Seçim atmosferinin getirdiği gerginlik ve rekâbet, bâzen siyâsîlerin ağızlarından düşüncesizce çıkan sözlerle toplumu derînden sarsabilmektedir. Siyâsî tartışmaların kızıştığı bu dönemlerde, târihî ve mânevî değerleri büyük olan şahsîyetlere yönelik haksız ve yersiz ithâmlar, toplumsal hassasiyetlerin yükselmesine neden olabilmektedir.
Geçtiğimiz günlerde yapılan bir mitingde, siyâsî bir figürün, dünyâca büyük bir mânevî değer taşıyan Bedîüzzamân Said Nûrsî Hazretleri hakkında sarf ettiği kesinlikle kabûl edilemez ifâdeleri, toplumun geniş kesimlerinde büyük bir rahatsızlık ve tepki meydana getirmiştir. Birkaç oy kazanmak ya da siyâsî bir avantaj elde etmek uğruna, böylesine derîn bir karaktere ve zengin bir mîrâsa sâhip mânevî lîder bir kişiliği “hâin” olarak nitelendirmeğe çalışmak, siyâsî ve toplumsal sorumluluğun ciddi bir ihlâlidir; dahası, topluma bir ihânettir.
Bedîüzzamân Said Nûrsî, yaşamını ilim ve mânevîyât uğrunda adamış, derîn İslâmî bilgi birikimi ve topluma hizmet etmeye yönelik faaliyetleriyle tanınan bir dinî lîder ve düşünürdür. Onun hayâtı, eserleri ve insânlığa olan katkıları, sâdece İslâm dünyâsı için değil, tüm insânlık için önemli bir mîrâs teşkîl etmektedir. Bu yüzden, Said Nûrsî'ye yöneltilmeye çalışılan “hâin” gibi bir ithâm, yaşamı ve katkılarıyla tamâmen çelişen, haksız ve yanlış bir hezeyândır.
Said Nûrsî'nin yaşamı, onun sâdece bir İslâmî düşünür olmadığını, aynı zamânda vatanına ve insânlığa derîn bir bağlılık duyan bir birey olduğunu açıkça gösteriyor. Said Nûrsî'nin hayâtı, eserleri ve düşünceleri, sâdece Türkiye için değil, tüm dünyâ için önemli bir mîrâs teşkîl ediyor. Onun yaşamı, ilme olan tutkusundan, Kur’ân-ı Kerîm'e bağlılığına; derîn merhametinden, Allâh'a olan sınırsız bağlılığına kadar birçok değerli ders içeriyor. Bu nedenle, böylesine yüksek bir kişiliği, siyâsî bir kazanım umûduyla hedef almak, târih karşısında savunulamaz bir gaflet ve dalâlettir.
Böylesine bir atmosferde, Said Nûrsî'nin hayâtının ve eserlerinin doğru anlaşılması ve değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Aşağıdaki 23 maddelik metin, Bedîüzzamân Hazretlerinin bilim ve bilgiye olan tutkusundan, Kur’ân-ı Kerîm'e derîn bağlılığına, merhametinden Allâh'a olan sınırsız bağlılığına kadar hayâtının önemli yönlerini ele alıyor. Bu maddeler, Said Nûrsî'nin sâdece bir mânevî dinî lîder değil, aynı zamânda evrensel değerlere sâhip bir düşünür ve insânlık için bir ışık olduğunu gösteriyor:
- İlim Tutkusu ve Toplumsal Katkı: Beş yaşından itibâren gösterdiği ilim tutkusu ve ömür boyu süren adanmışlığı ile Said Nûrsî, toplumun aydınlanmasına ve ilerlemesine ne denli büyük katkılarda bulunabileceğinin canlı bir örneğidir. İlme bu derecede bağlı bir kişiliğe “hâin” etiketi yapıştırmağa çalışmak, ilim ve bilgiye ihânettir. Bu tür bir suçlama, aslında bilgi ve mânevîyâtın toplum üzerindeki dönüştürücü gücünü küçümseyen ve anlamayan, kör bir görüşün yansımasıdır.
- Kur’ân-ı Kerîm'e Derîn Bağlılık: Yedi yaşında on beş gün gibi kısa bir sürede Kur’ân-ı Kerîm'i ezberleyerek, hayâtını İslâm'ın doğru anlaşılması ve anlatılması yoluna adayan bir kişiye “hâin” etiketi atfetmeğe çalışmak, Kur’ân-ı Kerîm'in derînliklerini ve evrensel mesajını kavrayamamanın bir göstergesidir. Bu durum, sâdece bireysel bir saygısızlık olmakla kalmaz, aynı zamânda Kur’ân-ı Kerîm'in tüm insânlık için taşıdığı değerlere ve öğretilere karşı yapılmış bir ihâneti ifâde eder.
- Derîn Merhamet ve İnsâf: Yedi yaşındayken bile, geceleri kandil ateşine kendilerini atan kelebekleri koruma çabası göstermesi, Said Nûrsî'nin merhametli ve âdil rûhunun açık bir göstergesidir. Bu davranış, Allâh'ın yarattığı her canlıya karşı gösterdiği derîn saygı ve sevginin bir yansımasıdır. Bu tür bir şefkat ve adâlet dolu kişiliğe “hâin” deme hezeyânı, temel insânlık değerlerinden uzak, merhamete ve adâlete bir ihânettir.
- Allâh'a Sınırsız Bağlılık: Dokuz yaşında evini terk ederek, Rabbini daha derînlemesine tanıma ve O'nu insânlığa tanıtma misyonuna adanmış bir ömür yolculuğu, Allâh'a olan sonsuz sevgi ve teslîmiyetin, O'na duyulan derîn bağlılığın açık bir kanıtıdır. Böylesine mükemmel bir insâna “hâin” demeğe çalışmak, hâinliği üzerinde taşımak demektir.
- Alçakgönüllü Dâhilik: Peygamber Efendimizden (asm) ilhâm alarak bilgiyi alçakgönüllü bir şekilde kabûl edip, ümmeti sıkıntıya sokmamak adına soru sormaksızın ilim peşinde koşan bir dâhinin varlığı, olağanüstü zekâ ve mütevâziliğin birleşimidir. Böyle bir zâtı “hâin” olarak nitelendirmeğe çalışmak, onun üstün zekâsını ve alçakgönüllülüğünü görmezden gelen körlüğün belirtisidir.
- Özveri ve Hayâta Adanış: Said Nûrsî'nin, insânlığa hizmet, doğruları paylaşma ve İslâm'ın güzelliklerini en etkili biçimde anlatma yolunda kendi hayâtını adamış olması, olağanüstü bir özveri örneğidir. Anadan, babadan ve dünyevî her türlü konfordan ferâgat ederek bu ulvî yolda yürüyen birine “hâin” demeye çalışmak, bu derîn fedâkârlıkları ve sunulan hizmetleri anlamamaktan kaynaklanan bir adâletsizliktir. Böyle bir hayâta "hainlik" suçlaması yapmaya kalkmak, sâdece büyük bir haksızlık olmakla kalmaz, aynı zamânda kendisi büyük bir hâinlik teşkîl eder.
- Minnet Beklemeyen Hizmet: Said Nûrsî'nin, sunduğu büyük fedâkârlıkları ve hizmetleri hiçbir zamân insânlığa bir borç olarak görmemesi, onun mütevâziliğinin ve içtenliğinin kanıtıdır. Böyle samîmî ve alçakgönüllü bir tutumu sergileyen birine “hâin” demek, onun yüksek ahlâkî değerlerini ve insânlık için olan özverisini görmezden gelmek ahlâksızca bir körlüktür.
- Maddî Bağımsızlık ve Mânevî İzzet: Maddî her türlü bağımsızlığını muhâfazâ ederek, kimseden minnet beklemeksizin İslâm'ın onurunu her zamân en yüksek değer olarak gören yüksek rûhlu bir insânı “hâin” olarak damgalamaya kalkmak, o kişinin karakteri ve yaşam felsefesiyle tam bir çelişkiye düşme haysiyetsizliğidir. Said Nûrsî'nin bu onurlu duruşu, onun sâdece gerçek bir özgürlük simgesi olmasının ötesinde, mânevî izzetin ve haysiyetin de somut bir temsilcisidir.
- İlim ve Hikmetin Mimarlarından: Yıllar boyunca sayısız değerli âlim ve ilmiyle âmil talebeler yetiştirerek bilgi ve hikmetiyle topluma ışık tutan bir öğretici ve lîder, derîn saygı ve takdîrin müstahakkıdır. Böyle bir bilgeye “hâin” ifâdesiyle yaklaşmak, onun topluma sunduğu eşsiz katkıları ve rehberliği göz ardı etmenin ötesinde, açık bir ihânet belirtisidir. Bu, onun bilgi ve hikmetle donattığı nesillerin mîrâsına karşı yapılmış bir saygısızlıktır.
- Sarsılmaz Vatan Sevgisi ve Müdâfaâsı: Said Nûrsî'nin, en çetin dönemlerde bile vatanına ve milletine olan bağlılığını cesûrca sergilemesi, hâinlikle bağdaşmayan derîn bir vatanseverliğin işâretidir. İşgalci güçlere karşı koyarken talebeleriyle birlikte vatanını savunması, bu sarsılmaz sevgi ve bağlılığın somut bir göstergesidir. Böyle kesîn ve samîmî bir vatanseverliği "hâinlik" olarak nitelendirme gayreti, târihsel bilgiden yoksunluk ve ahlâksız câhilliğin bâriz bir örneğidir.
- İleri Görüşlülük ve Vizyoner lîderlik: Said Nûrsî, vizyoner bir lîder olarak, zamânının çok ötesinde projeleri hayâl etmiş ve gerçekleştirmeye çalışmıştır. Medresetü’z-zehrâ gibi devrim niteliğindeki projelerle hem bölgesel hem de İslâm dünyâsının mânevî ve akademik ilerlemesine öncülük etmiştir. Bu çabalar, onun sâdece mevcut kuşağın değil, gelecek nesillerin refâhını ve aydınlanmasını gözeten bir lîder olduğunu kanıtlar. Böyle ileri görüşlü bir kişiliğe “hâin” etiketi yapıştırmaya kalkmak, onun bıraktığı kıymetli mîrâsa ve toplumsal ilerlemeye katkısına karşı yapılmış bir ihânettir.
- Millî Mücâdele İçin Mücâdele: Osmanlı İmparatorluğu'nun çalkantılı son dönemlerinde, Said Nûrsî millî mücâdeleye sarsılmaz destek sunmuş ve millî mücâdeleyi hâinlikle ithâm edenlere karşı çıkmıştır. Bu duruşu, vatanseverliğinin ve milletinin özgürlüğüne olan derîn inâncının net bir ifâdesidir. Ulusal bağımsızlık mücâdelesinde milletinin yanında duran bir lîderi “hâin” olarak nitelendirme gayreti, sâdece târihsel bir yanılgıya düşmüş olarak nitelendirilmemeli, târih karşısında büyük ihânetle yargılanmalıdır.
- İç Huzûru Savunması: Cumhuriyetin zorlu ilk yıllarında, Said Nûrsî iç savaş ve çatışmalara karşı "dâhilde harp olmaz" prensibiyle, barış yanlısı bir tavır benimsemiştir. Bu yaklaşımı, toplumsal huzûr ve birlik konusundaki derîn bağlılığının ve kardeşlik vurgusunun somut bir göstergesidir. Onun gibi bir barış elçisini “hâin” olarak etiketlemeye çalışmak, barış ve kardeşliğe adanmış bir yaşamı ve bu değerlere olan inâncı hiçe saymak anlamına gelir; bu, barışı savunan her bireye karşı yapılmış bir haksızlık ve ihânettir.
- Sabır ve Metânetin Simgesi: Sürgün yaşamı boyunca karşılaştığı ağır zorluklara ve işkencelere karşın asla isyân bayrağını çekmeyip, toplumu isyâna sürüklememek adına olağanüstü bir sabır ve metânet sergileyen bir lîderîn “hâin” olarak damgalanmaya çalışılması, adâletin ve ahlâkın temel prensiplerine yapılan bir saldırıdır. Said Nûrsî'nin bu duruşu, onun sâdece yüksek ahlâkî değerlere sâhip olduğunun değil, aynı zamânda toplumsal barış ve istikrârı her şeyin üzerinde tutan bir lîder olduğunun açık bir kanıtıdır.
- Zulme Karşı Yüksek Ahlâk: Marûz kaldığı zulme rağmen devlete ve topluma isyân etmeyip, zulmedenlere bile affedicilik gösteren bir yaklaşım, üstün ahlâkî değerlerin ve insânlık onurunun derîn bir göstergesidir. Böyle asîl ve affedicilik dolu bir tutumu sergileyen bir kişiyi “hâin” olarak nitelendirme çabası, sâdece Said Nûrsî’nin değil, ahlâkî prensipler ve insânlığın temel değerlerine yönelik ciddi bir saygısızlık olup ahlâksızlığın bâriz bir örneğidir.
- Hak ve Hakikate Adanmışlık: Risâle-i Nûr Külliyâtı, akıl ve kalbin birlikteliği ile îmânın evrensel hakikatlerini bilim ve müsbet felsefe ışığında ortaya koymaktadır. Bu eserlerin yazılması, Said Nûrsî'nin hakikate ve doğruluğa olan sarsılmaz bağlılığının bir göstergesidir. Bu derîn ve kapsamlı çalışmayı insânlık yararına sunmuş bir kişiliği “hâin” olarak etiketlemeğe çalışmak, onun yaptığı büyük hizmeti ve katkıyı tamâmen göz ardı etme ihâneti ve körlüğüdür.
- Kararlılık ve Ahlâkî Direniş: Dünyâ çapında bir şâheser olduğu dünyâca ispatlanmış Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın korunması ve yaygınlaştırılması yönünde verilen mücâdeleler, Said Nûrsî'nin eserlerinin toplum üzerindeki derîn etkisini ve değerini vurgular. Karşılaşılan zorluklara ve adâletsizliklere rağmen, Said Nûrsî ve onun talebelerinin hak ve adâlet çerçevesinde bu yolda gösterdikleri kararlılık, herhangi bir hâinlik suçlamasının çok ötesinde, örnek alınası bir ahlâkî duruşun ifâdesidir.
- Şefkat ve Merhamet: Said Nûrsî, yaşadığı pek çok haksızlık, zulüm ve fiziksel saldırıya karşın kin ve intikâm duygularından arınmış, affedicilik ve sabır dolu bir tutum sergilemiştir. Bu, onun derîn şefkat ve merhamet duygularına sâhip olduğunun açık bir göstergesidir. Böyle yüksek ahlâkî değerlere ve sabra sâhip bir kişiyi “hâin” olarak tanımlama hezeyânı, sâdece Said Nûrsî'nin karakterine değil, evrensel ahlâkî değerlere de yapılmış hâinliktir.
- Müsbet Hareket (Olumlu Yaklaşım ve Yapıcı Tutum): Said Nûrsî'nin hayâtı boyunca karşılaştığı engeller ve zorluklar karşısında sürekli müsbet, yâni olumlu ve yapıcı bir tutum benimsemesi, onun problemlere çözüm odaklı ve barış yanlısı bir perspektiften yaklaştığını kanıtlar. Bu yapıcı ve iyimser yaklaşım, her türlü olumsuzluğa karşı direnç ve umût sunar. Böyle bir kişiliği “hâin” olarak nitelendirmeye çalışmak, hâinlik duygularıyla beslenmiş bir rûh sâhibine âit olabilir.
- Yangını Söndürme Mücâdelesi: Said Nûrsî'nin hayâtı boyunca karşılaştığı engeller, onun yılmadan devâm ettiği mânevî bir yangınla mücâdeleyi simgeler. "Karşımda müdhiş bir yangın var" ifâdesiyle dile getirdiği bu durum, îmânın muhâfazâsı ve mânevîyâtın korunması için verdiği kesîntisiz çabayı anlatır. Bu mücâdelede karşılaştığı engelleri ve zorlukları, îmânı koruma yolundaki büyük amacın yanında küçük engeller olarak görür. Böyle bir adamın hayâtı, küçük çekişmelerle veya kişisel hedeflerle değil, tüm varlığını insânlığın mânevî iyiliğine adayan derîn bir fedâkârlıkla doludur. Onun bu derîn ve samîmî çabasını anlamadan “hâin” etiketini yapıştırma çalışması, onun gerçek mücâdelesini ve katkılarını anlamayan körelmiş kalp, ölmüş bir vicdan sâhipliği anlamına gelir.
- Hayâtını Fedâkârlık Üzerine Kurma: Said Nûrsî'nin, "Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar?" diyerek başlayan sözleri, onun kişisel çıkarlarından çok daha büyük bir amaç uğruna yaşadığının altını çizer. Kendisini ve kişisel menfaâtlerini tamâmen bir kenara bırakarak, cemiyetin îmânını korumak ve kurtarmak için gösterdiği çabayı vurgular. Bu, fedâkârlıkla dolu bir hayâtın ifâdesidir. Böylesine yüce bir amaca adanmış bir hayât süren bir kişiye “hâin” deme ahlâksızlığı, onun gerçek kimliğini ve yaşam amacını anlamaktan uzak, ölmüş rûhun alâmetidir.
- Kalıcı Etki ve Aydınlatıcı Güç: Said Nûrsî'nin vefâtından 64 yıl sonra bile Risâle-i Nûr'un hâlâ geniş bir okuyucu kitlesi tarafından okunuyor, seviliyor ve aranıyor olması, onun eserlerinin zamânı aşan bir değere sâhip olduğunu gösterir. İnsanlığın îmânını kurtarmak, aydınlık bir ışık olarak rehberlik etmek gibi yüksek amaçlar için hayâtını adayan bir kişiye “hâin” deme alçaklığı, onun gerçek katkısını ve değerini görmeyen körlük ve ihânet duygularının emâreleridir. Onun eserleri, dünyâ çapında birçok insânın mânevî yolculuğuna ışık tutmuş, onları aydınlatmış ve rehberlik etmiştir. Böylesine etkili ve pozitif bir mîrâsa sâhip birini “hâin” olarak nitelendirilme gayreti, kalp, rûh, akıl körlüğü ve ihânet değil de nedir?
- Evrensel İlhâm Kaynağı: Said Nûrsî'nin eserlerinin dünyâ çapında okunması, çeşitli dillere çevrilmesi ve akademik çalışmalara konu olması, onun düşüncelerinin ve öğretilerinin evrensel bir değere sâhip olduğunu gösterir. Bu, sâdece bir dinî lîderin değil, aynı zamânda tüm insânlığa örnek olan bir düşünürün mîrâsıdır. Böyle bir kişiye “hâin” deme câhilliği, sâdece ona karşı bir haksızlık olmakla kalmaz, aynı zamânda onun eserlerinden ilhâm alan milyonlarca insânın deneyimlerini ve hissiyâtlarını da göz ardı eder. Tüm insânların bu ithâma karşı durması, ahlâkî ve vicdânî bir sorumluluktur.
Bu tartışmaların ortasında, siyâsî çekişmelerin ötesine geçerek, bir toplumun mânevî dokusuna, târihîne ve değerlerine saygı göstermenin önemini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Bedîüzzamân Said Nûrsî Hazretleri gibi târihî ve mânevî değerleri büyük olan şahsîyetlere yönelik yapılmaya çalışılan haksız ve yersiz ithâmlar, toplumun birliğini ve berâberliğini zedelemekte, insânlar arasındaki kardeşlik bağlarını koparmakta ve toplumsal huzûru tehdît etmektedir.
Said Nûrsî'nin hayâtı ve eserleri, insânlık için bir rehber niteliği taşımakta; bilim, mânevîyât, ahlâk ve insânlık değerleri arasındaki köprüyü kurmaktadır. Onun yaşamı, eserleri ve öğretileri, bugün bile, özellikle zor zamânlarda, bize yol göstermeye devâm etmektedir.
Bedîüzzamân Said Nûrsî Hazretleri'nin yaşamı, eserleri ve öğretileri, siyâsî çıkarlar uğruna hedef alınamayacak kadar büyük bir değere sâhiptir. Onun mîrâsı, bilgiye, bilime ve mânevîyâta duyulan derîn saygıyla ele alınmalı, yaşatılmalı ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Bu sâyede, toplum olarak daha bilinçli, daha birleşik ve daha barış içinde bir geleceğe doğru ilerleyebiliriz.