış dokuz bin yüz seksen üç tane sıfır koyun. Bu elde edilecek devasa sayı kadar yeni kâinatlar olacak ki bir tane E. coli genomu rastgele olabilsin. Bu da bu ihtimalin ne kadar imkânsız olduğunu gösteren son derece büyük bir sayı olduğunu ifade eder.
İnançlı Kişi Ateist ve Agnostik’e dönerek sözlerine devam etti.
İnançlı Kişi: “Kâinatta gözlemlenen olayların, yapıların ve süreçlerin doğal fiziksel ve kimyasal yasalarla tam olarak açıklanabileceğini” ifade ediyorsunuz. İşte size tüm kâinat değil sadece milimetrenin milyonda biri kadar küçüklükte bir canlının var oluşu. Sadece bu var oluş için 102.769.183 tane kâinat gerekmekte. E. coli bakterisinin sadece genomunun rastgele oluşmasını, doğal fiziksel ve kimyasal yasalarla hadi açıklayın bakalım.
Var oluşlar doğal süreçler ile vücut buluyorsa ve doğanın kendi iç dinamikleriyle işleyen sistem ve biyolojik, kimyasal ve fiziksel olayların birleşimi olan doğal süreç de bir maddenin veya canlının doğada kendiliğinden, oluşması ve gelişmesi anlamına geliyorsa, sadece bir E. coli bakterisinin sadece bir genomunun var oluşumunu nasıl açıklayacaksınız?
Üstelik, E. coli'nin harika hassas düzeni sadece genomuyla sınırlı değildir. Bu bakteri, 20 dakikada bir çoğalabilir ve 7.000 farklı biyomolekül içerir. Bu moleküllerin 4.000'i proteinlerden, geri kalanı ise DNA, RNA ve diğer organik bileşiklerden oluşur. Dahası, bu moleküllerin bazıları suda çözünürken (polar), bazıları yağda çözünür (apolar). Bunun ne demek olduğunu bir kimyacı çok daha iyi anlar ve bu durumu gördüğünde hayretinden “maşallah” diye haykıracaktır. Bunu gidin kimyacılarınıza sorun size derin derin anlatsın.
Yani E. coli bakterisindeki bu hassas yapı, 20 dakikada bir, hatasız bir şekilde yeniden yapılmaktadır. Bu kadar farklı özellikteki molekülün, böylesine küçük bir organizma içinde ve uyum içinde çalışması, rastgele süreçlerle açıklanması bir akıl tutulmasından öte bir hal değil midir?
E. coli bakterisinin 20 dakikada bir kusursuz bir şekilde var olması, hayranlık uyandıran “biyolojik bir harika”dır. Hatta buna “her an bir mucize gerçekleşiyor” dememiz gerekmektedir.
Ateist ve Agnostik, İnançlı Kişi’nin derinlikli açıklamalarından sonra kelimeleri yitirmiş gibiydiler. Gözleri düşüncelerle dolmuş, zihinlerinde yanıt bulma arayışına girişmişlerdi. İçlerinde bir karşı çıkma isteği vardı; ancak karşılarındaki argümanların tutarlılığı ve mantığı onları kuşatmıştı. Sanki ağızlarından dökülecek her söz, daha başlamadan silinmeye mahkûmdu.
Odada bir an için zaman durmuş gibiydi. Herkesin bakışları, onların yüzlerindeki şaşkınlık ve karmaşa içinde geziniyordu. İtiraz etmek yerine, susmanın daha doğru olduğunu seziyorlardı. İçlerinde biriken sorulara rağmen, bu derin sessizlik, duyulan gerçeklerin ağırlığıyla birleşerek büyük bir durgunluk oluşturmuştu.
Sanki havada görünmeyen bir gerilim vardı, söylenmemiş kelimeler arasında dolaşıyordu. Ateist ve Agnostik, bir çıkış yolu aramaya devam ederken, varlıklarının her zerresi tartışmanın seyrini değiştirebilecek bir cevap bulmaya çalışıyordu. Ancak içlerindeki huzursuzluk, bu cevabın çok uzak bir yerde olduğunu fısıldıyordu. O an, odadaki herkes onların yüzündeki bu belirsizliği hissediyordu.
İnançlı Kişi: Buraya kadar anlattığımız olaylar insan ve hayvan bağırsaklarında bulunan çok küçük bir canlı varlığın sadece bir genomunu açıklamaktadır. İnsan vücudu ise trilyonlarca hücreden oluşan ve her bir hücrenin içinde milyarlarca baz çiftinden oluşan bir DNA molekülü barındıran, E. coli'den kat kat daha mükemmel düzende hassas bir yapıdır. Bu DNA molekülleri, insanın fiziksel özelliklerini, biyokimyasal süreçlerini ve hatta bazı davranışlarını belirleyen genetik bilgiyi taşır. İnsan genomunun bu denli daha mükemmel düzendeki hassas yapısı ve bilgisinin, sadece rastgele mutasyonlar ve doğal seçilim gibi evrimsel mekanizmalarla açıklanması hem olasılık hesapları hem de biyokimyasal ve fizyolojik süreçlerin inceliği göz önüne alındığında mantıktan, akıldan, bilimden ve hatta vicdandan istifa etmek demektir.
E. coli gibi “nispeten” daha basit bir organizmanın genomunun oluşumunu bile “biyolojik bir harika”, hatta “mucize” olarak tanımlıyorsak, insan gibi muazzam bir hassas düzen ve organizasyona sahip bir varlığın kökenini rastlantısal süreçlere bağlamak, bilimsel bir bakış açısıyla tutarlı değildir.
Bir insan vücudundaki tek bir bakterinin genomunun bile rastgele oluşması için evrenin yaşı yetersiz kalırken, insan gibi mükemmel düzendeki hassas bir organizmanın tüm yapısının ve işleyişinin tesadüfi olaylarla açıklanması, bilimsel verilerle ve mantıkla çelişmektedir, vicdan ise hiç kabul etmemektedir.
Bir insan için bunları söylüyoruz, dünyada sekiz milyar insan var, yüz milyarlarca canlı var. Bu milyarlarca canlının rastlantısal bir şekilde ve kendi kendine oluştuğunu söyleyene ne denir, artık onu size bırakıyorum
Bakın Bediüzzaman Said Nursi “Tabiat Risalesi” adlı eserinde bu konu da ne diyor:[6]
“İşte tabiiyyunların fikr-i küfrîleri, ne derece daire-i akıldan hariç saptığını kıyas et. Ve tabiatı mûcid zanneden insan suretindeki ahmak sarhoşlar “mütefennin ve akıllıyız” diye dava ettikleri halde, akıl ve fenden ne kadar uzak düştüklerini ve mümteni' ve hiçbir cihetle mümkün olmayan bir hurafeyi kendilerine meslek ittihaz ettiklerini gör…”
Ateist ve Agnostik, İnançlı Kişi’nin güçlü argümanlarına karşı susmuşlardı. Ellerini çenelerine dayamış, düşüncelere dalmışlardı. İtiraz etmek istiyorlardı, ancak sunulan argümanlar son derece etkiliydi. Tartışmanın atmosferi giderek daha yoğun bir hale gelmişti. Herkes, İnançlı Kişi'nin sunduğu çarpıcı argümanların ardından ne olacağını merak ediyordu. O an, odadaki sessizlik neredeyse elle tutulur gibiydi. Ateist ve Agnostik, İnançlı Kişi'nin söylediklerine nasıl karşılık vereceklerini düşünürken, bir sonraki adımın ne olacağına dair bir belirsizlik hakimdi.
DEVAM EDECEK (İNŞALLAH)
**
AŞAĞIDA ÖZELLİKLE İNGİLİZCE VE BATILI YAZARLARIN ESERLERİNİ KAYNAK OLARAK KULLANMAYI TERCİH ETTİM. Bu tercihin sebebi, maalesef birçok kişide BATILI VE İNGİLİZCE KAYNAKLARA OLAN ÖNYARGILI BAĞLILIĞIN VARLIĞIDIR. Oysa Doğu kaynaklarında ve özellikle bize ait çalışmalarda, Batılı kaynakların hayranlık duyduğu eserler bulunmaktadır. Başta Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı olmak üzere, İmam Gazali, Muhiddin-i Arabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve daha birçok değerli ismin eserleri bu durumu kanıtlamaktadır.
[1] Doğal süreçlerin "Bir maddenin veya canlının doğada kendiliğinden, insan müdahalesi olmadan oluşması ve gelişmesi" anlamına geldiğini açıkça belirten bazı bilimsel kitaplar şunlardır:
- "Principles of Geology (Jeolojinin İlkeleri)" (11th Edition) - Charles Lyell: 2020
- "Ecology: The Economy of Nature (Ekoloji: Doğanın Ekonomisi)" (9th Edition) - Robert E. Ricklefs ve Rick Relyea: 2018
- "The Selfish Gene (Bencil Gen)" (40th Anniversary Edition) - Richard Dawkins: 2016 (ilk basım 1976)
- "Silent Spring (Sessiz Bahar)" - Rachel Carson: 1962
- "The Origin of Species (Türlerin Kökeni)" - Charles Darwin: 1859
- "Gaia: A New Look at Life on Earth (Gaia: Dünya'daki Yaşama Yeni Bir Bakış)" - James Lovelock: 1979
- "The Web of Life: A New Scientific Understanding of Living Systems (Yaşam Ağı: Canlı Sistemlere İlişkin Yeni Bir Bilimsel Anlayış)" - Fritjof Capra: 1996
Bu eserler, doğal süreçlerin insan müdahalesi olmadan nasıl meydana geldiğini ve doğanın kendi dinamikleri içinde nasıl işlediğini anlamakta olan kaynaklardır.
[2] "Doğal süreçlerin yeterliliği" kavramını destekleyen ve bu görüşü açıkça belirten kitaplardan bazıları şunlardır:
- "The Blind Watchmaker: Why the Evidence of Evolution Reveals a Universe Without Design (Kör Saatçi: Evrimin Kanıtları Neden Tasarımsız Bir Kâinatı Ortaya Çıkarıyor?)" - Richard Dawkins: 1986
- "A Universe from Nothing: Why There is Something Rather than Nothing (Hiçlikten Bir Kâinat: Neden Hiçlik Değil de Bir Şey Var?)" - Lawrence M. Krauss: 2012
- "The Selfish Gene (Bencil Gen)" - Richard Dawkins: 1976
- "The Grand Design (Büyük Tasarım)" - Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow: 2010
Bu eserler, doğal süreçlerin yeterliliğini savunan önemli kaynaklar olarak kabul edilir ve kâinatta gözlemlenen olayların, yapısal karmaşıklıkların ve düzenin doğal yasalarla tam olarak açıklanabileceğini detaylandırır.
[3] Bu tür çok küçük olasılıklar, evrenin yaşı, fiziksel koşullar, insan ömrü gibi faktörler göz önüne alındığında, pratik anlamda gerçekleşme olasılıkları yok denecek kadar az olan olaylar olarak değerlendirilir. Özellikle evrenin yaşı ve gözlemlenebilir evrendeki atom sayısı gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda, 10 üzeri 50'nin üzerindeki olasılıklar pratikte imkânsız olarak değerlendirilir.
Bu kavram, genellikle çok düşük olasılıkların gerçekleşme ihtimalinin yok denecek kadar az olduğunu vurgulamak için kullanılır. Örneğin, bir maymunun daktiloda rastgele tuşlara basarak Shakespeare'in bir eserini yazma olasılığı 10 üzeri 50'de 1'den çok daha düşüktür ve bu nedenle imkânsız kabul edilir. Yani kâinatın yaratıldığı ilk andan itibaren, bir maymunu daktilo başına koysanız ve maymun bu daktilonun tuşlarına rastgele vursa, şu ana kadar Shakespeare'in bir eserini yazabilmiş olamaz.
Bu konuyla ilgili doğrudan bir bilimsel makale veya yayın olmasa da birçok bilim insanı ve matematikçi bu kavramı çalışmalarında ve açıklamalarında kullanır. Örneğin, fizikçi Sean Carroll, "The Big Picture (Büyük Resim)" adlı kitabında bu konuya değinir ve evrenin yaşı ve gözlemlenebilir evrendeki atom sayısı gibi faktörlerin 10 üzeri 50'nin üzerindeki olasılıkları imkânsız kıldığını belirtir.
Benzer şekilde, matematikçi Ian Stewart da "Do Dice Play God? (Zar Tanrı'yı Oynar mı?)" adlı kitabında olasılık ve imkânsızlık kavramlarını tartışır ve 10 üzeri 50'nin üzerindeki olasılıkların pratikte imkânsız olduğunu vurgular.
Bu kaynaklar, 10 üzeri 50'nin üzerindeki olasılıkların imkânsız kabul edilmesi konusunda bilimsel bir dayanak olduğunu göstermektedir:
- Carroll, S. (2016). The Big Picture: On the Origins of Life, Meaning, and the Universe Itself (Büyük Resim: Yaşamın, Anlamın ve Evrenin Kendisinin Kökenleri Üzerine). Dutton.
- Glen, S. (2020, February 21). Likely, unlikely, certain and impossible (Muhtemel, olası değil, kesin ve imkânsız). DataScienceCentral. Retrieved August 6, 2024, from https://www.datasciencecentral.com/likely-unlikely-certain-and-impossible
- Gray, K. (n.d.). Stuff happens: A statistical guide to the “impossible (Olur böyle şeyler: "İmkânsız" için istatistiksel bir rehber)”. KDnuggets. Retrieved August 6, 2024, from https://www.kdnuggets.com/stuff-happens-a-statistical-guide-to-the-impossible
- Stewart, I. (2014). Do Dice Play God?: The Mathematics of Uncertainty (Zar Tanrıyı Oynar mı? Belirsizliğin Matematiği). Basic Books.
[4] Bu ifade bilimsel olarak ve güncel araştırmalarla da desteklenmektedir. Bu yaş, evrenin genişlemesini ve kozmik mikrodalga arka plan radyasyonunu inceleyen çeşitli gözlemlerden elde edilen verilere dayanmaktadır.
Özellikle, Planck uydusu ve Atacama Kozmoloji Teleskobu (ACT) tarafından yapılan ölçümler, evrenin yaşını 13,77 ila 13,8 milyar yıl arasında belirlemiştir. Bu sonuçlar, evrenin genişleme hızını ve kozmik mikrodalga arka plan radyasyonunun özelliklerini kullanarak elde edilmiştir. Bu tür ölçümler, evrenin yaşı konusunda bilim insanları arasında güçlü bir fikir birliği oluşturmuştur.
Bu konuda detaylı bilgi için aşağıdaki kaynakları inceleyebilirsiniz:
- Stony Brook University. (2020, July 15). New research of oldest light confirms age of the universe (En eski ışık üzerine yapılan yeni araştırma evrenin yaşını doğruluyor). ScienceDaily. Retrieved August 4, 2024, from ScienceDaily.
- NASA. (n.d.). WMAP - Age of the Universe (Evrenin Yaşı). NASA WMAP Mission. Retrieved August 4, 2024, from NASA WMAP.
- Wood, C. (2021, January 13). How do we know the Universe is 13.8 billion years old? Big Think (Evrenin 13,8 milyar yaşında olduğunu nereden biliyoruz? Büyük Düşün). Retrieved August 4, 2024, from Big Think.
[5] İki sayı arasındaki fark, 102.769.200 / 4,35 x 1017 = 102.769.183 gibi bir oranı verir.
[6] Lem'alar 183 : Yirmi Üçüncü Lem'a (Tabiat Risalesi) / ÜÇÜNCÜ KELİME / İkinci Muhal