Salih Amel üzerine...

Alaaddin BAŞAR

“Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz insan hüsrandadır. Ancak, iman edip., salih amel işleylenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna. ” Asr suresi, 1-3. Kuran-ı Kerimde, imandan sonra hemen salih amelin zikredildiği pek çok âyet vardır. Bu bir irşattır, bir dikkat çekmedir.

Allah’a iman eden bir insanın, bu imanını, kulluk şuuruyla ve ibadet hayatıyla desteklemesi gerektiğini ikazıdır. “Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı a’lâ; tezahür-ü rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir ve insanın gaye-i aksası, o ubudiyete ulum ve kemalât ile yetişmektir.” (Sözler)

Hiç emir ve yasak olmasa bile, ibadet insan için, en azından, vicdanî bir görevdir. İnsanın yaratılışı bunu emreder. “Çünki fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır.” Lem’alar İmanla salih amelin birlikte zikredildiği bir başka âyet: “İman eden ve salih amel işleyen mü’minleri müjdele ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır.” Bakara, 25. Âyet-i kerimede sadece amel denilmeyip, salih amel buyurulması dikkate şayandır. Kaidesine uygun olmayan bir işçilik salih değildir; ortaya konulan eserin çürüme, bozulma, yıkılma ihtimali çok yüksektir. Gelişigüzel okunan bir eserden edinilecek fayda az olur.

Okumanın salih olması, dikkatle, ciddiyetle mütenasiptir. İnsan, başka şeyler düşünerek sayfalarca yazı okuyabilir, ama bilgi yönünde bir adım dahi atmış sayılmaz; çünkü amel-i salih değildir. Misâlleri çoğaltabiliriz. Dünya işlerinde böyle olduğu gibi, ibadetlerde de amelin salih olması büyük önem taşır. Amelin salih olmasının en önemli şartı, ihlastır, yani o işten, o ibadetten, o hayırdan sadece Allah rızasının beklenmesi, başka bir gaye gözetilmemesidir. Nur Müellifi, salih amelin ruhunun ihlas olduğunu beyan etmekle ihlas şartından yoksun amelleri heykellere benzetmiş oluyor. Yüzlerce insan heykelini bir araya getirseniz bir insan etmezler, çünkü hayatları yoktur, ruhları yoktur. Riya için, maddî menfaat için, desinler yahut demesinler için yapılan bütün ibadetler bu gruba girer. Şu var ki, salih amel için, ruh yanında bedenin de ayrı bir önemi vardır. İhlas ile yapılan ibadetlerde, şekil şartı beden vazifesi görür. Akşam namazının farzı üç rekattır ve bunun dört kılınması halinde, şekil yönünden, amel bâtıl olur. O dört rekatlık namazın şekillendiğini, tecessüm ettiğini düşününüz; ona kimse akşam namazı demez. Aynı şekilde, ramazan orucunun şekil şartı, imsakla başlayıp, güneşin batışıyla son bulmasıdır.

İmsaktan sonra başlayıp, yatsıya kadar devam eden bir açlığa oruç denmez. Şekil yönünden o, oruçtan başka bir şeydir. Demek ki, amellerde ilk olarak şekil şartı dikkate alınacak, Allah’ın razı olduğu tarz nasılsa ameller ona uygun olarak yapılacaktır. Şekil şartının yerine getirildiği ibadetlerde, kişi sorumluluktan kurtulabilir. Ancak o ibadetten alacağı feyz ve onunla kazanacağı manevî kemal, amelin ruhu olan ihlas nispetindedir. Salih amel için Nur Külliyatında yapılan çok önemli bir tarifi nakletmek isterim: “İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a’mal-i sâlihadır. Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir.” Mesnevî-i Nuriye İnsanların maddî ve manevî hukuklarına tecavüz etmemek salih amelin tarifi içine girmiştir. İlk bakışta bunun daha çok takva mânâsına geldiği anlaşılırsa da, takva ile salih amel arasında kuvvetli bir ilgi olduğu düşünüldüğünde, bu ifadelerin salih amel için de geçerli olduğu hemen anlaşılır. İnsanların ne maddî ne de manevî hukuklarına tecavüz etmeden geçen bir ömür, salih bir ömürdür. Bu şartı taşımayan hayattan Allah’a sığınmak icabeder. Takva cehennemden kaçmak, salih amel ise cennete koşmaktır. İkisinin de hedefi aynıdır, her iki faaliyet de aynı menzilde son bulur. Yalan söylememek takva, doğru söylemek salih ameldir. İbadet etmemeyi büyük bir suç görmek takva, ibadet etmek ise salih ameldir.

İnsanlar Allah’ın kullarıdırlar. Onların haklarını çiğnemekten Hakkın razı olmadığı açıktır. Kafire bile zulüm edilmesine Rabbimiz razı değildir. O halde, Hakkın kullarını incitmemek, onların gıybetlerini yapmamak, onlara iftirada bulunmamak, haset etmemek, canlarına, mallarına kıymamak Hakkın razı olduğu fiiller ve haller olup, salih amelin tarifi içinde yer alırlar. “Hukukullah” denilince, daha çok kişinin itikat ve ibadet hayatı anlaşılır. İtikadı yanlış olan bir insan, Hakkın hukukuna tecavüz etmiş olacağı gibi, inandığı gibi yaşamayan ve Hakkın emirlerine uymayan bir insan da hukukullaha riayet etmemiş olur. Yaptığı isyanlarla başkalarının nefislerini galeyana getirmek, onlara kötü örnek olmak ise hem hukukullaha riayetsizliktir, hem de kul hakkına tecavüz.

Hukukullahın “bihakkın” yani hakkıyla “ifa edilmesi”, denilince, ibadetlerin hem şekil, hem de ihlas şartına sahip olmaları akla gelir. Allah Resulünün (a.s.m.) miraç mucizesinde, “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Biz sana hakkıyla ibadet edemedik” buyurduğu düşünüldüğünde, “bihakkın” ifadesini başka türlü anlamamız zaten doğru olmaz.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.