Birinci Söz'ün Derinlemesine Analizi: Bismillâh'ın Evrensel Mesajı ve Bedîüzzamân’ın Popüler Bilimle Kesişim Noktası-2

Salahattin ALTUNDAĞ

“Sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikâti nefsimle berâber dinle.”

* “Sekiz hikâyecikler”

Bedîüzzamân Said Nûrsî'nin eşsiz yaklaşımı, hikâyelerin evrensel gücünü kullanarak dinî ve ahlâkî öğretilerin kalplere ulaştırılmasında bir kilometre taşıdır. Onun bu özgün yöntemi, karmaşık kavramları sadeleştirip daha erişilebilir kılmada bir devrim niteliğindedir.

Hikâyelerin sâdece anlatılanları değil, aynı zamânda tüm insanlığın ortak paydasında yatan evrensel gerçekleri yansıttığı bilinmektedir. Bu yönüyle hikâye, kültürlerin, dillerin ve coğrafyanın ötesinde, her insana hitap edebilir. Bedîüzzamân, "sekiz hikâyecik" aracılığıyla, bu evrensel dilin gücünden yararlanarak insan ruhuna dokunan dersler sunar.

Hikâyelerin sâdece anlatılanları değil, aynı zamânda tüm insanlığın ortak paydasında yatan evrensel gerçekleri yansıttığı bilinmektedir. Bu yönüyle hikâye, kültürlerin, dillerin ve coğrafyanın ötesinde, her insana hitap edebilir. Bedîüzzamân Said Nûrsî, "sekiz hikâyecik" aracılığıyla, bu evrensel dilin gücünden yararlanarak insan ruhuna dokunan dersler sunar.

Hikâyelerle öğrenme, öğrenilen bilginin zihinde kalıcı olmasını sağlar. Bilgileri hikâyeler aracılığıyla aktarmak, özellikle karmaşık ve soyut kavramları somutlaştırmak için oldukça etkilidir. Bilimin, târihin ya da felsefenin zorlayıcı kavramları bile bir hikâye içerisinde anlatıldığında daha kolay anlaşılır ve hatırlanır hâle gelir.

Bedîüzzamân'ın "sekiz hikâyecik" yaklaşımı, dinî ve ahlâkî öğretileri bu evrensel dilde sunarak, her yaştan ve her kökenden insanın bu öğretileri içselleştirmesini sağlar. Bu hikâyelerin içerdiği mesajlar, dinleyicinin kendi yaşamındaki deneyimlere, düşüncelere ve duygulara yansıtılarak, bireyin bu öğretileri kendi hayâtına nasıl uygulayabileceği konusunda bir kılavuz sunar.

Bedîüzzamân, hikâyeciklerle dinî öğretilerin yanı sıra hayâtın karmaşıklığını, insanın iç dünyâsının derinliklerini ve mânevî değerlerin önemini de vurgular. Bu hikâyeler, insanın ruhsal gelişimine, kendini keşfetmesine ve yaşamın anlamını bulmasına katkıda bulunan eşsiz rehberlerdir.

Bedîüzzamân’ın sekiz hikâyecik yaklaşımı, öğretmenin ve öğrenmenin evrensel bir yöntemini sergiler. İster bilimsel bir gerçeği ister ahlâkî bir değeri, isterse de yaşamın karmaşıklığını anlatıyor olsun, hikâyenin gücü, her zamân bilgiyi daha anlamlı, kalıcı ve etkili bir şekilde sunmanın anahtarıdır.

Bedîüzzamân Said Nûrsî'nin hikâyeler aracılığıyla nasihât verme yaklaşımı, oldukça derin bir pedagojik (eğitsel) ve iletişimsel anlam taşır. Hem pedagojik hem de iletişimsel açıdan hikâyelerin gücünü değerlendirelim:

a. Pedagojik (Eğitsel) Açıdan Hikâyelerin Gücü: Eğitimde, hikâyeler karmaşık fikirleri somutlaştırarak daha anlaşılır kılar. Öğrencilere veya dinleyenlere hikâyeler aracılığıyla verilen bilgiler, soyut kavramları daha somut daha yaşanabilir hâle getirir. Bu, bireyin bilgiyi içselleştirmesini ve kalıcı bir şekilde öğrenmesini kolaylaştırır. Bedîüzzamân'ın bu yaklaşımı, öğrenme sürecini en iyi hâle getirmeyi (optimize etmeyi) ve dinî kavramları daha erişilebilir kılmayı amaçlar.

b.İletişimsel Açıdan Hikâyelerin Gücü: İnsanlar, târih boyunca bilgiyi hikâyeler aracılığıyla aktarmışlardır. Hikâyeler, duygusal bir bağlantı oluşturarak dinleyenlerin ilgisini çeker. Bu bağlantı, bilginin sâdece akıl düzeyinde değil, aynı zamânda kalp düzeyinde de anlaşılmasını sağlar. Bedîüzzamân, dinleyicisinin kalbine hitap ederek, mesajının daha etkili olmasını sağlamayı amaçlar.

c.Popüler Bilimle Karşılaştırma: Popüler bilim, karmaşık bilimsel kavramları ve bulguları genel halka açık ve anlaşılır bir dilde sunmayı amaçlar. Bu alanda da hikâyelerin gücünden yararlanılır. Bir bilim insanının yaşam öyküsü veya bir bilimsel keşfin arkasındaki hikâye, genel okuyucuya karmaşık bilimsel kavramları anlamada yardımcı olabilir.

Bedîüzzamân'ın yaklaşımı ile popüler bilimin hikâye kullanma yöntemi (stratejisi) arasında benzerlikler bulunmaktadır. Her iki yaklaşım da soyut ve karmaşık kavramları somutlaştırmayı ve geniş bir kitleye ulaşmayı amaçlar. Ancak, Bedîüzzamân'ın yaklaşımı daha çok mânevî ve ahlâkî öğretileri iletmeye yöneliktir, popüler bilim ise bilimsel kavramları ve gerçekleri iletmeye yöneliktir.

Sonuç olarak, Bedîüzzamân'ın hikâye aracılığıyla nasihât verme yöntemi, bilgi aktarımında ve öğrenme sürecinde oldukça etkilidir. Bu yöntem, popüler bilimde de görülen bir taktik (strateji) olan hikâye anlatıcılığına benzer bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Her iki yaklaşım da karmaşık kavramları daha anlaşılır ve erişilebilir kılmak için hikâyelerin evrensel dilinden yararlanır. Ancak Bedîüzzamân'ın yaklaşımı, bu alandaki özgünlüğü ve derinliğiyle öne çıkar, bu da onun çalışmalarının değerini ve önemini bir kez daha vurgular.

“HikâyeCİK”

Bedîüzzamân Said Nûrsî'nin "hikâyecik" terimini kullanmasındaki hikmet ve özgüllüğü anlamak için dilin ince ayrıntılarına (nüanslarına) ve Bedîüzzamân'ın öğreti tarzına dikkât etmek gerekmektedir.

a.Dilin İnce Ayrıntıları ve Küçültme: Türkçede "-cik" veya "-cek" ekleri, bir şeyi küçültmek ya da sevgiyle, şefkatle, yakınlıkla bahsetmek amacıyla kullanılır. Bu ekler, bir şeyi daha samîmî, daha sevgi dolu ya da daha sâde bir şekilde ifâde etmek için eklenir. "Hikâyecik" kelimesi, hikâyelerin kısa, öz ve sâde bir şekilde sunulduğunu belirtmek için kullanılmış olabilir.

b.Öğreti Tarzı ve Sâdelik: Bedîüzzamân, Risâle-i Nûr Külliyâtında karmaşık felsefî ve teolojik[1] meseleleri sâde bir dille ifâde etmeye özen göstermiştir. "Hikâyecik" terimi, bu sâdeleştirme ve özleştirme yaklaşımını yansıtır. Yani, Bedîüzzamân, dinleyici veya okuyucuya derin hakikâtleri kısa ve öz bir şekilde sunma amacındadır.

c.Alçakgönüllülük ve Tevâzû: "Hikâyecik" kelimesi, Bedîüzzamân'ın alçakgönüllülüğünü ve tevâzûsunu yansıtır. Böyle derin konularda bilgi verirken bile, bilgisini ve öğretisini "mütevâzı bir şekilde" okuyucuya veya dinleyiciye sunma, onun alçakgönüllü öğreti tarzını yansıtır.

d.Hikâyenin Amacı: Bir hikâyenin uzunluğu veya karmaşıklığı değil, içinde taşıdığı mesajın derinliği önemlidir. "Hikâyecik" terimi, bu hikâyelerin kısa olabileceğini ancak içinde derin hakikâtleri barındırdığını vurgular.

Bedîüzzamân Said Nûrsî'nin "hikâyecik" terimini kullanması, onun dilin ince ayrıntılarına hâkimiyetini, öğreti tarzındaki sâdeleştirme ve özleştirme yaklaşımını, alçakgönüllülüğünü ve hikâyelerin amacına olan vurgusunu yansıtmaktadır. Bu tercih, okuyucuların veya dinleyicilerin hikâyelere olan yaklaşımlarını ve bu hikâyelerden alacakları dersleri etkiler.

Bedîüzzamân Said Nûrsî'nin 'hikâyecik' kelimesini kullanması, onun dildeki ince hassâsiyetini ve kelimeleri ne kadar özenle seçtiğini gösteriyor. Bu da onun yazılarına yaklaşırken bu derin anlamı fark ederek, daha dikkâtli, özenli ve tefekkür odaklı bir okuma yapmamız gerektiğini bize hatırlatıyor.

Risâle-i Nûr Külliyâtı, dilinin derinliği ve içerdiği konuların genişliği ile bilinir. Bedîüzzamân, kelimeleri öyle bir kullanır ki, bâzen bir cümlede ya da bir paragrafta saatlerce tefekkür edebilir ve o cümledeki ya da paragraftaki derin mânâyı kavramak için defâlarca okuma yapabiliriz.

Bu, sâdece bir dil meselesi değil, aynı zamânda bir öğreti tarzı meselesidir. Bedîüzzamân, okuyucusuna sâdece bilgi vermekle kalmaz, aynı zamânda onları derin düşünceye ve tefekküre teşvîk eder. Bu nedenle, Risâle-i Nûr Külliyâtı'nı okurken, yüzeydeki anlamın ötesine geçmek ve her bir kelimenin, cümlenin ve paragrafın derinliğini kavramak için dikkâtli ve özenli olmak esâstır.

Bu tür bir okuma, sâdece bilgi kazanmakla kalmaz, aynı zamânda bireyin içsel bir dönüşüm ve derinleşme yaşamasına da yardımcı olur. Bu nedenle, Bedîüzzamân'ın eserlerini okurken bu derinliği ve özeni göz önünde bulundurarak, onun kelimeleri arasındaki hikmeti ve mânâyı keşfetmek büyük önem taşır.

Risâle-i Nûr’un “Târihçe-i Hayât” adlı eserinde Bedîüzzamân tanıtılırken şu ifâde çok dikkât çekicidir:

“Üstâd, bu yüksek iktisadçılık kudretini sırf yemek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil; bilâkis fikir, zihin, istidâd, kabiliyet, vakit, zamân, nefis ve nefes gibi mânevî ve mücerred kıymetlerin isrâf ve heder edilmemesi ile ölçen bir dâhîdir.”[2]

Bir bireyin hayâttaki varoluşsal derinliği, sâdece dışsal pratiklerle değil, içsel tutum ve yaklaşımlarla da belirlenir. Bedîüzzamân, hayâtın her alanında 'isrâf'ın sâdece maddî değil, aynı zamânda mânevî bir yönü olduğunu bizlere gösteriyor. “Yemek, içmek, giymek” gibi fiziksel ihtiyâçların ötesinde, “fikir, zihin, istidâd, kabiliyet, vakit, zamân, nefis ve nefes” gibi mânevî varlıkların değerini ve onların da kaybedilmemesi gerektiğini vurguluyor. Bedîüzzamân'ın bu eşsiz bakış açısı, onun sâdece fiziksel değil, aynı zamânda mânevî dünyâda da bir isrâf karşıtı olduğunu belirtiyor.

DÜŞÜNÜN, BU KADAR HASSÂS BİR BİREY, HAYÂTININ MERKEZİNE ALDIĞI, ADANMIŞLIKLA YAZDIĞI RİSÂLE-İ NÛR KÜLLİYÂTI'NDA TEK BİR KELİMEYİ BİLE İSRÂF EDER Mİ? Onun bu şâheserleri, sâdece bir bilgi kaynağı değil, aynı zamânda bir yaşam rehberi olarak kabul edilmelidir. Risâle-i Nûr'u okurken, Bedîüzzamân'ın bu hassâsiyetini göz önünde bulundurarak, her bir kelimenin, her bir cümlenin arkasındaki derin anlamı kavramaya çalışmalıyız. Bu, sâdece bir okuma pratiği değil, aynı zamânda kalbimizle, zihnimizle ve ruhumuzla bir bağ kurma pratiğidir. Bu bağlamda, Risâle-i Nûr Külliyâtı'na yaklaşırken bu derinliği ve içtenliği hissetmek, onun kelimelerinin arkasındaki sarsılmaz hakikâti keşfetmek için bir anahtar olabilir.

Bedîüzzamân'ın bu derin içgörüsü ve hayâta dâir tavrı, popüler bilim açısından ele alındığında, bilimsel düşünce tarzının ötesinde bir insanın iç dünyâsını ve mânevîyatını nasıl ele alabileceğini gösterir. İşte bu bakış açısıyla popüler bilimle Bedîüzzamân'ın yaklaşımı arasındaki karşılaştırmayı yapalım:

a.Derinlemesine Anlama ve Özümseme: Popüler bilim, genellikle karmaşık bilimsel kavramları geniş bir kitleye açıklamak için basit ve anlaşılır bir dil kullanır. Ancak bu süreçte bâzen detaylar yitirilebilir. Bedîüzzamân'ın yaklaşımı ise, kelimelerdeki her bir detayın ve derinliğin kavranması üzerine kuruludur. O, sâdece yüzeyde değil, derinlemesine bir anlama ve özümseme peşindedir.

b.Bütüncül Bakış: Popüler bilim, genellikle belirli bir konuya veya bulguya odaklanırken, Bedîüzzamân hayâtın bütün yönleriyle, maddî ve mânevî, bir bütün olarak ele alınması gerektiğini vurgular. Bu, hayâtın sâdece fiziksel yönleriyle değil, aynı zamânda duygusal, zihinsel ve mânevî yönleriyle de ele alınmasını gerektirir.

c.Değerler ve Etik: Popüler bilimde, bilimsel keşiflerin ve ilerlemenin etik ve değer boyutları sıkça göz ardı edilir. Bedîüzzamân'ın yaklaşımı ise, bireyin sâdece bilgisiyle değil, aynı zamânda değerleri, etiği ve ahlâkî duruşuyla da tanınması gerektiğini savunur.

Sonuç:

Bedîüzzamân'ın bu yönü, popüler bilimin sunduğu yaklaşımdan farklı olarak, hayâtın sâdece bilimsel ve fiziksel yönlerine değil, aynı zamânda mânevî ve etik yönlerine de odaklanmamız gerektiğini hatırlatır. Sâdece bilgiye sahip olmanın ötesinde, bilginin nasıl kullanılacağı, hangi değerlerle hareket edileceği ve bu bilgiyle nasıl bir yaşam kurulacağı üzerine derinlemesine düşünmemizi teşvîk eder.

Aynı zamanda, Bedîüzzamân'ın "hikâyecik" terimi üzerinden yaptığı tercih, onun dilin ince ayrıntılarına, öğreti tarzına ve hikâyelerin amacına dâir derin anlayışını yansıtır. Bu tercih, onun eserlerinde sâdece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda bireysel bir dönüşüm ve derinleşme teşvîki olduğunu gösterir.

Onun yazılarına yaklaşırken bu derinlik ve özen hem bilimsel hem de mânevî bir perspektiften daha derinlemesine bir kavrayış gerektirdiğini bize hatırlatır. Son olarak, Bedîüzzamân'ın bu eşsiz yaklaşımı, sâdece bilginin değeriyle değil, aynı zamanda bilgiyi nasıl sunacağımız, değerlendireceğimiz ve yaşayacağımızla ilgili derin bir perspektif sunar.

* "Birkaç hakikâti nefsimle berâber dinle"

Bedîüzzamân'ın "birkaç hakikâti nefsimle berâber dinle" ifâdesi ve yine kendisine âit "nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez"[3] düşüncesi bir arada düşünüldüğünde, kendine yönelik öğrenme ve kişisel gelişim ile topluma faydalı olma arasındaki ilişkiyi görebiliriz. Bu ilişki popüler bilim bağlamında da geçerlidir.

"Nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez" düşüncesi, öncelikle bireyin kendi bilgisini ve anlayışını artırma, hatalarından öğrenme ve kendini düzeltme sürecini vurgular. Kendi bilgisini ve anlayışını geliştirmeden, bir bireyin başkalarını aydınlatması veya eğitmesi zordur. Bilimde, bu, bir bilim insanının öncelikle kendi anlayışını ve bilgisini genişletmesi ve sürekli yeni bilgiler öğrenmesi gerektiği anlamına gelir. Bilim, sürekli değişen ve gelişen bir disiplindir ve bilim insanları bu sürece ayak uydurmak zorundadır. Kendi bilgisini sürekli güncelleyen ve geliştiren bir bilim insanı, daha etkili bir eğitimci ve bilim iletişimcisi olabilir.

"Birkaç hakikâti nefsimle berâber dinle" ifâdesi, Bedîüzzamân'ın hem kendi anlayışını paylaşma hem de bu anlayışı genişletme niyetini gösterir. Bu, popüler bilim iletişimcilerinin ve eğitimcilerin de çoğu zamân yaptığı bir şeydir. Bilim iletişimcileri ve eğitimciler, karmaşık bilimsel konuları geniş bir kitleye anlaşılır hâle getirmek için çalışırken, aynı zamânda kendi bilgi ve anlayışlarını da genişletirler. Kendi "hakikâtlerini" dinleyicileriyle paylaşırken, aynı zamânda yeni perspektifler kazanır ve kendi anlayışlarını genişletirler.

Nitekim bu bağlamda, "Birkaç hakikâti nefsimle berâber dinle" ifâdesinden hemen sonra “Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim” ifâdesiyle, öğrenmenin ve anlamlandırmanın sürekli bir süreç olduğunu vurgular. Bedîüzzamân, daha önce incelediği ayetleri tekrar ele alarak, derinleşen bir anlayışa ve kavrayışa ulaşmaya çalışır. Bu, onun bilgiye olan yaklaşımının dinamik ve evrimsel olduğunu gösterir. Öğrendikleri üzerinde tekrar tekrar düşünmek, farklı zaman dilimlerinde aynı konuyu yeniden değerlendirmek, onun kendi anlayışını genişletme ve zenginleştirme yöntemidir.

Bu sürekli öğrenme ve derinlemesine düşünme, popüler bilim iletişimcilerinin de sıkça başvurduğu bir yaklaşımdır. Bilim iletişimcileri ve eğitimciler, bilgiyi geniş kitlelere sunarken, bu bilgiye dair kendi anlayışlarını da sürekli olarak yeniden değerlendirir ve genişletirler. Bedîüzzamân'ın bu yaklaşımı, onun sadece bir öğretmen değil, aynı zamanda ömür boyu öğrenen bir öğrenci olduğunu gösterir. Bu durum, bilgiye olan derin saygısını ve öğrenmenin kutsiyetini yansıtmaktadır.

Bedîüzzamân Said Nûrsî'nin "Birkaç hakikâti nefsimle berâber dinle" ifâdesi, öz-yansıma ve öğrenmenin sürekli bir süreç olduğuna dair derin bir anlayışı yansıtır. Bu ifade, sadece kendi iç dünyasına dönük bir sorgulama değil, aynı zamanda o bilgi ve anlayışın başkalarıyla paylaşılmasının önemini de vurgular. Tıpkı bilim iletişimcilerinin ve eğitimcilerin karmaşık konuları sadeleştirerek geniş kitlelere ulaştırma gayreti gibi, Bedîüzzamân da öğretileriyle insanların kalplerine ve zihinlerine dokunma amacındadır.

Sonuç olarak, Bedîüzzamân'ın bu ifâdeleri, popüler bilimdeki sürekli öğrenme ve bilgi paylaşma süreçlerini yansıtır. Bilim insanları ve iletişimcileri, sürekli kendi anlayışlarını geliştirirken, aynı zamânda bu bilgiyi geniş bir kitleyle paylaşmayı hedeflerler. Bu, Bedîüzzamân'ın ifâdelerinin popüler bilim açısından anlamlı bir analizini sağlar.

[1] "Teolojij" kelimesi, Yunanca "theos" (ilâh) ve "logos" (söz, bilim) kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Teolojij, ilâh veya ilâhlarla ilgili inanç, düşünce ve pratikleri sistematik bir şekilde inceleyen bir bilim dalıdır. Teolojij, farklı dinlerin, mezheplerin ve akımların ilâh anlayışlarını, kutsal metinlerini, ibâdet şekillerini, ahlâk kurallarını ve târihsel gelişimlerini karşılaştırmalı olarak ele alır. Teolojijin amacı, ilâhî gerçekliğin doğasını, kaynağını ve anlamını araştırmak ve açıklamaktır.

Felsefede "Teolojij" terimi, yaratıcının varlığı, doğası ve ilişkileri ile ilgili felsefî inceleme anlamına gelir. Teolojij, din felsefesi ile yakından ilgilidir, ancak din felsefesi daha çok dinin rasyonel temellerini ve eleştirilerini araştırırken, teolojij daha çok belirli bir dinin kendi içindeki tutarlılığını ve anlamını araştırır.

[2] Târihçe -i Hayât-14 (Önsözün İktisadçılığı bölümünün “Meselâ ile başlaya paragrafı)

[3] Sözler-269 (Yirmi Birinci - Söz Birinci Makam - İkâzlara geçmeden önce)

Yazının Arapçası için tıklayınız
Yazının Almancası için tıklayınız
Yazının Fransızcası için tıklayınız
Yazının İngilizcesi için tıklayınız

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (19)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.