Târihin derînliklerinden günümüze uzanan ışık hüzmesi gibi, kutsî metinler zamân ve mekânın ötesine geçerek insânlığa rehberlik eder. Ancak, nasıl olur da bir eser hem ilmî derînliğiyle âlimleri etkiler hem de mânevî mesajlarıyla sıradan insânların kalplerine dokunabilir? İşte Bedîüzzamân Said Nûrsî Hazretlerinin kaleme aldığı "Ramazân Risâlesi", bu nâdir bulunan eserlerden bir tanesidir. Ramazân-ı Şerîf ayının mistik havasını ve orucun saklı hikmetlerini anlatan bu eser, ilhâm verici bilgelikle nasıl doludur? Bu yolculuğa, sizleri de dâvet ediyorum.
Bediüzzaman'ın ustalıkla yazdığı "Ramazan Risalesi", İslami ilimlerin derin sularında yüzen bir inci gibidir. Kur'ân-ı Kerîm'in Ramazan-ı Şerîf ayında indirildiğini duyuran âyetin[1] sırlarını keşfe çıkan bu tefsîr, gerçekten de bir hazîne değerindedir.
Bir gün batımı düşünün; orucun ilk iftâr ânı gibi, günün son ışıklarıyla iftarın sıcaklığı ve bereketi nasıl da içimize işler. İşte Bedîüzzamân'ın eseri, bu muazzâm anların rûhunu yakalayıp, onu kelimelere döküyor. "Ramazân Risâlesi", Kur'ân-ı Kerîm'in Ramazân-ı Şerîf ayında indirildiğini müjdeleyen âyetlerin derinliklerine dalarak, bu mübârek zamân diliminin sırlarını gün yüzüne çıkarır.
Eserde, Ramazân-ı Şerîf orucunun içerdiği yetmiş hikmetten dokuzu, büyük bir ustalıkla ve etkileyici bir anlatımla sunulmaktadır. Bu dokuz hikmet, Ramazan ayının orucunun sadece bir ibâdetten ibâret olmadığını; fiziksel, rûhsal, ahlâkî ve sosyal disiplinle bizi nasıl dönüştürdüğünü gösteriyor. Bu hikmetler o kadar canlı ve etkileyici bir dille sunulmuştur ki, herkes bu derîn mânevîyâta kapılmadan edemiyor. Müslümân olmayan kişiler bile bu hikmetler karşısında oruç tutma arzûsu duyabilirler. Müslümân olup da oruç tutmayanların ise, bu derîn hikmetler karşısında utanç ve hatalarından dolayı ezilmesi beklenir. Nitekim Risâle-i Nûr’da bu durum şöylece dile getirilmektedir:[2]
“âyetinin bir sırrını, sıyâm-ı Ramazân'ın yetmiş hikmetlerinden dokuz hikmetinin beyâniyle o sırr-ı azîmi tefsîr ediyor. O dokuz hikmet, o kadar hakiki ve kuvvetli ve câzibedârdır ki; Müslümân olmayan da onları görse, oruç tutmak için büyük bir iştiyâk ve bir hevese gelir. Kendine Müslümân deyip oruç tutmayanların, bu hikmetlere karşı, hacâlet ve hatalarından ezilmeleri lâzım gelir.”
Bedîüzzamân Hazretlerinin bu eseri, orucun, yalnızca bir ibâdet olmanın ötesinde, bireyin ve toplumun rûhânî ve ahlâkî gelişimine katkı sağlayan derîn bir eğitim aracı olduğunu vurgular. Bu hikmetler, orucun evrensel bir câzibe sunarak, insânı fiziksel, rûhsal, ahlâkî ve sosyal açıdan disipline eden, kişinin kendisi, toplumu ve Yaratıcı ile ilişkisini güçlendiren bir süreç olduğunu ortaya koyar. Eser, orucun sâdece bir dinî ritüel olmaktan çok daha fazlası olduğunu, bireyin nefsi üzerinde hâkimiyet kurmasını, Allâh'a (cc) olan bağlılığını artırmasını ve toplumsal adâlet ve dayanışmayı teşvîk eden bir arınma ve eğitim süreci olduğunu gösterir.
Ramazân Risâlesi’nin yazılma süreci ise Bedîüzzamân Hazretlerinin olağanüstü zekâsının ve derîn mânevîyâtının bir ispâtıdır. Nitekim Risâle-i Nûr’dan öğrenmekteyiz ki, bu eser, 40 dakikalık bir zamân sürecinde, hiçbir esere mürâcaât edilmeden yazılmıştır:[3]
“On dokuzuncu Mektûb yüz elli sahîfedir. Üç yüzden fazla mu'cizâtı, kitâblara mürâcaât edilmeden ezber olarak dağ, bağ köşelerinde dört gün zarfında her gün üçer saat meşgul olmakla mecmûu on iki saatte te'lif edilmesi… RAMAZÂN RİSALESİ, KIRK DAKİKADA TE'LİF EDİLMESİ…”
Bu risâlenin 40 dakika içinde yazılması, Bedîüzzamân Hazretlerinin sâdece bilgi birikimi ve yazma yeteneğinin bir göstergesi olmakla kalmaz, aynı zamânda yüksek ilâhî ilhâm ve kuvvetli bir rûhânî bağın işâretidir. 1930’lu yılların şartlarında, ağır bir hastalık döneminde, yalnızca Kur'ân-ı Kerîm'e başvurarak yazılmış olması, eserin olağanüstü özgünlüğü ve derînliğini vurgular. Bu durum, Bedîüzzamân Hazretlerinin kişisel yetenekleri ve rûhânî derînliği ile berâber aynı zamânda Kur'ân-ı Kerîm'ın evrensel ve zamânsız rehberlik kapasitesini ön plâna çıkarır.
"Ramazân Risâlesi", kapsamlı bir iletişim ustalığı ile hem genel halkı hem de akademik dünyâyı etkileyebilen, evrensel bir tesîr meydâna getirmektedir. Her tekrar okunuşunda farklı konulara derînlikli bakış açıları sunabilmesiyle, zamân içinde değeri artan bir eserdir. Kısa bir süre içerisinde ele alınan yoğun ve derîn mevzûlar üzerine Bedîüzzamân Hazretlerinin üstün hâkimiyeti ve ifâde gücünü sergiler. Bedîüzzamân Hazretleri, İslâmî prensipler ile müminlerin günlük yaşantısındaki uygulamaları nasıl entegre edeceğini göstermede olağanüstü bir anlayışa sâhiptir.
Bu eser, Bedîüzzamân Hazretlerinin sâdece akademik veya teorik bir çaba içinde olmadığını, güçlü bir rûhânî motivasyon ve derîn bir mânevî arayışın ürünü olduğunu gösterir. Eserin, bu kadar kısa sürede ve bu koşullar altında yazılması, insân aklının sınırlarını zorlayan bir durumdur ve bu, onun değerinin ve etkisinin sâdece dinî bir çerçevede değil, aynı zamânda edebî ve felsefî bir başarı olarak da kabûl edilmesini sağlar.
"Ramazân Risâlesi", sâdece İslâm dünyâsı için değil, insânlığın ortak mirâsı olarak da değerlendirilebilir. Bu eser, Bedîüzzamân Hazretlerinin, döneminin ve belki de tüm zamânların en etkili İslâmî düşünürü olarak kabûl edilmesinin haklı nedenlerinden biridir.
"Ramazân Risâlesi", oruç ibâdeti ve Ramazân ayının mânevî boyutları üzerine derinlemesine bir kavrayış sunarken, aynı zamanda bireyin ve toplumun dönüşümünde önemli bir rol oynar. Bedîüzzamân Hazretlerinin bu eşsiz eseri, kuşaklar boyu yankılanacak derîn mesajlar ve öğretiler içermektedir. Bizlere düşen görev, bu değerli mirâsı anlamak, yaşamak ve gelecek nesillere aktarmaktır. "Ramazân Risâlesi", sâdece içerik açısından değil, aynı zamânda oluşum süreci açısından da özgün ve etkileyici bir şâheser olarak târih boyunca hatırlanacaktır.