Şam ve Halep notları (I)

Abdulkadir MENEK

İslam literatüründe Şam’a özel bir önem atfedilir ve ‘’Şam-ı Şerif’’ diye isimlendirilir. Gerçekten Şam ve birçok Suriye şehri, İslam tarihinde çok büyük öneme sahiptir.  Çok sayıda sahabe, Mekke ve Medine’den bu mümtaz şehre gelerek yerleşti ve burada vefat etti. Şam, İslam hilafetine uzun yıllar başkentlik yaptı. Çok büyük âlimler ve kumandanlar yetiştirdi.  ‘’Şarkın en sevgili kumandanı ve medar-ı iftiharı’’  büyük İslam fedaisi Selahaddin Eyyubi, bu muhteşem İslam şehrinde ikamet etti. Kudüs’ü, istilacılara karşı burada hazırladığı strateji ile kahramanca savundu . İslami ilimlerin tahsili için büyük bir cazibe merkezi haline geldi.

Osmanlı idaresinde çok muhteşem bir dönem geçirdi. Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilip Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra, Suriye ve Şam’a çok daha fazla önem verilmeye başlandı.  Orada bulunan İslam büyüklerinin mezarları, geçmişte yapılan büyük hizmetler ve Emeviye Camisinde okunan Hutbe-i Şamiye, bu mübarek şehre iştiyakımızın diğer sebepleri idi. Yıllarca süren ve halka kan kusturan Baas Rejimi bile bu muhabbetimizi gölgeleyememişti. Çünkü Suriye halkı Müslümandı ve bunca baskılara rağmen dinini yaşama noktasında büyük bir direnç göstermişti.  Yıllar süren Baas rejiminin kan kusturan istibdadına, bu insanlar hangi hataları ile kadere fetva verdirmişlerdi, bilemiyoruz. Yalnız ahir zamanın, bütün İslam âlemini kapsayan zulüm ve fetretinden, bu Müslüman halk da nasibini fazlasıyla almıştı. Bu güzel İslam beldesinde Hafız Esad’ın ölümünden sonra bir şeyler değişmeye başladı. Halk, eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde rahatladı. Suriye Devleti, yeniden halkı ve dünya ile barışmaya başladı. Bu süreç halen güzel bir şekilde devam ediyor.

Biz de Gaziantep’teki arkadaşlarla bu tarihi ve güzel İslam memleketini gezmek için bir program yaptık. Cuma namazını Emeviye Camisinde kılacak şekilde yaptığımız program ile bir hafta sonu tatilimizi bu şekilde değerlendirecektik. Kilis’teki sınır kapısında biraz bekletildik.  Pasaport ve çıkış işlemleri bittikten sonra, gece yarısı saat 01.30 sıralarında çıkışımız gerçekleşti ve menzil-i maksudumuza doğru yola koyulduk. Saat 04.30’da Humus’ta Halid bin Velid Camiinde muhteşem bir ezan ile karşılandık. Hiç bitmesini istemediğimiz bu mükemmel ezan sonrası sabah namazlarımızı huşu ile kıldıktan sonra, Caminin bir köşesinde medfun İslam’ın Büyük Kumandanı Halid bin Velid’in (R.A) mezarını fatihalarla ziyaret ettik.

Rehberimizin anlattığı bir hadise bizim için de büyük bir ibret vesilesidir. Halid bin Velid (R.A.) kumandan olarak girdiği savaşların hepsinde büyük bir muzafferiyet elde eder.  Hz. Halid ile savaşta galibiyet kavramı neredeyse beraber anılır hale gelmiştir. Galibiyetler Hz. Halid’e bağlanır olmuştur.  Halifeliği zamanında halktaki bu kanaatin farkına varan Hz. Ömer (R.A), bu yanlış düşüncenin önüne geçmek için Hz. Halid’i kumandanlıktan azleder ve aynı orduda sade bir nefer olarak görevlendirir. Bu büyük İslam kumandanı en ufak bir küskünlük ve kırgınlık göstermez,  kendisine verilen bütün emirlere harfiyyen uyar. Hz. Halid’in (R.A) bu feragat, samimiyet, ihlas ve teslimiyeti hepimize örnek olabilecek bir şeref levhası mesabesindedir.

Sabahleyin Şam’a varınca ilk işimiz Şeyh-ül Ekber Muhiddin-i Arabi’nin mezarını ziyaret etmek oldu. Tur Organizatörümüz Mehmet Arslan’ın rehberliğinde,  Endülüs’te dünyaya gelen, İslam Âleminin birçok beldelerini gezen, daha sonra Şam’a yerleşip orada vefat eden ve arkasında yüzlerce cilt eser bırakan bu büyük Zatın manevi huzurunda fatihalar okuduk.  Tasavvuf âleminin bu büyük güneşi, Endülüs’ün o zamanlarda çok mümbit olan zemininde yetişip, bir seyyah olarak İslam âlemini gezmiş, gezdiği yerlerde edindiği tecrübe ve müşahedelerinden çok büyük bir birikim ve ilim elde etmişti. Yerleşmek ve ölmek için Şam’ı seçmesi tesadüf olmasa gerek.

Şimdi programımızda Şam’ın büyük mezarlığı var.  Buraya adım atar atmaz, bütün benliğimizi bir manevi atmosfer sarıyor. Çok sayıda sahabenin mezarının bulunduğu bölgeye gidiyoruz.  Burada gerçekten çok duygulu anlar yaşanıyor. Hz. Bilal-ı Habeşi’nin(R.A.)  mezarı başında bambaşka bir aleme gidiyoruz. Peygamber Efendimizin (ASV) vefatından sonra, O’nsuz bir Medine’de yaşamak istemiyor. Mescid-i Nebevide ezan namaz vakti girince Resullulah(ASV)’ın ‘’kalk Bilal, ezanı oku’’ demesine alışmış bu büyük insan, bu sesi duyamamanın ızdırabına dayanamayacağını anlayarak Medine’yi terk ediyor ve Şam’a yerleşiyor.  Yıllar sonra Medine’yi ziyaret ediyor. Bir sabah ezanında Ashab-ı Kiram’ın ricasını kırmayarak ezan okunan yere çıkarak ezan okumaya başlıyor. Yıllardır bu sese hasret çocuk, yaşlı, kadın, erkek bütün Medine’liler sokaklara dökülüyor. Mescitte büyük bir izdiham meydana geliyor. Herkesin gözlerinde yaşlar. Hıçkıra hıçkıra ağlayanlar var. En çok ağlayanların başında Bilal-i Habeşi(RA) geliyor. Bu tabloya ve ruh haline daha fazla dayanamayarak kısa sürede tekrar Şam’a dönüyor ve burada vefat ediyor. Bu tahattur ile manevi bir ruh halini bütün benliğimizde hissediyoruz.

uzeyiroglu@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.