Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk), 19. ve 20. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır. Bu akımın kurucusu olarak Soren Kierkegaard kabul edilir. Friedrich Nietzsche, Jean-Paul Sartre gibi düşünürler tarafından geliştirilmiştir.
Egzistansiyalizm genellikle bireyin özgür irâdesini, tercihlerini ve bunların sonuçlarını vurgular. Varoluşçuluk, insan varlığının özünün kendisi tarafından belirlendiğini ifâde eder. Yani, kim olduğumuz ve ne olacağımız, dünyâyla olan ilişkilerimiz ve seçimlerimiz tarafından belirlenir. Varoluşçuluk ayrıca, bireyin yaşamındaki anlam ve değerin, kişinin kendisi tarafından belirlendiğini ve genellikle bu anlamın “kişisel özgürlük” ve “bireysel sorumlulukla” birleştiğini savunur.
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) felsefesi için bir örnek vermek gerekirse; hayâtımızı bir kitâp olarak düşünebiliriz. Bu kitâbın yazarı biziz ve hikâyemizin nasıl gelişeceğini biz belirleriz. Her seçim, kitâbın bir sonraki sayfasını yazmamızı sağlar ve bu sayfaların toplamı, hayâtımızın hikâyesini oluşturur. Bu özgür irâde ve bireysel sorumluluk anlayışı, varoluşçuluk felsefesinin temelini oluşturur. Ve Bedîüzzamân'ın “Birinci Söz” adlı eserinde, bu temâlar[1] açıkça vurgulanır ve varoluşçuluk felsefesinin ana temâları işlenir. Metinde, Bedîüzzamân, insanın özgür irâdesine ve bireysel sorumluluğuna önemli bir vurgu yapar.
“Birinci Söz”, Bedîüzzamân Said Nûrsî’nin Risâle-i Nur Külliyâtı isimli şâheserinin “Sözler” adlı kitâbının ilk bölümüdür ve Bismillâh'ın (Allâh’ın adıyla) önemini ve gücünü vurgular. Metinde Bedîüzzamân, “Bismillâh” kelimesini bir başlangıç, bir varoluş simgesi olarak sunar. “Bismillâh” her yeni girişimin, her eylemin ve dolayısıyla her yeni 'varoluş'un başlangıcını simgeler.
Bedîüzzamân, hayâtın anlamını ve amaçlarını bu mânevî boyut etrafında inşâ eder. İnsanın varlığını, yaşamını ve eylemlerini Allâh adına ve onun yolunda gerçekleştirme fikri, egzistansiyalizmin kendi anlamını arayan birey[2] imgesiyle[3] buluşur.
Bedîüzzamân'ın “Birinci Söz” adlı eserinde, insanın “Bismillâh” diyerek Allâh’ın adıyla hareket etme tercihine odaklanır. Bu tercih hem bir özgürlük ifâdesi hem de bir sorumluluk taşır. Bedîüzzamân'ın betimlediği[4] bu durum, egzistansiyalizmin vurguladığı bireyin özgür irâdesi ve yaşamın anlamını belirleme sorumluluğunu yansıtır.
Bedîüzzamân'ın bu eserindeki hikâyeler ve metaforlar,[5] varoluşun ve anlamın bu derin arayışını yansıtır. İnsanın varoluşu, dünyâdaki deneyimleri ve Allâh'la ilişkisi, metinde sorgulanır ve analiz edilir. Egzistansiyalizm açısından bakıldığında, bu sorgulama ve analiz, “bireyin varoluşunun anlamını ve amacını arama süreci”ne denk düşer.
Eserinde, Bedîüzzamân bir hikâye anlatır: Sahra çölünde seyahât eden iki adamdan biri bir kabile reisinin ismini alır ve himâyesine girer, diğeri ise kendi başının çâresine bakar. İsmini alan adam, çölde güvende olurken, diğer adam belâlarla karşılaşır. Bedîüzzamân bu hikâyeyi, kişinin Allâh’ın adını almasının ve onun himâyesine girmenin önemini vurgulamak için kullanır.
Egzistansiyalizm açısından, metni çeşitli boyutlarla inceleyebiliriz:
- Varoluş Önceliği: Egzistansiyalizm, “varlık özden önce gelir” fikrini savunur, yani insanların kim oldukları ve neye inandıkları, dünyâ ile nasıl etkileşimde bulunduklarına ve hangi eylemleri gerçekleştirdiklerine bağlıdır. Bedîüzzamân’ın metninde, iki seyahât eden adamın hikâyesi, bu fikri yansıtır. Reisin ismini alan ve onun himâyesine giren adam, çölde güvende olur ve hayâtta kalır. Diğer adam ise, reisin ismini almayı reddeder ve belâlarla karşılaşır. Bu, varoluşun kişinin eylemlerinin ve tercihlerinin bir sonucu olduğunu gösterir.
- Kişisel Sorumluluk: Egzistansiyalizm, kişinin kendi yaşamını şekillendirme sorumluluğunu vurgular. Bedîüzzamân’ın metninde, ismini almayı reddeden adam, kendi yaşamını ve sonuçlarını kontrol etme sorumluluğunu üstlenir, ancak bu onun zor durumda kalmasına yol açar. Diğer yandan, ismini alan adam, Allâh’ın adını alarak yaşamının kontrolünü üstlenir ve bu ona güvende olma avantajını sağlar. Bu, kişinin kendi varoluşunun sorumluluğunu taşıdığını ve eylemlerinin sonuçlarını kabul etmesi gerektiğini vurgular.
- Anlamlı Yaşam: Egzistansiyalizm, insanın hayâtına anlam kazandırmak için kendi değerlerini ve amaçlarını bulma sürecini vurgular. Bedîüzzamân’ın metninde, ismini alan adamın hayâtı, Allâh’ın adını alarak ve onun himâyesine girerek anlam kazanır. Diğer yandan, ismini almayı reddeden adamın hayâtı belâlarla doludur ve bu, onun kendi anlamını ve amaçlarını bulamamasını simgeler.
- Birey ve Toplum: Egzistansiyalizm, bireyin toplum içindeki konumunu ve toplumun birey üzerindeki etkisini inceler. Bedîüzzamân’ın metninde, ismini alan adam, kabile reisi gibi bir topluluk figürünün himâyesine girerek toplumla bir bağlantı kurar. Diğer yandan, ismini almayı reddeden adam, toplumun bir parçası olmayı reddeder ve bu da onun yalnız ve zor durumda kalmasına yol açar.
- Yanılsama ve Gerçeklik: Egzistansiyalistler, gerçekliği, bir kişinin yaşadığı kişisel deneyimlere dayanarak şekillenen bir bakış açısıyla tanımlarlar. Bedîüzzamân'ın metninde, “Bismillâh” kelimesinin gücü ve bu kelimenin, insanın kendi acziyetini (yetersizliğini) ve fakrını (yoksulluğunu) Allâh'ın sınırsız gücü ve merhametiyle birleştiren bir köprü işlevi gördüğü ifâde edilir. Yani, burada gerçeklik, kişinin doğrudan deneyimi ve özellikle kendi eksikliklerinin ve Allâh'ın yüce gücünün bilincine varması ile şekillenir.
Biraz daha somut bir ifâdeyle; egzistansiyalistler, gerçekliğimizin anlamını, dışsal veya 'objektif' bir gerçeklikten ziyâde, bizim kişisel deneyimlerimizden aldığımızı düşünürler. Bedîüzzamân'ın bakış açısına göre, “Bismillâh” (Allâh'ın adıyla) ifâdesini kullanmak, bireylerin kendi sınırlarını fark etmelerine ve aynı anda Allâh'ın sonsuz gücü ve merhametini kavramalarına yardımcı olur. Bu şekilde, gerçeklikleri, kendi yerlerini dünyâda ilâhî güce göre anlama yolculuğu hâline gelir. Bu yolculuk, kişisel deneyimler ve algılara dayandığından, onların gerçekliğini oluşturur.
- Özgürlük ve Bağlanma: Egzistansiyalizm, bireyin özgürlüğünü ve bunun kendi varoluşunu belirleme gücünü vurgular. Ancak Bedîüzzamân’ın metninde, bu özgürlük, “Bismillâh” ile Allâh'a olan bağlılıkla çerçevelenir. Bu, bireyin hayâtını kendi irâdesiyle şekillendirme yeteneği olmakla birlikte, bu özgürlük Allâh’ın himâyesi ve irâdesine bağlılıkla sınırlıdır.
- Varoluşun Anlamsızlığı ve Varoluşun Anlamı: Egzistansiyalizm, genellikle varoluşun anlamsızlığı üzerine odaklanır. Ancak, Bedîüzzamân’ın “Bismillâh” kelimesine verdiği anlam, varoluşa bir anlam kazandırır. Birey, “Bismillâh” kelimesini kullanarak, kendi varoluşunu Allâh’ın kudretine ve rahmetine bağlar. Bu, varoluşa bir anlam kazandırır ve bireyin varoluşunun anlamsız olduğu hissini kaldırır.
- İnsanın Yalnızlığı ve Toplulukla Bağlantısı: Egzistansiyalizm, bireyin varoluşsal yalnızlığını vurgular. Ancak, Bedîüzzamân’ın metninde, “Bismillâh” kelimesi, bireyi Allâh ile bir bağlantı noktası sağlayarak bu yalnızlığı giderir. Bu, bireyin toplumla, özellikle de dinî bir toplulukla bağlantısını vurgular.
- Kozmos[6] ve İnsanın Varoluşu: Egzistansiyalizmde, insanın varoluşu, genellikle kozmostaki yerimizin belirsizliği ve anlamsızlığıyla karakterize edilir.[7] Ancak, Bedîüzzamân’ın metninde, kozmos ve doğal dünyâ, “Bismillâh” ifâdesinin somutlaştırıldığı bir alan olarak görülüyor. Her bitki, ağaç ve ot, bu ifâdeyle birlikte, Allâh’ın adına hareket ediyor ve her şey ona itâat ediyor. Bu, kozmosun ve doğal dünyânın varoluşumuza anlam verdiği ve bizi Allâh’a daha yakınlaştırdığı bir düşünceyi temsil eder.
- Varoluşun Direnişi: Egzistansiyalizmde, yaşamın zorlukları ve sıkıntıları, genellikle varoluşun temel bir özelliği olarak kabul edilir. Ancak Bedîüzzamân’ın metninde, bu zorluklar ve sıkıntılar, Allâh’ın adıyla karşı konulabilir ve aşılabilecek bir engel olarak görülüyor. Bedîüzzamân, bitkilerin köklerinin taşları delerek, sıcaklığa karşı dayanıklı yaprakların yaşamayı sürdürdüğü bir dünyâ tasvir ediyor. Bu, varoluşun direnişi ve hayâtta kalma gayreti fikrini getirir; ancak bu direnişin bir manası ve amacı olduğu düşünülür - Allâh’ın adıyla hareket etmek.
- Sorumluluk ve Ahlâkî Eylem: Egzistansiyalizm, ahlâkî eylemlerimizin sorumluluğunu vurgular. Bedîüzzamân’ın metninde, bu sorumluluk, Allâh’ın adına hareket etmek şeklinde ifâde ediliyor. Bireyler, Allâh’ın adına hareket etmelidir - bu, onların Allâh’ın adına vermesi ve almaları gerektiği anlamına gelir. Bu, ahlâkî eylemlerimizin sorumluluğunu ve anlamlı bir yaşamın gerektirdiği etik kuralları vurgular.
- Varoluşun Anlamı: Egzistansiyalizm, varoluşun anlamını bireysel özgürlük ve otantiklik[8] üzerinden değerlendirir. Said Nûrsî’nin metninde, anlamın kaynağı Allâh’a olan bağlantı ve onun adına hareket etmek olarak ifâde edilir. Allâh’ın hediyeleri karşılığında bizden talep ettiği 'fiyat', zikir, şükür ve fikirle ifâde edilen spiritüel[9] bağlantıdır. Bu, varoluşun anlamının bireysel özgürlük ve otantiklikten ziyâde, bir üst varlıkla kurulan derin bir ilişki içinde bulunduğunu gösterir.
- Varoluşun Yükümlülükleri: Egzistansiyalizmde, bireylerin eylemlerinin sorumluluğu üzerinde durulur. Bedîüzzamân’ın metninde, bireylerin eylemlerinin sorumluluğu, Allâh adına vermek, almak, başlamak ve işlemek şeklinde ifâde edilir. Bu, bireylerin eylemlerinin ahlâkî bir boyutu olduğunu ve bu eylemlerin evrensel[10] bir anlam ve değere sahip olduğunu gösterir.
- Özgürlük ve Sorumluluk: Egzistansiyalizm, özgürlüğün sorumlulukla el ele gittiğini vurgular. Bedîüzzamân’ın metninde, bu özgürlük ve sorumluluk, Allâh’ın adına hareket etmek olarak ifâde edilir. Bu, eylemlerimizin ve kararlarımızın sadece bireysel anlamda değil, aynı zamânda spiritüel bir bağlamda da anlamlı olduğunu gösterir.
“Birinci Söz” başlıklı şâheser, egzistansiyalizmin önemli temâlarını ele alırken aynı zamânda dinî inançların birleşimini sunar. Metinde varoluşun anlamı ve önceliği, kişisel sorumluluk, anlamlı yaşam ve bireyin toplumdaki yeri gibi temâlar belirgindir. Bu temâlar, Bedîüzzamân’ın metninde, İslâmî inançlar ve değerlerle birleşerek, egzistansiyal düşünceye bir İslâmî perspektif[11] sunar.
Bedîüzzamân’ın “Birinci Söz” adlı eseri, varoluşun anlamını ve insanın yerini Allâh’a yönelik bir bağlantı ve Allâh adına hareket etme kavramı üzerinden yeniden değerlendirir. Bu değerlendirme, bireyin eylemlerinin ve varoluşunun, genellikle bireysel özgürlüğe ve otantikliğe odaklanan egzistansiyalizmin aksine, daha geniş bir bağlamda anlaşılmasını sağlar.
Bu bakımdan, Bedîüzzamân’ın metni, varoluşçu felsefenin bir İslâmî yorumunu sunar. Aynı zamânda, varoluşumuzun temel zorluklarını aşmanın ve yaşamımıza anlam katmanın yollarını önerir. Metinde belirgin olan ve egzistansiyal düşüncelerle paralellik gösteren temâlar, varoluşun anlamını ve yükümlülüklerini, Allâh’a olan bağlantı ve onun adına hareket etme kavramı üzerinden yeniden ele alır. Bu, varoluşçu felsefenin genellikle bireysel özgürlüğe ve otantikliğe odaklanmasının aksine, varoluşun daha geniş bir bağlamda anlaşılmasını sağlar.
**
METNİN İNGİLİZCESİ
INSCRUTABLE DEPTHS IN BEDIUZZAMAN'S “The First Word”: A NARRATIVE OF EXISTENTIALISM AND THE CONCEPT OF BEING
Existentialism, a philosophical doctrine that emerged in the 19th and 20th centuries, is traditionally attributed to Soren Kierkegaard as its founding figure. It was later elaborated by thinkers such as Friedrich Nietzsche and Jean-Paul Sartre. Existentialism emphasizes the individual's free will, their choices, and the consequences that arise from them. It posits that the essence of human existence is determined by oneself, implying that who we are and what we will become is shaped by our relationships with the world and our decisions. Existentialism also asserts that the meaning and value in an individual's life is self-determined, often intertwining this sense of purpose with “personal freedom” and “individual responsibility.”
To illustrate the existentialist philosophy, consider our lives as books. We are the authors of these books, and we determine the trajectory of our stories. Each decision facilitates the writing of the next page, and these cumulative pages craft the narrative of our lives. This understanding of free will and individual responsibility constitutes the bedrock of existentialist philosophy. These themes are prominently underscored in Bediuzzaman's work, “The First Word,” where the key themes of existentialist philosophy are explored. In the text, Bediuzzaman places significant emphasis on human free will and individual responsibility.
“The First Word” is the initial chapter of “The Words,” a book within the magnum opus “Risale-i Nur Collection” by Bediuzzaman Said Nursi. It underscores the significance and potency of Bismillah (In the name of Allah). In the text, Bediuzzaman presents the word “Bismillah” as a symbol of beginning, a sign of existence. “Bismillah” represents the commencement of each new endeavor, every action, and thus, every new 'existence'.
Bediuzzaman constructs the meaning and purposes of life around this spiritual dimension. The idea of conducting one's existence, life, and actions in the name of Allah and on his path converges with the image of the existentialist individual seeking their own meaning.
Bediuzzaman's work “The First Word” concentrates on the human preference to act in the name of Allah by saying “Bismillah”. This choice both carries an expression of freedom and a burden of responsibility. The scenario depicted by Bediuzzaman reflects the existentialist emphasis on the individual's free will and the obligation to determine the meaning of life.
The narratives and metaphors within Bediuzzaman's work mirror this profound search for existence and meaning. Human existence, experiences in the world, and the relationship with Allah are interrogated and analyzed in the text. From an existentialist perspective, this investigation and analysis correspond to the “process of seeking the meaning and purpose of individual existence”.
In his work, Bediuzzaman tells a story: One of two men traveling in the Sahara Desert takes the name of a tribal chief and enters his protection, while the other fends for himself. The man who takes the name is safe in the desert, whereas the other encounters troubles. Bediuzzaman uses this story to underscore the importance of taking the name of Allah and entering into his protection.
From the perspective of existentialism, we can analyze the text in various dimensions:
- The Priority of Existence: Existentialism champions the notion that “existence precedes essence,” meaning that who individuals are and what they believe in is contingent on how they interact with the world and what actions they undertake. This concept is mirrored in Bediuzzaman's narrative of the two traveling men. The man who takes the name of the chief and enters under his protection finds safety in the desert and preserves his life. On the other hand, the man who refuses to take the chief's name encounters calamities. This illustrates that existence is the outcome of an individual's actions and choices.
- Personal Responsibility: Existentialism accentuates the individual's responsibility to shape their own life. In Bediuzzaman's text, the man who refuses to take the name assumes responsibility for controlling his life and its outcomes, yet this leads to his predicament. On the other hand, the man who takes the name assumes control of his life by taking the name of Allah, which grants him the advantage of being safe. This underscores that the individual carries responsibility for their own existence and must accept the consequences of their actions.
- Meaningful Life: Existentialism emphasizes the process of the individual finding their values and goals to give meaning to their life. In Bediuzzaman's text, the life of the man who takes the name gains meaning by taking Allah's name and entering into his protection. Conversely, the life of the man who refuses to take the name is filled with troubles, symbolizing his inability to find his own meaning and purposes.
- Individual and Society: Existentialism investigates the position of the individual within society and the impact of society on the individual. In Bediuzzaman's text, the man who takes the name establishes a connection with society by entering into the protection of a community figure like the tribal chief. Conversely, the man who refuses to take the name declines to be a part of society, leading to his isolation and predicament.
- Illusion and Reality: Existentialists define reality as a perspective shaped by an individual's personal experiences. In Bediuzzaman's text, the power of the word “Bismillah” and its function as a bridge that fuses man's impotence (insufficiency) and poverty with Allah's infinite power and mercy are articulated. In other words, reality here is shaped by the individual's direct experience and, specifically, the realization of their own shortcomings and Allah's supreme power.
To put it in more concrete terms; existentialists believe that the meaning of our reality is derived not from an external or 'objective' reality, but from our personal experiences. According to Bediuzzaman's perspective, using the phrase “Bismillah” (in the name of Allah) helps individuals recognize their own limitations and simultaneously comprehend Allah's boundless power and mercy. In this way, their reality becomes a journey of understanding their place in the world relative to divine power. As this journey is based on personal experiences and perceptions, it constitutes their reality.
- Freedom and Commitment: Existentialism emphasizes the individual's freedom and its power to determine their own existence. However, in Bediuzzaman's text, this freedom is framed within the commitment to Allah through “Bismillah”. This signifies the individual's ability to shape their life through their will, albeit, this freedom is limited by the commitment to Allah's protection and will.
- Meaninglessness of Existence and Meaning of Existence: Existentialism often focuses on the meaninglessness of existence. However, the significance attributed by Bediuzzaman to the word “Bismillah” bestows meaning upon existence. The individual, by using the word “Bismillah”, connects their existence to Allah's power and mercy. This confers meaning upon existence and removes the sensation of the individual's existence being meaningless.
- Individual's Loneliness and Connection with the Community: Existentialism highlights the existential loneliness of the individual. Yet, in Bediuzzaman's text, the word “Bismillah” mitigates this loneliness by providing a connection point with Allah. This underscores the individual's connection with the community, particularly with a religious community.
- The Cosmos and Human Existence: In existentialism, human existence is often characterized by the uncertainty and meaninglessness of our place in the cosmos. However, in Bediuzzaman's text, the cosmos and the natural world are seen as a realm where the expression “Bismillah” is materialized. Every plant, tree, and herb acts in the name of Allah, and everything obeys Him. This represents the notion that the cosmos and the natural world give meaning to our existence and bring us closer to Allah.
- Resistance of Existence: In existentialism, the hardships and troubles of life are typically regarded as a fundamental feature of existence. However, in Bediuzzaman's text, these hardships and troubles are viewed as obstacles that can be resisted and overcome in the name of Allah. Bediuzzaman describes a world where plants' roots penetrate stones, and heat-resistant leaves continue to live. This brings forth the idea of resistance of existence and the struggle for survival; yet, it is believed that this resistance carries a meaning and purpose - to act in the name of Allah.
- Responsibility and Moral Action: Existentialism emphasizes the responsibility of our moral actions. In Bediuzzaman's text, this responsibility is expressed as acting in the name of Allah. Individuals must act in Allah's name - this implies that they should give and receive in the name of Allah. This highlights the responsibility of our moral actions and the ethical norms required by a meaningful life.
- The Meaning of Existence: Existentialism assesses the meaning of existence through individual freedom and authenticity. In Said Nursi's text, the source of meaning is expressed as the connection to Allah and acting in His name. The 'price' Allah demands in return for His gifts is a spiritual connection expressed through remembrance, gratitude, and thought. This suggests that the meaning of existence is found not so much in individual freedom and authenticity, but rather in a profound relationship established with a higher entity.
- Obligations of Existence: In existentialism, emphasis is placed on the responsibility of individuals' actions. In Bediuzzaman's text, the responsibility of individuals' actions is expressed as giving, receiving, starting, and performing in the name of Allah. This demonstrates that individuals' actions possess a moral dimension and that these actions have universal meaning and value.
- Freedom and Responsibility: Existentialism stresses that freedom goes hand in hand with responsibility. In Bediuzzaman's text, this freedom and responsibility are expressed as acting in the name of Allah. This indicates that our actions and decisions are meaningful not only in an individual sense but also in a spiritual context.
The masterpiece titled “The First Word” addresses significant themes of existentialism while simultaneously offering a synthesis of religious beliefs. Themes such as the meaning and priority of existence, personal responsibility, meaningful life, and the individual's place in society are prevalent in the text. These themes, in Bediuzzaman's text, merge with Islamic beliefs and values, presenting an Islamic perspective to existential thought.
Bediuzzaman's work, “The First Word,” reevaluates the meaning of existence and the place of the human through the concept of a connection towards Allah and acting in His name. This assessment enables a broader understanding of the individual's actions and existence, contrary to existentialism, which typically focuses on individual freedom and authenticity.
In this regard, Bediuzzaman's text presents an Islamic interpretation of existential philosophy. At the same time, it suggests ways to overcome the fundamental challenges of our existence and imbue our lives with meaning. The themes prominent in the text and paralleling existential thoughts revisit the meaning and obligations of existence through the concept of connection to Allah and acting in His name. This allows for a broader understanding of existence, contrary to existential philosophy's typical focus on individual freedom and authenticity.
[1] Temâ: Felsefede “temâ” kavramı, bir felsefî metnin veya tartışmanın ana konusunu veya ilgi alanını ifâde eder. Bir temâ, felsefenin temel sorularından birine veya daha fazlasına cevâp arayan veya felsefî bir problemi çözmeye çalışan bir fikir veya argüman olabilir. Örneğin, varoluşçuluk felsefesinin temâlarından biri insanın özgürlüğü ve sorumluluğudur. Felsefî temâlar genellikle soyut ve genel olmakla birlikte, somut ve özel örneklerle desteklenebilir veya eleştirilebilir.
Theme: In philosophy, the concept of “theme” denotes the main subject or area of interest in a philosophical text or debate. A theme could be an idea or argument that seeks to answer one or more of the fundamental questions of philosophy or attempts to resolve a philosophical problem. For instance, one of the themes of existentialist philosophy is human freedom and responsibility. Although philosophical themes are typically abstract and general, they can be supported or criticized through concrete and specific examples.
[2] Kendi Anlamını Arayan Birey İmgesi: Egzistansiyalizmin kendi anlamını arayan birey imgesi, insanın özgür ve sorumlu bir varlık olarak kendi hayatını şekillendirmesi gerektiği fikrine dayanır. Bu görüşe göre, insanın doğuştan gelen bir özü veya ilâhî bir plânı yoktur. İnsan, kendi seçimleri ve eylemleriyle kendi özünü şekillendirir. Bu da (yine bu görüşe göre) insanın anlamsız ve saçma bir dünyâda kendi anlamını bulmak zorunda olduğu anlamına gelir. Egzistansiyalizmin birey imgesi, insanın kendini tanıması ve kendine sadık kalması gerektiğini vurgular.
Image of the Individual in Search of Meaning: The existentialist image of the individual in search of meaning is based on the idea that a human, as a free and responsible entity, must shape their own life. According to this view, there is no inherent essence or divine plan that a human is born with. A human shape their own essence through their choices and actions. This, in turn, implies (according to this view) that humans are obliged to find their own meaning in a world that is, in itself, meaningless and absurd. The existentialist image of the individual emphasizes the need for self-recognition and authenticity.
[3] İmge: Felsefede “imge” kavramı, zihinde oluşan ve gerçekliğe karşılık gelen ya da gelmeyen tasarımları ifâde eder. İmge, duyularla algılanan nesnelerin zihindeki izlerinden veya hayal gücüyle oluşturulan nesnelerden meydana gelir. İmge, felsefenin farklı alanlarında farklı şekillerde ele alınmıştır. Örneğin, epistemolojide imge, bilginin kaynağı ve doğruluğu açısından tartışılmıştır. Estetikte imge, sanat eserlerinin üretimi ve değerlendirilmesi açısından önemli bir rol üstlenmiştir. Metafizikte imge, varlık ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorgulamak için kullanılmıştır.
Image: The concept of “image” in philosophy refers to the representations formed in the mind, which may or may not correspond to reality. An image is created from the impressions of objects perceived by the senses or from objects conjured by the imagination. The concept of image has been approached in different ways across various fields of philosophy. For example, in epistemology, the image has been debated in terms of the source and validity of knowledge. In aesthetics, the image has played a significant role in the production and evaluation of works of art. In metaphysics, the image has been used to question the relationship between existence and reality.
[4] Betimlemek: Felsefede “betimlemek” terimi, bir şeyin nasıl olduğunu veya nasıl göründüğünü açıklamak anlamına gelir. Betimleme, bir nesnenin, bir olayın, bir durumun veya bir kavramın özelliklerini, niteliklerini veya ilişkilerini tanımlamak için kullanılan bir yöntemdir. Betimleme, felsefî sorulara cevâp ararken veya felsefî argümanlar geliştirirken önemli bir araçtır. Betimleme, felsefede hem analitik hem de sentetik olarak yapılabilir. Analitik betimleme, bir şeyin ne olduğunu veya ne anlama geldiğini ortaya çıkarmak için mantıksal çözümleme yapmaktır. Sentetik betimleme ise, bir şeyin nasıl olduğunu veya nasıl olabileceğini göstermek için yenilikçi düşünce kullanmaktır.
Description: In philosophy, the term “description” signifies the act of articulating how something is or appears to be. Description is a method used to delineate the characteristics, qualities, or relations of an object, event, situation, or concept. As a significant tool employed when seeking answers to philosophical questions or developing philosophical arguments, description in philosophy can be both analytic and synthetic. Analytic description involves logical analysis to reveal what something is or what it signifies. Synthetic description, on the other hand, utilizes innovative thought to demonstrate how something is or how it might be.
[5] Metafor: Metafor, bir kavramı veya nesneyi başka bir kavram veya nesne ile karşılaştırarak anlatma sanatıdır. Metaforlar, felsefede soyut veya karmaşık düşünceleri somut veya basit örneklerle açıklamak için kullanılır. Örneğin, Platon'un mağara metaforu, insanların gerçekliği nasıl algıladıklarını göstermek için bir mağara içinde yaşayan insanları anlatır. Metaforlar, felsefede yeni bakış açıları sunmak ve zihni zenginleştirmek için önemli bir araçtır.
Metaphor: A metaphor is the art of expressing a concept or object by comparing it with another concept or object. In philosophy, metaphors are used to elucidate abstract or complex thoughts with concrete or straightforward examples. For instance, Plato's allegory of the cave describes people living in a cave to illustrate how humans perceive reality. Metaphors are a significant tool in philosophy for offering new perspectives and enriching the mind.
Subjective: In philosophy, the term “subjective” implies that something depends on individual perspective or judgement. Things that are subjective relate more to a person's feelings, thoughts, or beliefs rather than the objective attributes of reality. For example, the statement “This film is very good” is subjective as it reflects the personal taste of the viewer. Subjective matters can be perceived or evaluated differently by different individuals.
[6] Kozmos: Felsefede “Kozmos” terimi, evrenin düzenli ve uyumlu bir bütün olarak algılanması anlamına gelir. Kozmos, Yunanca “düzen” veya “güzellik” sözcüğünden türemiştir ve antik Yunan filozofları tarafından evrenin rasyonel bir ilkeye göre düzenlendiğini ifâde etmek için kullanılmıştır. Kozmos kavramı, farklı felsefî sistemlerde ve kültürlerde değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bazıları kozmosu doğal bir gerçeklik olarak görürken, bazıları onu metafizik veya dinî bir gerçeklik olarak ele almıştır. Kozmosun kökeni, yapısı, işleyişi ve amacı da felsefenin önemli sorularından olmuştur.
Cosmos: In philosophy, the term “Cosmos” refers to the perception of the universe as a harmonious and orderly whole. Derived from the Greek word for “order” or “beauty”, it has been used by ancient Greek philosophers to express the notion that the universe is ordered according to a rational principle. The concept of the Cosmos has been interpreted differently across various philosophical systems and cultures. While some consider the Cosmos as a natural reality, others have approached it as a metaphysical or religious reality. The origin, structure, functioning, and purpose of the Cosmos have also been among the significant questions of philosophy.
[7] Karakterize etmek: Bir kişi veya nesnenin özelliklerini tanımlamak veya belirtmek anlamına gelir. Örneğin, bir yazar bir romanın kahramanını karakterize ederken, onun fiziksel görünüşü, kişiliği, davranışları ve motivasyonları hakkında bilgi verir. Karakterize etmek, bir analiz veya yorum yaparken de kullanılabilir. Örneğin, bir tarihçi bir dönemi karakterize ederken, o dönemin önemli olaylarını, eğilimlerini ve etkilerini açıklar.
Characterize: This entails defining or indicating the attributes of a person or object. For instance, when an author characterizes the protagonist of a novel, they provide information about their physical appearance, personality, behaviors, and motivations. Characterization can also be used during an analysis or interpretation. For example, a historian, in characterizing an era, elucidates its significant events, trends, and influences.
[8] Otantik: Genel olarak, otantik olmak, kendini gerçekleştirmek, kendi değerlerine ve ideallerine uygun yaşamak, başkalarının beklentilerinden bağımsız olmak anlamına gelir. Otantiklik kavramı, varoluşçu felsefenin önemli bir parçasıdır. Varoluşçulara göre, insanlar özgür ve sorumlu varlıklardır ve kendi hayatlarının anlamını biçimlendirirler. Otantik olmak, bu özgürlüğü ve sorumluluğu kabul etmek ve kendi seçimlerinin sonuçlarına katlanmaktır.
Authentic: Broadly, being authentic signifies self-actualization, living in accordance with one's values and ideals, and independence from the expectations of others. The concept of authenticity is a key component of existential philosophy. According to existentialists, humans are free and responsible beings who shape the meaning of their own lives. Being authentic means accepting this freedom and responsibility and bearing the consequences of one's choices.
[9] Spiritüel: Felsefede “spiritüel” terimi, insanın ruhsal veya mânevî yönüne işâret eder. Spiritüel bir kişi, maddi dünyânın ötesinde bir gerçeklik olduğuna ve bu gerçekliğe ulaşmak için çaba gösteren bir kişidir. Spiritüel felsefe, insanın varoluş amacını, özgürlüğünü ve mutluluğunu araştıran bir felsefe dalıdır. Spiritüel felsefenin temel soruları şunlardır: İnsan kimdir? İnsan neden vardır? İnsan nasıl yaşamalıdır?
Spiritual: In philosophy, the term “spiritual” refers to the spiritual or metaphysical aspect of a person. A spiritual person is one who believes in a reality beyond the material world and strives to reach this reality. Spiritual philosophy is a branch of philosophy that explores the purpose of human existence, freedom, and happiness. The fundamental questions of spiritual philosophy include: Who is a human? Why does a human exist? How should a human live?
[10] Evrensel: Evrensel kelimesi, Fransızca “üniversal” kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Evrensel, evrenle ilgili olan, bütün insanlığı ilgilendiren, dünya ölçüsünde veya dünya çapında olan şey anlamına gelir . Örneğin, evrensel insan hakları, evrensel kültür, evrensel bilim gibi kavramlar vardır. Evrensel, aynı zamanda felsefede birbirinden ayrı özellikler taşıyan şeylerin paylaştığı ortak özelliği dile getiren bir kavramdır. Örneğin, tekerlek, yemek tabağı ve halka birbirinden ayrı özellikteki nesnelerdir ama hepsi de yuvarlak şekline sahiptir. Bu durumda yuvarlaklık evrenseldir.
Universal: The term “universal” has been adopted into Turkish from the French word “universal”. Universal pertains to the universe, concerns all of humanity, and signifies anything that is of a global scale or scope. For instance, concepts such as universal human rights, universal culture, and universal science exist. In philosophy, the term “universal” also designates a shared characteristic that objects possessing distinct properties have in common. For example, a wheel, a dinner plate, and a hoop are objects with differing features, but they all possess a round shape. In this context, roundness is universal.
[11] Perspektif: Felsefede “perspektif” kavramı, bir konuyu veya olayı farklı açılardan değerlendirmek anlamına gelir. Perspektif, gerçeği yansıtmak yerine, gerçeğe bakışımızı şekillendiren bir araçtır. Farklı perspektifler, farklı yorumlar ve anlamlar üretir. Bu nedenle, felsefede perspektifin önemi büyüktür. Perspektif, felsefenin temel sorularından biri olan “Nasıl bilmeliyiz?” sorusuna cevâp aramamızı sağlar.
Perspective: The concept of “perspective” in philosophy signifies evaluating a topic or event from different angles. Perspective is a tool that shapes our view of reality rather than reflecting it. Different perspectives yield different interpretations and meanings. Therefore, the significance of perspective in philosophy is substantial. Perspective aids us in seeking answers to one of the fundamental questions in philosophy: “How should we know?”