Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–16

Salahattin ALTUNDAĞ

SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR – 16

(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)

İnançlı Kişi’nin derin anlamlarla yüklü soruları odada yankılanırken, herkes bakışlarını yere sabitledi; kimse bir sonraki nefesini bile almak istemiyordu. Deist, kaşlarını hafifçe çattı, dudakları aralandı ama kelimeler çıkmadı. Parmakları masanın kenarında düşünceli bir şekilde gezinirken, gözlerinde beliren tereddüt herkesin dikkatini çekti. Tartışmayı izleyen diğerleri, Deist'in içsel dönüşümüne sessizce tanıklık ediyor ve zihinlerinde oluşan yeni sorularla yüzleşmeye çalışıyorlardı.

İnançlı Kişi, Deist’in bakışlarındaki kararsızlığı fark etti. Gözlerini hafifçe kısarak konuşmaya hazırlanırken, odadaki gerilim adeta elle tutulur bir yoğunluğa bürünmüştü. Herkes, Deist’in bu yeni meydan okumayla nasıl başa çıkacağını merak ediyordu. Acaba kendi inancını savunmaya devam mı edecekti, yoksa İnançlı Kişi’nin derin ve keskin argümanları karşısında bakış açısını yeniden şekillendirecek miydi?

Bu an, tartışmanın en zorlayıcı ve keskin noktalarından biriyle yüzleşme zamanıydı. İnançlı Kişi, deist düşüncenin ardında saklanan çelişkileri bir bir açığa çıkaracak; hakikat, belki de beklenmedik bir biçimde gün yüzüne çıkacaktı. Herkes nefesini tutmuş, bu felsefi yolculuğun nereye varacağını merakla bekliyordu.

İnançlı Kişi, masadaki herkesin dikkatini toplayacak şekilde bir süre sessiz kaldı, ardından sakin ama kararlı bir ifadeyle söze başladı.

İnançlı Kişi: Sunduğunuz argümanları akıl, mantık ve vicdan süzgecinden geçirmenize yardımcı olacağım. Ancak önce, “Bu konuyu hiç böyle düşünmemiştim. Fikirlerimiz mantıklı görünüyordu, nasıl göremedik bunu, şaşırtıcı” ifadenizden yola çıkarak önemli bir gerçeği açıklığa kavuşturmak istiyorum.

İnançlı Kişi bir an duraksadı. Deist, kaşlarını çatıp şaşkınlıkla başını kaldırdı ve merakla sordu:

Deist: Nasıl yani? Tam olarak neyi kastediyorsunuz?

İnançlı Kişi: Bilimsel ve felsefi tartışmalarda bazen karmaşık ifadelerle karşı tarafın anlaması zorlaştırılır. Bu tür yöntemler, etik dışıdır. Muhatabı yetersiz hissettirip geri adım atmaya zorlamak amacı taşır. Ne yazık ki, bu tür yöntemlerle sıkça karşılaşıyoruz.

İnançlı Kişi durdu ve düşünceli bir bakışla Agnostik’e döndü. Agnostik, ilgiyle bakarak ve anlamaya çalışarak karşılık verdi:

Agnostik: İlginç… Yanlış bir şey karmaşıklaştırılarak doğruymuş gibi gösterilebilir mi? Bize bu durumu örneklendirebilir misiniz?

İnançlı Kişi: Elbette. Şimdi, “2 x 2 = 5 eder” gibi bariz bir yanlışı karmaşık kavramlarla savunmaya çalışalım. Göreceksiniz ki, böylesi bir yanlış bile hararetle savunulabilir ve kabul ettirilebilir. Oysa herkes bilir ki “2 x 2 = 4 eder”. Bakalım, bu yanlış nasıl savunulabilir:

“Birçok kişi, 2 x 2'nin 4 olduğunu düşünür. Ancak bu, sadece temel matematik işlemlerini dikkate alanlar için geçerlidir. Eğer matematiksel formülasyonların derinliklerine inerseniz, modern teorilerde, özellikle “paralel sayı” kuramında, 2 x 2'nin aslında 5 olduğunu görürsünüz. Bu yalnızca yüzeysel bir işlem değil; sayıların birbirleriyle ilişkisini yeniden tanımlayan bir yaklaşımdır. Klasik eğitim sistemi, herkese 2 x 2'nin 4 ettiğini öğretmiştir; bu ise dar bir bakış açısını yansıtır. Modern matematikçi John Doe, “Mathematics Beyond Arithmetic” kitabında, sayıların farklı boyutlarda ele alınabileceğini ve bu durumda sonuçların değişebileceğini belirtmiştir. 2 ve 2'nin çarpımında ortaya çıkan ‘sayı dinamiği’ teorisi, klasik çarpımın ötesinde sonuçlar verir. Bu bakış açısını bilmeyenler, eski kalıplarla düşünmeye devam ederler. Sonuç olarak, 2 x 2’nin 4 olduğunu iddia etmek, yüzeysel bir bilgiden ibarettir ve geçerliliğini yitirmiştir. Matematiksel ilerlemeler ışığında düşünmezsek, kendimizi yanıltırız. Bu nedenle, 2 x 2’nin aslında 5 olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Bu teorinin yaygın olarak bilinmemesi, onun yanlış olduğunu değil, henüz herkes tarafından anlaşılmadığını gösterir.”

İnançlı Kişi örneği açıklarken, Deist derin düşüncelere dalmış gibiydi. Agnostik, gözlerini kısarak:

Agnostik: Bunu gerçekten insanlar böyle mi savunuyor?

Tüm dinleyenler şaşkınlık içinde suskunlaştı; odada derin bir sessizlik hüküm sürdü. Ateist, gözlerini kısarak hayretini dile getirdi:

Ateist: Yani, açıkça yanlış olan bir şeyi karmaşıklaştırarak doğruymuş gibi sunmak mümkün demek. Bu örnek, gerçekten de bariz bir yanlışın karmaşık argümanlarla nasıl da gerçekmiş gibi sunulabileceğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Deist de bu sözlere katıldığını belirtir bir ifadeyle başını salladı ve derin düşüncelere dalmış halde mırıldandı:

Deist: Anlaşılan, bu kadar bariz bir yanlış bile karmaşık ifadelerle kabul ettirilebiliyor.

İnançlı Kişi, bakışlarını masadakilerin üzerinde gezdirerek devam etti:

İnançlı Kişi: Bu örnek, yanlış bir argümanın karmaşıklaştırılarak sunulmasını gösteriyor. Mantık hatalarına dayanarak karşı tarafı yanıltma çabası var. Karşı tarafın bilgi eksikliği olduğu ima edilerek “eski bilgiye bağlı kalma” vurgusuyla bir manipülasyon yapılmış. Ayrıca, John Doe gibi uydurma otoritelerin görüşlerine atıf yapılarak güven duygusu istismar edilmiştir.

Bir an için durdu ve ardından ekledi:

İnançlı Kişi: Unutmayalım ki açık ve anlaşılır iletişim, bilgi paylaşımı ve sağlıklı tartışmanın temelidir. Ne yazık ki, bu tür karmaşıklaştırmalar birçok kişiyi kolayca ikna edebilir. Sözlerin ve beden dilinin insanlar üzerindeki etkisini biliyoruz; bu etkiler etik bir amaçla kullanılabileceği gibi, etik dışı hedeflerle de kullanılabilir. Ayrıca, somut kanıt olarak sunulan pek çok bilimsel argümanın sahtekarlıkla sonuçlandığını da görüyoruz.

Agnostik, dikkatle İnançlı Kişi'ye bakarak sordu:

Agnostik: Peki, bu son söylediklerinize somut bir örnek verebilir misiniz?

İnançlı Kişi, anlamlı bir şekilde gülümsedi ve örneğini açıklamaya başladı:

İnançlı Kişi: Elbette, işte bu konuda çarpıcı bir örnek:[1] Charles Darwin’in 1859’da yayımladığı “Türlerin Kökeni” adlı kitabında öne sürdüğü evrim teorisini desteklemek amacıyla, 1912 yılında “Piltdown Adamı” adlı bir fosil ortaya atıldı. İngiltere’de bulunduğu ve insan evrimi için büyük bir keşif olduğu iddia edilen bu fosilin, 41 yıl sonra, 1953’te yapılan incelemelerde sahte olduğu anlaşıldı.

Deist şaşkınlıkla söze karıştı:

Deist: Nasıl yani? Bu kadar büyük bir sahtekarlık nasıl bu kadar uzun süre gizlenebilir?

İnançlı Kişi: Arkeolog Charles Dawson tarafından sunulan fosil, insan kafatası ve orangutan çene kemiğinin birleşiminden oluşuyordu. Sahtekarlık o kadar ustaca ve organize bir şekilde yapılmıştı ki, fosil hemen British Museum’da sergilendi ve büyük bir özenle korundu. Fosilin cam bir koruma içinde tutulması ve inceleme taleplerinin reddedilmesi, aslında orijinalliğini değil, sahtekarlığı gizlemeyi amaçlıyordu.

Agnostik'in gözleri büyüdü, sandalyesinde hafifçe geriye yaslandı. Dudaklarından neredeyse duyulmaz bir ses çıktı: “Gerçekten mi? Bilim dünyasında böyle şeyler oluyor mu?

İnançlı Kişi, odanın dikkatini çekerek konuşmasını sürdürdü:

İnançlı Kişi: Bu dönemde, evrimi sorgulayan bilim insanlarının fosili inceleme talepleri sürekli reddedildi; bu durum, evrimi sorgulayanların bilim çevrelerinden dışlanmasına yol açtı. Fosil üzerindeki şüpheler 41 yıl boyunca baskıyla bastırıldı. Sonunda 1953'te yapılan incelemelerle sahtekarlık ortaya çıkarıldı.

Herkes hayretler içinde sustu. Agnostik derin bir nefes alarak son bir soru sordu:

Agnostik: Bu, gerçekten de bilimin tarafsızlığına ve güvenilirliğine dair ciddi bir örnek… Peki, bu olay tamamen bireysel bir sahtekarlık mıydı?

İnançlı Kişi: Hayır, daha sonra yapılan araştırmalar, bu olayın devlet destekli bir organize çalışma olduğunu ortaya çıkardı.[2] Fosili sorgulayan bilim insanları “cahil” olarak nitelendirildi ve görevlerinden uzaklaştırıldı. Direnen bilim insanları ise baskı altına alındı. Bu, sahte fosilin bir gün ortaya çıkacağını bilen organizatörlerin olası senaryolara karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Üniversitelerden bilim kurumlarına kadar bu planın izlerine rastlanabiliyor.

İnançlı Kişi, bakışlarını tavana doğru kaldırdı. Gözlerinde geçmişin gölgeleri geziniyor, derin bir nefes alıp sessizce iç çekti. Odada derin bir sessizlik hüküm sürerken, Deist’in yüzündeki hayret ifadesi dikkat çekiyordu. Ateist ise başını önüne eğmiş, düşünceli bir şekilde hafifçe sallanıyordu. İnançlı Kişi, kederli bir nefes aldıktan sonra, Agnostik’in yüzüne bakarak konuşmaya devam etti:

İnançlı Kişi: Size bir örnek daha vereyim, bu sefer sizinle ilgili olacak.

Agnostik’in gözleri şaşkınlıkla açıldı ve başını hızla kaldırarak, merakla karışık bir bakışla İnançlı Kişi’ye yöneldi. Dayanamayıp, yüksek sesle ve itiraz eden bir tonla araya girdi:

Agnostik: Bizde sahtekarlık olmaz. Tarafsız bir şekilde herkesi dinler, akıl, mantık ve en önemlisi bilime göre hareket ederiz. Herkes argümanlarını bilim çerçevesinde ortaya koyar, biz de tarafsız bir hakem gibi dinleriz. Bilimin onayladığını biz de onaylarız.

İnançlı Kişi: Sahtekarlık yaptığınızı söylemedim. Ama şimdi anlatacağım örneğe ne diyeceksiniz, göreceğiz.

Sandalye gıcırtıları bile duyulmazken, tüm gözler İnançlı Kişi’ye çevrildi. Agnostik, elindeki kalemi sıkıca kavradı, kaşları hafifçe kalktı. Herkes merak içindeydi: Bu, Agnostik’le nasıl ilgili olabilirdi? Agnostik, kafasında olası bir senaryo arar gibiydi. Herkes, İnançlı Kişi’nin konuşmalarını her zaman kaynaklarla desteklediğini ve bilimsel verilere dayandırdığını biliyordu.

İnançlı Kişi: Siz, “Bilim de şüphecidir” diyorsunuz, değil mi? Bilimin, bu özelliği sayesinde ilerlediğini savunuyorsunuz, doğru mu?

Agnostik bir an rahatlamış bir şekilde söze atıldı:

Agnostik: Elbette öyle. Bu bir gerçek. Bunda ne var ki?

İnançlı Kişi: Bu argümanınızı daha önce de kullanmıştınız ve o zaman cevap verecek ortam bulamamıştım. İçim içimi yiyordu, çünkü dinleyenler açısından bu önemli bir noktaydı. Şimdi fırsat doğdu ve cevap vermek istiyorum. Çünkü bu da yanıltmanın bir şeklidir.

Agnostik: Nasıl yani? Bu, bilim dünyasında kabul görmüş bir doğrudur. Buna nasıl “yanıltma” dersiniz? Biz, bilim ne diyorsa onu deriz. Bu, bilimin söylemidir ve biz bunu doğru ve mantıklı buluyoruz.

İnançlı Kişi: Konuşmalarımız boyunca, sunduğum akla ve mantığa uygun argümanlara şüpheci tavırlarla yaklaştınız ve bunu “bilimin şüpheciliğine” dayandırdınız. Ancak şüphecilik, paranoyaya dönüşmemelidir; zira bilim “paranoyak olamaz”[3]. Şüphecilik, belirli bir metodolojiye ve mantığa dayanmalıdır.[4]

Deist, düşünceli bir ifadeyle sordu:

Deist: Bilimsel şüphecilik, paranoyaya dönüşmemeli… Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. “Paranoya” derken neyi kastediyorsunuz?

İnançlı Kişi: Şöyle ki, bilimde kabul gören “bilim şüphecidir” ifadesi çoğu zaman yanlış anlaşılır. Bilim doğası gereği “sorgulayıcı ve araştırmacıdır”; bir bilginin ya da teorinin geçerliliğini sürekli sınama eğilimindedir. Ancak bu şüphecilik sınırsız değildir ve makul bir temele dayanır. Bilimsel şüphecilik, var olan bilgiyi reddetmek değil, onun doğruluğunu teyit etmek için sürekli sorgulama ve test etmektir.[5]

Agnostik, merakla başını sallayarak:

Agnostik: Yani bilimin bu şüpheciliği, her şeyi sorgulamak anlamına mı gelmiyor?

İnançlı Kişi: Evet, kesinlikle. Bilimde bir teori ya da hipotez, yeterli kanıtla desteklendiğinde kabul edilir. Ancak bu kabul bile sonsuz bir kesinlik taşımaz. Bilim, kesin doğrulara değil geçici doğrulara ulaşmayı hedefler ve yeni kanıtlar ortaya çıktığında bu doğruları gözden geçirmeye açıktır. İşte bu, bilimin “kendini yenileyen doğasının” bir parçasıdır.[6]

Deist, konuyu anlamaya çalışarak:

Deist: Ama bu, tüm doğruların geçici olduğu anlamına gelmiyor mu?

İnançlı Kişi: Bu durum, bilginin sürekli olarak gözden geçirilebileceği anlamına geliyor. İslam da aslında benzer bir şekilde, 1400 yıldır sunduğu delilleri tüm kâinata ilan etmiş ve meydan okumuştur. Kur’an’da “Tehaddi Âyetleri” denilen meydan okuma âyetleri vardır.[7] 1400 yıldır İslamiyet’i çürütmeye çalışanlar dahi başarılı olamamıştır. Hatta Roger Garaudy gibi materyalist düşünürler, İslam’ı çürütmeye çalışırken sonunda Müslüman olmuşlardır.

İnançlı Kişi sözlerine ara verdiğinde, Deist gözlerini hafifçe kısıp düşünceli bir ifadeyle ona baktı; Agnostik ise başını eğerek, sessizce bu açıklamaları değerlendirmeye başladı, Ateist, hayretle ve şaşkınlıkla:

Ateist: Yani, her geçen zamanla daha da güçlenen bir hakikat olduğunu mu ima ediyorsunuz, bu kadar uzun süre boyunca tüm itirazlara rağmen bu gerçek varlığını mı sürdürüyor?

İnançlı Kişi: Evet, hatta bu gerçeğin artık bilimsel bir hakikat olarak kabul edilmesi gerekir. Çünkü bilimde de bir hipotezin sağlam bir temele dayanması ve defalarca test edilmesi esastır. Eğer bir hipotez tekrar tekrar doğrulanmışsa, o zaman güçlü ve sarsılmaz bir hakikat olarak görülür. İşte bu düşünceyle Bediüzzaman Said Nursi, "İhtiyarlandıkça zaman, Kur'ân da gençleşiyor."[8] hakikatini haykırmıştır. Ancak siz, her seferinde "Acaba?" diyerek, paranoyak bir yaklaşımla sürekli bir karşı argüman arıyorsunuz.

Agnostik, biraz şaşkın bir ifadeyle sordu:

Agnostik: Paranoyak yaklaşım derken?

İnançlı Kişi: Paranoyak bir yaklaşım, her türlü bilgiye ve kanıta sürekli şüpheyle yaklaşmaktır. Bu genellikle mantıklı bir temel olmaksızın yapılır ve çoğu zaman güven eksikliğinden kaynaklanır. Biz sunduğumuz argümanlara karşı nesnel ve mantıklı açıklamalar sunduk, ancak siz sonunda “bakalım bilim ne diyecek” diyerek bizim nesnel bir cevap veremediğimizi öne sürdünüz. Bu, bilimin şüpheciliği değildir; ya işinize gelmediği için ya da karşı tarafı yanıltma amacıyla yapılır.

Deist, biraz savunma halinde:

Deist: Ama bilimin sorgulayıcı doğasını öne sürerek bunu şüphecilik olarak yorumladık.

İnançlı Kişi: Bilim, mevcut doğruları reddetmez; yalnızca onların sorgulanabilir olduğunu kabul eder. İşte bu durum, bilimi paranoyak bir kuşkuculuktan ayırır. Sizse bilimin “sorgulayıcı ve araştırmacı” yanını yalnızca şüphecilik olarak tanımlıyor ve bunun üzerinden mantıklı bir tavır sergiliyorsunuz. Oysa dinleyicilere tam bilgi vermediğiniz gibi paranoyak bir tavır sergiliyorsunuz.

Deist ve Agnostik, İnançlı Kişi’nin sözlerini sanki ilk defa duyuyormuş gibi dikkatle dinlediler ve yüzüne bakakaldılar. Odadakiler ise bu yeni bilgilere karşı hem memnuniyet hem de şaşkınlık içindeydiler; nasıl yanıltıldıklarını anlamanın verdiği hayret gözlerinden okunuyordu.

Bir Dinleyici: Doğru bildiğimiz şeyler yanlış ya da yanıltıcı çıkabiliyor. Peki, ne yapmalıyız? Kendimizi bu tür yanıltmalardan nasıl koruyabiliriz?

İnançlı Kişi: Bu durum hepimiz için önemli, çünkü günümüzde teknoloji de kullanılarak çok büyük yalanlar, yanıltmalar ve sahtekarlıklar yapılmakta. Özellikle gençlerimiz, hayat tecrübelerinin az olması ve genç olmanın getirdiği heveslerle bu tuzaklara daha açık hale gelebiliyor. Hepimiz bu konuda dikkatli olmalıyız ve kendimizi yanıltıcı bilgilerden korumak için bazı adımlar atmalıyız:

  1. İnandığımız Şeyi İyi Öğrenelim: Hangi fikir, düşünce veya inançta olursak olalım, inandığımız şeyi derinlemesine öğrenmeli ve sorgulamalıyız. Bu, inancımıza saygısızlık değil; aksine, onu daha iyi anlamanın bir yoludur. Sorgulanmaktan kaçanlara karşı daima şüpheyle yaklaşmalıyız. Çünkü sorgulamaktan çekinen bir düşünce ya eksiktir ya da yanlışları vardır. Bu yanlışlar, sorgulama yoluyla ortaya çıkacaktır. Birçok kişinin, inançları hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan yaşadığını görüyoruz. Sokak röportajlarında sıkça karşımıza çıkan bu durum, inandığımız şeyi iyice öğrenmemiz ve sorgulamamız gerektiğini gösteriyor.
  2. Duygularla Değil, Akıl ve Vicdanla Karar Verelim: Kararlarımızı verirken duygularımızla hareket etmek yerine akıl ve vicdanımızı kullanmalıyız. Duygular devreye girdiğinde akıl geri planda kalır ve bu da doğruyu bulmamızı zorlaştırabilir. Bu nedenle, kararlarımızı mantıklı bir zemine oturtmalı ve duygularımızın bizi yanıltmasına izin vermemeliyiz.
  3. Güvenilir Kaynaklardan Beslenelim: Sağlam, güvenilir ve bilimsel metodoloji ile yazılmış eserleri okuyalım ve bu eserleri de eleştirel bir gözle değerlendirelim. Bir kaynağın bilimsel olması, onu sorgulamadan kabul etmemiz gerektiği anlamına gelmez; kaynakların doğruluğunu ve güvenilirliğini de ayrıca kontrol etmeliyiz.
  4. Yanlışa Düşmekten Korkmayalım: İnsan olarak yanılgıya düşebiliriz ve bu durumu doğal karşılamalıyız. Yanlışa düştüğümüzde üzülüp stres yapmak yerine, doğruyu bulma sürecinin bir parçası olarak görmeli ve bu süreci olgunlukla karşılamalıyız. Ancak, kararlarımızı verirken acele etmemeli, sabırlı ve dikkatli olmalıyız.
  5. Eleştirel Düşünme Becerilerimizi Geliştirelim: Herhangi bir bilgi veya iddiayı kabul etmeden önce, onun kaynağını, mantığını ve dayandığı kanıtları sorgulamalıyız. Eleştirel düşünme, doğruyu yanlıştan ayırt etmenin anahtarıdır.
  6. Kendimizi Sürekli Yenileyelim: Bilim ve bilgi sürekli gelişir. Bu nedenle, kendimizi yenilemeli ve yeni bilgilere açık olmalıyız. Eski bilgilerin yeni kanıtlarla değişebileceğini unutmamalı, yenilikleri takip etmeli ve buna göre pozisyon almalıyız. Bu da devamlı ve bilinçli bir şekilde okumak demektir. Bilinçli okuma, insanı yanlışlardan korur.

İnançlı Kişi, bir an sessizliğe gömüldü; yorgunluğu gözlerinde belirginleşti. Ancak dinleyicilerin not aldığını görünce yüzüne huzurlu bir tebessüm yerleşti; içindeki yorgunluk bir anlığına kaybolmuş, yerini mutluluğa bırakmıştı. Doğruları paylaşmak ve insanlara bir nebze de olsa ışık tutabilmek çok güzel bir duyguydu.

Agnostik, alnındaki çizgileri derinleştirerek kaşının kenarını ovuşturdu. “Şüpheciliğin böyle yorumlanabileceği aklıma gelmezdi,' diye mırıldandı kendi kendine. Belki de yeterince sorgulamamış ya da duygularına yenik düşmüştü.

Ateist, hafif bir tebessümle başını salladı. İnançlı Kişi, onun bu tepkisine bir an gözlerini kıstı ve ne düşündüğünü anlamaya çalıştı. Deist ise bir yandan Ateist’e bakıyor, diğer yandan da yeni duyduğu bilgiler üzerinde derin düşüncelere dalmıştı. İnançlı Kişi, Deist’in öne sürdüğü ve cevaplanmasını istediği diğer argümanları hatırladı. Yüzünü ona çevirip konuşmaya başladı:

İnançlı Kişi: Başından beri anlatmak istediğim meseleleri olabildiğince basitleştirip anlaşılır kılmaya çalıştım. Karmaşık ve derin felsefi meseleleri, herkesin hayatında canlandırabileceği ve milyonlarca kez denenmiş basit örneklerle açıklayarak anlaşılır hale getirdim. Bu örnekleri elimden geldiğince bilimsel kaynaklarla destekleyip dipnotlarda sundum. Bu yaklaşımda bana Bediüzzaman Said Nursi rehberlik etti. Zira o, Risale-i Nur adlı eserinde, en karmaşık ve anlaşılması zor meseleleri basit ve anlaşılır örneklerle sunarak akla daha yakın hale getirmektedir.

İnançlı Kişi, derin bir nefes alarak zihninde kopan fırtınayı sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. Ardından, ağır başlı bir kararlılıkla bakışlarını Deist'e çevirdi. Gözleri, bir dağın zirvesinden ufka bakan bir bilgenin derinliğini taşıyor, dudaklarında ise fırtına öncesi bir sessizliğin soğukkanlı ifadesi vardı. Sözlerine başlamadan önce, kelimeleri adeta bir kuyumcu titizliğiyle zihninde tarttı, her birinin ağırlığını hissederek konuştu:

İnançlı Kişi: Sizinle daha çok işimiz var. Dinlere, peygambere, kitaplara inanmıyorum demek kolay. “Dinler insanların birer uydurmasıdır,” demek de öyle. Ama bu iddiaların her birini tek tek cevaplandırmak gerekir. Birçok gencin, hatta İmam Hatiplerde, İlahiyat Fakültelerinde okuyanların bile kafasını karıştırıyorsunuz. Yani sizinle işimiz daha çok.

İnançlı Kişi’nin kararlı sözleri, odadaki sessizliği derinleştirirken, Deist bir an donakaldı. Yüzünde beliren şaşkınlık, gözlerinden okunuyordu; sanki sözlerin ardındaki anlamı kavramaya çalışıyordu. Agnostik başını öne eğmiş, bakışlarında belirsizlik vardı. Ateist ise sessizce kollarını bağlayıp düşüncelere dalmıştı.

Deist: (Sessizliği bozan bir ses tonuyla) Evet... Ama bu cevapları nasıl vereceksiniz? Bugüne kadar susturulamayan şüpheler var. İnsanlar hakikati sorgulamaktan asla vazgeçmedi, vazgeçmeyecek.

İnançlı Kişi: (Sakin ama etkileyici bir gülümsemeyle) Hakikatin üstü örtülemez. Size ve şüphelerinize, hatta Hazret-i Âişe (ra) iftiranıza da delilleriyle cevaplar vereceğim, birer birer... İleri sürdüğünüz fikirler doğru gibi görünüyordu, mantık bunu gerektiriyor sanıyordunuz. Ama şunu göreceğiz: Nasıl bu kadar bariz gerçekler gözden kaçtı, nasıl yanılgıya düştünüz, bunu hep birlikte anlayacağız.

Deist, kaşlarını hafifçe çatarak endişeli bir bakış attı. Sesi meydan okurcasına çıktı:

Deist: Peki ya bilim? Bilim her zaman bir adım önde değil midir?

İnançlı Kişi: (Bakışlarını derinleştirerek) Bilim, akıl ve vicdanla beraber yürümelidir. Ama her şey sadece bilimle açıklanamaz.[9] Hakikati görmek için daha derin bir sorgulama ve daha geniş bir bakış açısı gerek. Size sunduğum bu düşünceler, yalnızca başlangıç... Daha tartışacağımız çok konu var.

Odadaki gerilim iyice hissedilir hale gelmişti. Agnostik, sessizce başını iki yana salladı, gözlerinde belirsiz bir düşünce vardı. Ateist, ince bir tebessümle kollarını bağladı, bekleyiş içinde bir sessizliğe büründü.

İnançlı Kişi: (Bakışlarını tek tek odadaki herkese gezdirerek) Bir sonraki adımda, hakikatin maskelerin ardında nasıl saklandığını ve gerçeğin nasıl ışığa çıktığını göreceğiz. Sizinle daha çok işimiz var…

Odada, sanki herkes susmuş, düşünceler derinleşmişti. İnançlı Kişi’nin sözleri, odada asılı kalmış birer yankı gibi, zihinlerde yankılanıyordu. Deist’in yüzündeki şaşkınlık, derin bir iç sorgulamanın izlerini taşıyor, bakışlarındaki kararsızlık neredeyse elle tutulur hale geliyordu. Agnostik ve Ateist ise başlarını öne eğmiş, derin düşüncelere dalmışlardı. Herkes, bu felsefi yolculuğun bir sonraki adımının ne olacağını düşünüyordu.

İnançlı Kişi, dik bir duruşla etrafına göz gezdirdi. Gözleri, sanki odadaki herkesin düşüncelerini okur gibiydi. Ses tonu yumuşak ama kararlıydı.

İnançlı Kişi: “Hakikat, bazen maskelerin ardına saklanır,” dedi yavaşça, dudaklarında bilgece bir gülümseme belirdi. “Ama maskeler düşer... ve gerçeğin ışığı her daim parlar. Daha anlatacak çok şeyimiz var.”

Sözler odada yankılandıkça, herkesin zihninde yeni sorular filizlenmeye başladı. Bir sonraki tartışmanın neleri açığa çıkaracağını merak eden herkes, büyük bir beklentiyle İnançlı Kişi’ye baktı. Sanki o anın sessizliği, yaklaşan büyük bir fırtınanın habercisiydi.

DEVAM EDECEK (İNŞALLAH)

***

[1] Darwin'in “Türlerin Kökeni” ve Evrim Teorisi:

  • Darwin, C. (1859). On the Origin of Species by Means of Natural Selection. John Murray.

Piltdown Adamı Sahtekarlığı ve 1953'te Ortaya Çıkması:

  • Weiner, J. S. (1955). The Piltdown Forgery. Oxford University Press.
  • Spencer, F. (1990). Piltdown: A Scientific Forgery. Oxford University Press.

Charles Dawson ve Fosilin Tanıtılması:

  • Gardiner, B. (2003). The Piltdown Man Hoax: Case Closed. Endeavour, 27(4), 155-159. https://doi.org/10.1016/j.endeavour.2003.10.006

Fosilin Camekan İçinde Muhafazası ve İnceleme Taleplerinin Reddedilmesi:

  • Walsh, J. E. (1996). Unraveling Piltdown: The Science Fraud of the Century and Its Solution. Random House.

İnanmayan Bilim İnsanlarının Dışlanması:

  • Kohn, M. (2000). A Reason for Everything: Natural Selection and the English Imagination. Faber and Faber.
  • Gould, S. J. (1980). The Piltdown Conspiracy. Natural History, 89(8), 6-15.

Sahtekarlığın Organize Bir Çalışma Olduğu İddiaları:

  • Hinton, M. A. C. (1979). The Piltdown Hoax: British Archaeology's Greatest Deception. Thames and Hudson.
  • Stringer, C., & Andrews, P. (1988). The Complete World of Human Evolution. Thames and Hudson.

[2] Bilimsel Sahtekarlık ve Sosyal Dinamikler:

  • Collin, R. (1987). Piltdown Man: The Secret Life of Charles Dawson. London: The Bodley Head. Bu kitap, Piltdown sahtekarlığının arkasındaki motivasyonları ve olası organizasyonel yapıları tartışan bir kaynaktır ve bu tür spekülasyonları ele alır.

Ulusal Prestij ve Politik Etkiler:

  • Halpenny, B. A. (1990). The Piltdown Plot: Britain's Greatest Hoax. Littlehampton Book Services Ltd. Bu kaynak, Piltdown sahtekarlığının ardındaki ulusal prestij ve politik etkileri tartışır.

Tarihi ve Spekülatif Yaklaşımlar:

  • Hancock, G., & Faiia, S. (1996). The Message of the Sphinx: A Quest for the Hidden Legacy of Mankind. Crown Publishers. Bu kitap, Piltdown Adamı gibi tarihsel sahtekarlıkları ve bunların ardındaki olası organize yapıların etkilerini tartışan bir eserdir.

[3] Paranoyak: Bir kişinin sürekli olarak başkalarının ona zarar vermeye çalıştığını ya da onun hakkında kötü şeyler düşündüğünü sanması durumunu ifade eder. Bu kişi, genellikle gerçek olmayan tehditlere inanır ve çevresine karşı aşırı güvensiz olur. Yani, paranoyak olan biri, sürekli tehlike ya da komplo olduğunu düşünür, ama aslında böyle bir durum yoktur.

[4] Bu ifadeyi destekleyecek uygun bir bilimsel kaynaklar:

  1. Popper, K. (1959). The Logic of Scientific Discovery. Hutchinson & Co.
    • Bu kaynak, Karl Popper'ın bilimsel yöntemin doğası hakkında yaptığı çalışmaları içerir ve bilimsel şüpheciliğin nasıl işlemesi gerektiğine dair önemli bilgiler sunar. Popper, bilimsel teorilerin sürekli olarak sınanması gerektiğini, ancak bunun mantıklı ve makul temellere dayanması gerektiğini vurgular.
  2. Chalmers, A. F. (2013). What is this thing called Science? (4th ed.). Hackett Publishing Company.
    • Bu kitap, bilimsel yöntemlerin nasıl çalıştığına dair kapsamlı bir bakış sunar ve bilimsel şüpheciliğin rolünü ele alır.
  3. Feyerabend, P. (2010). Against Method (4th ed.). Verso Books.
    • Feyerabend, bilimsel metodolojinin sorgulanması ve şüpheciliğin bilimdeki yeri üzerine derinlemesine analizler sunar.
  4. Pigliucci, M., & Boudry, M. (Eds.). (2013). Philosophy of Pseudoscience: Reconsidering the Demarcation Problem. University of Chicago Press.
    • Bu derleme, bilimsel şüpheciliğin bilim ile sahtebilim arasındaki ayrımı nasıl belirlediğine dair modern perspektifler sunar.
  5. Hansson, S. O. (2017). Science and Pseudo-Science. In E. N. Zalta (Ed.), The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2017 Edition). Metaphysics Research Lab, Stanford University.
    • Bu kaynak, bilimsel şüphecilik ve sahtebilim arasındaki farklara dair güncel bir akademik tartışma sunar.

Bu kaynaklar, bilimsel şüpheciliğin doğası ve sınırları hakkında derinlemesine bilgi sağlar ve modern akademik tartışmaların bir parçasıdır.

[5] İfade ettiğimiz cümleleri destekleyebilecek yakın tarihli bilimsel kaynaklar:

  1. Hansson, S. O. (2017). Science and Pseudo-Science. In E. N. Zalta (Ed.), The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2017 Edition). Metaphysics Research Lab, Stanford University.
    • Hansson, bilimsel şüpheciliğin sahtebilimden nasıl farklılaştığını ve bilimsel sorgulamanın nasıl işlediğini tartışır.
  2. Pigliucci, M., & Boudry, M. (Eds.). (2013). Philosophy of Pseudoscience: Reconsidering the Demarcation Problem. University of Chicago Press.
    • Bu derleme, bilimsel şüpheciliğin sınırları ve bilimin metodolojik temelleri üzerine modern tartışmalar sunar.
  3. Chalmers, A. F. (2013). What is this thing called Science? (4th ed.). Hackett Publishing Company.
    • Chalmers, bilimin doğasını ve bilimsel şüpheciliğin nasıl işlemesi gerektiğini ele alır.
  4. Skeptical Inquirer. (2016). Scientific Skepticism: The Role of Doubt in Science. Skeptical Inquirer, 40(3), 42-48.
    • Bu makale, bilimsel şüpheciliğin bilimsel araştırmalardaki rolü ve sınırları hakkında kapsamlı bir tartışma sunar.

Bu kaynaklar, bilimsel şüpheciliğin modern bilimdeki yerini ve önemini vurgulayan yakın tarihli akademik çalışmalardır.

[6] Bu ifadeleri destekleyebilecek yakın tarihli bilimsel kaynaklar:

  1. Godfrey-Smith, P. (2003). Theory and Reality: An Introduction to the Philosophy of Science. University of Chicago Press.
    • Bu kitap, bilim felsefesi üzerine kapsamlı bir giriş sunar ve bilimsel teorilerin geçici doğasını ve sürekli gözden geçirilme gereksinimini ele alır.
  2. Oreskes, N., & Conway, E. M. (2011). Merchants of Doubt: How a Handful of Scientists Obscured the Truth on Issues from Tobacco Smoke to Global Warming. Bloomsbury Press.
    • Bu kitap, bilimsel teorilerin kesinlikten ziyade sürekli değişime ve yeni kanıtlara açık olma gerekliliğini tartışır.
  3. Sober, E. (2015). Ockham's Razors: A User's Manual. Cambridge University Press.
    • Sober, bilimde teorilerin nasıl değerlendirildiğini ve yeni kanıtlarla nasıl değiştirilebileceğini ele alır.
  4. Potochnik, A. (2017). Idealization and the Aims of Science. University of Chicago Press.
    • Bu kitap, bilimsel teorilerin geçici doğasını ve bu teorilerin bilimsel hedeflere ulaşma sürecindeki rolünü açıklar.

Bu kaynaklar, bilimsel teorilerin geçici ve dinamik doğasını vurgulayan, modern bilim felsefesi ve bilim tarihi üzerine yapılmış önemli çalışmalardır.

[7] Kur’ân-ı Kerim’deki Tehaddi (Meydan Okuma) Âyetleri:

  • De ki: Bu iddianızda tutarlı iseniz, (bana ve Musa’ya inen) bu iki kitaptan daha doğru, daha muteber olup, Allah tarafından gelmiş olan başka bir kitap gösterin, ona tabi olayım! (Kasas, 28/49)
  • De ki: Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler (İsra, 17/88)
  • …İddialarında tutarlı iseler Kur’ân gibi bir söz getirsinler bakalım! (Tur, 52/34)
  • Yoksa Kur’ân’ı kendisi uydurmuş mu diyorlar. De ki: İddianızda tutarlı iseniz, haydi onunkine benzer on sûre getirin, isterse kendi uydurmanız olsun ve Allah’tan başka çağırabileceğiniz herkesi de yardımınıza çağırın! (Hud, 11/13)
  • Bu Kur’ân’ın Allah tarafından gelmeyip başkası tarafından uydurulmuş olması asla mümkün değildir. Lâkin o, daha önce indirilen kitapları tasdik eder ve farz edilen hüküm ve hakikatleri açıklar. Onda şüphe edilecek hiçbir taraf yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiştir. Yoksa «Onu kendisi uydurmuş» mu diyorlar? De ki: “Öyleyse, iddianızda tutarlı iseniz haydi onunkine benzer bir sûre ortaya koyun ve Allah’tan başka çağırabileceğiniz kim varsa hepsini de yardımınıza çağırın” (Yunus, 10/37-38)
  • Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ânın Allah’ın sözü olduğu hakkında şüpheniz varsa, haydi ona benzer bir sûre (söz) meydana getirin ve Allah’tan başka tüm şâhitlerinizi (güvendiklerinizi, yardımcılarınızı) çağırın; eğer iddianızda sâdıksanız! (Bakara, 2/23)

[8] Sözler - Lemaat - 734

[9] “Her şey sadece bilimle açıklanamaz” ifadesi, bilimin sınırlılıklarını ve özellikle metafizik, ahlaki, estetik ve manevi alanlar gibi bilim dışı konularda bilimsel yöntemlerin yetersiz kalabileceğini savunan bir düşünceye işaret eder. Bu argüman, bilim felsefesi ve epistemoloji gibi alanlarda sıklıkla tartışılmıştır. Aşağıda bu ifadenin bilimsel dayanaklarına ve kaynaklarına dair bazı açıklamalar ve referanslar bulabilirsiniz:

1. Bilimsel Yöntemin Sınırlılıkları: Bilim, doğrudan gözlemler ve deneylerle doğrulanabilen fenomenleri inceler. Ancak, bilimin dışına çıkan bazı konular vardır ki bunlar bilimsel yöntemle tam olarak ele alınamaz. İşte bu konulara örnekler:

  • Metafizik Sorular: “Neden bir şey var da hiç yok?” ya da “Evrenin nihai amacı nedir?” gibi metafizik sorular, bilimsel deneylerle doğrulanabilecek veya yanlışlanabilecek sorular değildir. Bilim bu tür sorulara kesin yanıtlar veremez.
  • Ahlak ve Etik: Bilim, bir davranışın sonuçlarını veya biyolojik temellerini araştırabilir, ancak neyin iyi veya kötü olduğu sorusunu yanıtlayamaz. Bu tür sorular etik ve felsefenin alanına girer. David Hume’un “Hume’un Giyotine” (Hume’s Guillotine) olarak bilinen argümanı, bilimsel bir “olgu”dan bir “değer” çıkarmanın mümkün olmadığını vurgular (is-ought distinction).
  • Estetik ve Sanat: Güzellik gibi estetik değerler subjektif ve kişisel yargılardır. Bilim, güzellik algısını biyolojik veya nörolojik açıdan inceleyebilir, ancak estetik yargıları açıklamak için yeterli değildir.
  • Maneviyat ve Din: Bilim, fiziksel evrenin işleyişini açıklayabilir, ancak dini deneyimlerin anlamı, Tanrı’nın varlığı veya ruhun doğası gibi sorular bilimsel çerçevenin dışında kalır. Karl Popper gibi bilim felsefecileri, Tanrı’nın varlığı gibi konuların bilimsel yöntemle doğrulanamayacağını ve dolayısıyla bilimsel olarak tartışılamayacağını savunur.

Kaynaklar:

  • Hume, David. A Treatise of Human Nature (1739-1740).
  • Popper, Karl. The Logic of Scientific Discovery (1959).
  • Gould, Stephen Jay. Rocks of Ages: Science and Religion in the Fullness of Life (1999).

2. Karl Popper ve Yanlışlanabilirlik İlkesi: Bilim felsefesinin önde gelen isimlerinden Karl Popper, bilimsel teorilerin yanlışlanabilirlik (falsifiability) ilkesine dayanması gerektiğini savunur. Bir teori bilimsel olarak kabul edilebilirse, deneylerle test edilebilir ve yanlışlanabilir olmalıdır. Ancak, ahlaki değerler, estetik yargılar veya metafiziksel inançlar gibi birçok alan, yanlışlanabilir olmadıkları için bilimsel metodolojiyle test edilemez.

Kaynak: Popper, Karl. The Logic of Scientific Discovery (1959).

3. Thomas Kuhn ve Paradigma Değişimi: Bilimin gelişimi üzerine çalışmalar yapan Thomas Kuhn, bilimin her zaman doğrusal bir ilerleme göstermediğini, belirli dönemlerde “paradigma değişimi” yaşandığını ileri sürer. Bu, bilimsel teorilerin de kendi sınırları olduğunu ve tüm gerçekliği açıklamakta yetersiz kalabileceğini gösterir. Kuhn’a göre, bilimsel bilgi bile, mevcut paradigmaların dışına çıktığında sınırlarına ulaşır.

Kaynak: Kuhn, Thomas S. The Structure of Scientific Revolutions (1962).

4. David Hume ve Bilimsel Bilginin Sınırlılığı: David Hume, bilimsel bilginin sınırlı olduğunu savunur ve özellikle nedensellik ilişkisine dair şüphelerini dile getirir. Hume’a göre, bilimsel gözlemler geçmişe dayalıdır ve gelecekteki olaylar hakkında kesin bilgi veremez. Bu, bilimin bazı alanlarda kesin doğrular sunamayacağını ve sadece olasılıklarla hareket ettiğini gösterir.

Kaynak: Hume, David. A Treatise of Human Nature (1739-1740).

5. Gödel’in Eksiklik Teoremi: Matematikçi Kurt Gödel'in eksiklik teoremi (incompleteness theorem), her yeterince güçlü formal sistemin içinde doğruluğu kanıtlanamayan bazı ifadelerin bulunacağını gösterir. Bu teorem, matematiğin ve dolayısıyla bilimin, kendi içinde bile bazı sınırlarının olduğunu ortaya koyar. Bilimsel yöntem, her şeyi kapsayamayacak kadar sınırlıdır ve tüm gerçekliği kavrayamaz.

Kaynak: Gödel, Kurt. On Formally Undecidable Propositions of Principia Mathematica and Related Systems (1931).

6. Stephen Jay Gould: Bilim ve Din: Ünlü paleontolog Stephen Jay Gould, bilim ile dinin birbirine karışmayan iki ayrı alan (non-overlapping magisteria, NOMA) olduğunu öne sürer. Bilim, doğal dünyanın nasıl işlediğini araştırır; din ise ahlaki değerler ve yaşamın anlamı gibi sorulara yanıt arar. Bu yaklaşıma göre, her iki alan da kendine özgü sorulara sahiptir ve bu nedenle bilim her şeyi açıklayamaz.

Kaynak: Gould, Stephen Jay. Rocks of Ages: Science and Religion in the Fullness of Life (1999).

7. Bilimsel Realizmin Sınırlamaları: Bilimsel gerçeklik veya realizm, bilimin evreni “gerçekten” nasıl olduğunu anlamaya çalıştığını savunur. Ancak, birçok bilim felsefecisi ve fizikçi, özellikle kuantum fiziği gibi alanlarda, bilimin gerçekliği sadece belirli bir model çerçevesinde ele aldığını ve evrensel bir hakikati temsil etmediğini tartışır. Bu da, bilimin her şeyi tam anlamıyla açıklamakta yeterli olamayacağını gösterir.

Kaynak: Van Fraassen, Bas C. The Scientific Image (1980).

Daha güncel kaynaklar da var. Günümüz bilim felsefesi ve bilimsel araştırmalarında da bilimsel yöntemlerin sınırlılıklarına dikkat çeken birçok güncel çalışma bulunuyor. Aşağıda daha modern ve güncel kaynaklar sunarak, “Her şey bilimle açıklanamaz” iddiasını destekleyen bazı çalışmaları ve yaklaşımları sıralayacağım:

1. Ian Hacking - Representing and Intervening (1983)

  • Hacking, bilimsel gerçekçilik ve bilimsel araçsalcılık arasındaki farkları inceler ve bilimin doğrudan gerçekliği değil, sadece temsil edilebilir yönlerini ele aldığını tartışır. Ona göre, bilimsel teoriler, evreni tam anlamıyla açıklamakta yetersiz kalabilir ve her zaman bir yorumlama içerir. Yani bilim, dünyayı olduğu gibi değil, yalnızca belli bir perspektiften ve sınırlı bir araç olarak temsil eder.

Kaynak: Hacking, Ian. Representing and Intervening: Introductory Topics in the Philosophy of Natural Science (1983).

2. Massimo Pigliucci - Nonsense on Stilts: How to Tell Science from Bunk (2010)

  • Pigliucci, bilimsel yöntemin sınırlarını ve bazı durumlarda bilimin sınırlarının ötesinde olan konuların bilim dışı spekülasyonlarla karıştırıldığını ele alır. Kitap, bilim ve sahtebilim (pseudoscience) arasındaki sınırı çizerken, bilimin hangi alanlarda uygulanabileceğini ve hangi alanlarda sınırlı kaldığını tartışır.

Kaynak: Pigliucci, Massimo. Nonsense on Stilts: How to Tell Science from Bunk (2010).

3. Sean Carroll - The Big Picture: On the Origins of Life, Meaning, and the Universe Itself (2016)

  • Carroll, evrenin işleyişini ve bilimin bu süreçleri nasıl açıkladığını ele alırken, bilimin bazı sorulara kesin yanıtlar veremeyeceğini kabul eder. Özellikle “yaşamın anlamı” gibi büyük soruların sadece bilimsel yöntemlerle yanıtlanamayacağını, bu soruların metafizik, felsefi veya kişisel inançlar bağlamında ele alınması gerektiğini savunur. Bilim her ne kadar doğal dünyayı anlamada güçlü bir araç olsa da, anlam arayışı ve manevi sorular bilimsel çerçeveyi aşar.

Kaynak: Carroll, Sean. The Big Picture: On the Origins of Life, Meaning, and the Universe Itself (2016).

4. Jim Baggott - Farewell to Reality: How Modern Physics Has Betrayed the Search for Scientific Truth (2013)

  • Baggott, modern fiziğin bazı spekülatif teorilerini eleştirir ve bilimin bazen sınırlarının ötesine geçtiğini ve bilimsel olmayan alanlara kaydığını savunur. Özellikle çoklu evrenler (multiverse) ve sicim teorisi (string theory) gibi konularda bilimsel kanıtların eksik olduğunu ve bu teorilerin çoğunlukla bilimsel değil, metafizik olduğunu tartışır. Bilimsel doğruların ötesinde kalan bu tür kavramların, bilimin sınırlarını zorladığını öne sürer.

Kaynak: Baggott, Jim. Farewell to Reality: How Modern Physics Has Betrayed the Search for Scientific Truth (2013).

5. Thomas Nagel - Mind and Cosmos: Why the Materialist Neo-Darwinian Conception of Nature is Almost Certainly False (2012)

  • Nagel, bilimsel materyalizmi ve Darwinci evrim teorisini eleştirir. Ona göre, bilimin doğa anlayışı bazı önemli soruları, özellikle de bilinç, anlam ve değer gibi konuları açıklamakta yetersiz kalır. Bilimin, materyalist dünya görüşüyle her şeyi açıklamaya çalıştığına dair eleştiriler sunan Nagel, bu yaklaşımın önemli metafizik ve ahlaki soruları göz ardı ettiğini savunur.

Kaynak: Nagel, Thomas. Mind and Cosmos: Why the Materialist Neo-Darwinian Conception of Nature is Almost Certainly False (2012).

6. Edward Feser - Aristotle's Revenge: The Metaphysical Foundations of Physical and Biological Science (2019)

  • Feser, modern bilimdeki metafizik varsayımların önemini ele alır ve bilimsel bilginin metafiziksel temelleri olmadan eksik kaldığını savunur. Bilimsel yöntem, metafiziksel ve felsefi soruların tamamını açıklayamaz. Feser, özellikle Aristoteles'in doğa felsefesini kullanarak, bilim ve metafiziğin birlikte ele alınması gerektiğini vurgular.

Kaynak: Feser, Edward. Aristotle's Revenge: The Metaphysical Foundations of Physical and Biological Science (2019).

“Her şey sadece bilimle açıklanamaz” ifadesi, sadece metafizik, ahlaki, estetik ve manevi alanlarla sınırlı değildir. Bilim, gözlemlenebilir ve test edilebilir fiziksel olayları açıklamada başarılı olsa da bazı önemli ve karmaşık konularda da yetersiz kalabilir. Bu, aşağıdaki alanları da kapsar:

1. İnsan Bilinci ve Zihinsel Deneyimler: Bilim, insan beyninin yapısını ve işlevlerini anlamada büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak, bilinç ve zihinsel deneyimlerin doğası gibi derin konular hala tam olarak açıklanamamaktadır. Bilim, bilinçli deneyimlerin nörolojik temellerini araştırsa da “bilincin öznel deneyimi” (qualia) gibi konular bilimsel açıklamaların ötesindedir. “Ben kimim?” gibi sorulara verilen yanıtlar, bilimsel yöntemlerin sınırlarını zorlamaktadır.

Kaynak: Chalmers, David. The Conscious Mind: In Search of a Fundamental Theory (1996).

2. Özgür İrade: Özgür irade üzerine yapılan tartışmalar, bilimsel determinizm ile çatışmaktadır. Bilim, doğa yasalarının her şeyin sebep-sonuç ilişkileriyle ilerlediğini öne sürerken, özgür iradenin nasıl var olabileceği bilimsel olarak net bir şekilde açıklanamamaktadır. İnsanların seçim yapma yetenekleri ve bilinçli kararları, bilimsel determinizmin ötesine geçen bir problem olarak kalmaktadır.

Kaynak: Kane, Robert. The Significance of Free Will (1996).

3. Matematiksel Gerçekler: Bilimsel yöntemler, gözlemlenebilir fenomenlere dayanır. Ancak, matematiksel gerçekler doğrudan gözlemlenemez. Örneğin, sayılar, geometri ve soyut matematiksel yapılar fiziksel dünyada var olmaz, ancak bilimsel açıklamaların temelini oluşturur. Bu durum, matematiksel gerçeklerin bilimsel olmayan bir zeminde var olduğunu gösterir.

Kaynak: Penrose, Roger. The Road to Reality: A Complete Guide to the Laws of the Universe (2004).

4. Sanat ve Üretkenlik: Bilim, sanat ve üretkenliğin nörolojik ve psikolojik temellerini inceleyebilir, ancak üretim sürecinin ve sanatsal ilham kaynağının tam doğasını açıklayamaz. Bir sanat eserinin güzelliği veya özgün bir düşüncenin değeri, bilimsel olarak ölçülemez ve bu süreçlerin neden bu kadar etkileyici olduğuna dair kesin bilimsel cevaplar yoktur.

Kaynak: Dissanayake, Ellen. Homo Aestheticus: Where Art Comes From and Why (1995).

5. Sosyal ve Kültürel Yapılar: Bilim, sosyal bilimler aracılığıyla insan davranışlarını inceleyebilir. Ancak, toplumsal normlar, kültürel değerler ve insan ilişkileri gibi karmaşık sosyal yapılar bilimsel yöntemlerle tam olarak anlaşılamaz. Bu yapıların etkileri, tarihsel ve kültürel bağlamlarla şekillenir ve bilimsel deneyler bu çeşitliliği tam olarak yansıtamaz.

Kaynak: Geertz, Clifford. The Interpretation of Cultures (1973).

6. Tarihsel Olaylar ve Anlamları: Bilim, tarihsel olayların bazı yönlerini (örneğin, arkeolojik kanıtlarla) açıklayabilir, ancak tarihsel olayların anlamı, insanlar üzerindeki etkileri ve sonuçları bilimsel verilerin ötesindedir. Tarihsel olayların, toplumlar ve bireyler üzerindeki psikolojik, politik ve kültürel etkilerini açıklamak bilimsel yöntemin dışında kalabilir.

Kaynak: Carr, Edward Hallett. What is History? (1961).

7. Kuantum Mekaniği ve Determinizm: Kuantum fiziği, özellikle kuantum belirsizliği ve ölçüm problemleri gibi konularda bilimsel açıklamaların ötesinde zorluklar ortaya koyar. Bilim, kuantum dünyasının nasıl işlediğini büyük ölçüde anlar, ancak bu seviyede determinist açıklamalar yapılamaz. Bilimsel determinizmin ötesinde bir gerçeklik olduğuna dair önemli tartışmalar vardır. Bu, bilimsel açıklamaların sınırlarını gösteren modern bir örnektir.

Kaynak: Heisenberg, Werner. Physics and Philosophy: The Revolution in Modern Science (1958).

Bilim, gözlemlenebilir ve test edilebilir fenomenleri açıklamada mükemmel bir araçtır. Ancak, bilimin sınırları, metafizik, ahlaki, estetik ve manevi soruların yanı sıra, insan bilinci, özgür irade, matematiksel gerçekler, sanat, sosyal yapılar ve kuantum mekaniği gibi karmaşık konuları tam olarak açıklamakta yetersizdir. Bu nedenle, “Her şey sadece bilimle açıklanamaz” ifadesi, bilimsel yöntemin sınırlarını ve bu yöntemle çözülemeyen derin konuları kabul eden modern bir bilim felsefesi anlayışını yansıtır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.