Modern zamanlara kadar yaşlılar ve çocukların ailenin bakımı altında olduğunu ancak modernleşme ile ailenin endüstriyel bir kuruma dönüştüğünü belirten Yıldırım, ihtiyarların huzur evlerine, çocukların da kreş ve anaokuluna gönderildiğini, anne olmanın aşağılandığını, doğurmanın küçümsendiğini hatırlattı.
Modernite ihtiyarları ailelerden ve hayattan çıkararak huzur evlerine kapatıyor
"Koronavirüs musibeti, aile nasihatlerimizden çok daha keskin ibretler veriyor!" diyen Yıldırım, Yeni Şafak'taki yazısını şöyle sürdürdü:
Gençlik, nesnel bilgiye erişmenin onu daha bilgili yaptığı yanılsaması içine sokuldu. Babasından daha iyi bilgisayar kullanıyor. Dedesinin ise bilgisayardan bile haberi yok. Bunlar ayrıcalık ve bilmekle eş tutuldu. Bunlar gençliği şımarttı. Hak etmediği payeye sahip oldu. Büyükler üzerine söz söyleme payesidir bu. Büyük olmadan büyükler üzerine söz söylenmez oysa. Büyük olmak çok bilgi sahibi olmak, çok dil bilmek ya da çok makineler kullanmak değil. Büyük olmak ilerleyen yaşla beraber kazanılan tecrübeler ve gerçekleşen ruhsal tekamül ile edinilen yüksek bilinçtir. İşte okuma-yazması olmayan nine ve dedelerimize “büyük” denmesinin nedeni buydu. Oysa kapitalist bilinçte üretim değeri ve nesnel bilgi önemli. İhtiyarlar ile bunlar arasındaki orantısal ilişki negatif. Ondan dolayı modernite (kapitalizm ve sosyalizmiyle) ihtiyarları ailelerden ve hayattan çıkararak huzur evlerine kapatıyor. Sosyal olarak öldürüyor. Sosyal ölümdür bu. Huzur evleri mezarlarına gömüyor. Kapitalist popüler kültürün yeni yetme gençliği de buna eşlik ediyor. Büyüğü büyük görmüyor. Çünkü üretim değeri yok, nesnel bilgi değeri yok.
Ev, yeniden kurtuluşun yeri oluyor
Salgınla birlikte eve dönüyor yeniden insanlar. Ev, yeniden kurtuluşun yeri oluyor. Merhametin, dayanışmanın, paylaşmanın ve beraberliğin yeri. Acının ve ölümün kasvetli kara günlerinde birbirine sokularak ayakta kalmanın anlam dünyası. Kapitalist kamusalın her şeyi içinde yutan varlığı durunca kurtuluşun ve yaşatmanın adresi. Eve dönüş, ev bilincine dönüşmeli. Kadim evin anlamı içine taşınmayı getirmeli beraberinde. Rabbimizin “ölçü ve tartıda/mizandan sapanları” uyarmak üzere gönderdiği gazaptan geçerken bu ibreti çıkarmalıyız. Yeniden kültürel mirasımızın ve inancımızın aileye ilişkin anlamı üzerine düşünmeliyiz. Çocuklarımız, kocalarımız ve hatunlarımızla hayatta kariyerin ve başarının değil sağlık-saadetin önemini hissetmeliyiz. Dedelerimiz ve ninelerimizin yaşlı değil, ihtiyar olduğunu hatırlamalıyız. Çünkü ihtiyar seçendir, karar verendir, tecrübeli olandır, saygındır. Tek kelime ile büyüktür.
Parasal mutluluk oranı arttıkça, ruhsal mutluluk oranında düşüşler yaşıyoruz
Kapitalizmin ve modernitenin hepimizi paraya, titre, kariyere ve taksitlere koşturduğu düzeninde bir an durup soluklanalım. Evimize dönmek yeniden soluklanmaktır. Bir an bu koşturmadan çekilmektir. Durup kendimize bakmaktır. “Ey insanlar nereye gidiyorsunuz?” diyen Allah’ın hitabına kulak vermektir. Hakikaten bu düzenin akışına kapılarak peşine düştüğümüz dünyalıklar için kendimizi yiyip bitirirken nereye gidiyoruz? Bu düzenin metaları peşinde koşturdukça daha fazla ilaçlarla, daha fazla prozaklarla ve daha fazla psikiyatristlerle kuşatılıyoruz. Kamusal düzende varlık göstermek için kendimizi yiyip bitirirken mutsuz hale geliyoruz. Parasal mutluluk oranı arttıkça, ruhsal mutluluk oranında düşüşler yaşıyoruz. Daha çok makam ve paranız varsa daha çok ilacınız ve sıkıntınız var demektir.
Aileye dönüş
Aileye dönüş, kapitalist ve modern kamusal alandan çekilmektir. Önemli olan bu çekilmeyi tefekkür fırsatına çevirmek… Çekildiğimiz varlığın içinde duran kafamızı ve gönlümüzü de çekmek. İşte o zaman bizi kuşatan dünyevi düzenin baskılarından kafamızla ve gönlümüzle serbest hale geleceğiz. Kendimize döneceğiz. Kendini bilen Rabbini bilir düsturunu yeniden hissedeceğiz. Kapitalist kamuda kaybolan “kendiliğimiz”, evde yeniden kendine gelecek.