Bediüzzaman’a ‘Deccal’ diyen prof hangi tımarhaneden kaçtı? (3)
Şahin Filiz denen mecnun ve hainin hezeyanlarını tenkid etmek, onun için bahtiyarlık bile olsa İslâmiyet, Bediüzzaman, tarikat ve cemaatler adına kendimi mecbur hissediyorum. Zirâ bu tarz ulu orta ulumaların tamamı için bu cevabî tokatlamaların kayıtlara geçmesinde fayda var.
Gerçekten aklî ve ilmî hiçbir değeri olmayan, hiçbir mânâ ifade etmeyen, tımarhane hasta takib kayıtlarından farksız sayıklamalara yazı diye “Aydınlık”ta yer verilmiş olmasını da anlamıyorum. Bu kadar mı düştünüz, bu kadar mı bütün ümidlerinizi kaybettiniz? Elinizde iftira, yalan ve hakaretten başka bir şeyin kalmamış olmasını anlarım, ama yine de bunları doğru kullanabilecek hiç mi akıllı bir adam mahallenizde yoktu, sayın Perinçek?
Allah aşkına şu mecnunâne ifadelere bakar mısınız?
“Said deccal; Cumhuriyetimiz üzerine çöken karanlıkların kaynağıdır. Ülkemizde yüzleri bulan cemaat ve tarikatların çoğu, bir elinden ihanet, öbür elinden cehalet akan bu deccalın safsatalarından, ruhsal rahatsızlığının zahire vuran Risalelerinden beslenir. Karanlık bir ruhtan, mantıksız, akıllarla zarar, dine, Allah’a ve elçisine küfreden sözler dökülürdü ancak. Nitekim böyle de olmuştur.”
Filiz, tek kalemde Türkiye’deki yüzlerce Cemaat ve tarikatı Bediüzzaman ve külliyatına bağlıyor. Böyle bir budalalığa inanabilecek yeryüzünde tek akıllı adam var mı? Sanmıyorum... Sanmıyorum ama Filiz ve arkasındaki karanlık kafaların maksadı, bir taş ile yüz kuşu birden vurmak. Öyle ya, asrın eşsiz dehası Bediüzzaman’ı düşürebilir, en azından bir takım şer güçlerin hedefi haline getirebilirlerse İslâmiyet’in bu topraklardaki temsilcilerinden toptan kurtulmuş olurlar. Bediüzzaman ve şâkirdlerine hayat hakkı tanımayanlar, onlardan beslendiklerini söyledikleri tarikat ve cemaatlere niçin tanısın? Tanımazlar...
Budala!.. Bu topraklarda boy atan her tarikat ve her cemaatin asırları kucaklayan parlak geçmişleri var; oradan beslenirler. Hepsinin başına oturtmaya çalıştığın Nurculuk hareketi, en genç ve müstakil olanı. Attığın taşta hiç bir isabet yok; yüz kuşu değil, tek kuşu bile vurabilecek kabiliyetten mahrumsun. Evet, bir insanın kendi kendisini iyi tanıması şüphesiz güç mesele, ama bu kadar ahmaklık da fazla değil mi? Kendini ne sanıyorsun acaba? Düşüncelerini bir kenara bırakalım, sanat ve edebiyat değeri itibariyle de yazdıkların yüz kızartıcı zavallılıkta. Nasıl makale yazıyorsun, nasıl kitab neşrediyorsun? Hiç mi bir Allah’ın kulu zavallılığını yüzüne vuracak kadar sana acımıyor? Neyse ki meselemiz, ne kadar kötü bir kaleme sahib olduğun değil. Geçelim...
“Karanlık bir ruhtan, mantıksız, akıllarla zarar, dine, Allah’a ve elçisine küfreden sözler dökülürdü ancak” diyorsun. Kaç sefer sana aynaya bakarak konuşma, diyeceğim? Tek satırla kendini bundan daha iyi anlatman mümkün değildi. Bravo!.. Kıt zekâlı! Hadi okumadın, hadi anlamıyorsun; bari merak edip biraz araştırsa idin. Belki o zaman Risale-i Nur Külliyatı içinde iki cihân serveri Hazreti Muhammed (A.S.V.)’ın medh-ü senasına ayrılan kısımların külliyattan aslan payı kaptığını görüp uyanırdın. Sadece Peygâmberimiz (A.S.V.)’ın mucizelerine ayrılan Mucizat-ı Ahmediyye Risâlesi’nin yüz altmış büyük boy sahife olduğunu söylesem, mefluç şuurun için bir şey ifade eder mi? Ömrünü Tevhid ve Risaletin ihyasına adamış mümtaz bir insanın Allah ve Peygambere küfrettiğini söyleyebilmek için nasıl bir şey içtin veya nasıl habis bir ruha sahibsin? Bu kin ve gayzın, bu haince, alçakça, namertçe düşmanlığın sebebi ne?
Sana tek kelimelik bir hakikati söyleyeyim mi, Filiz? Delisin, zavallı bir deli!.. Deli olmazsan kendine bir parça merhamet eder, bu kadar rezil etmez, bu kadar küçültmez, bu kadar düşürmezdin. Hiç bir deli senin kadar kendi kendisine bu kadar zarar vermemiştir. Vermez de. Geçelim...
Balıklama atlayıp boş kafanı çarptığın bir başka kaya da Bediüzzaman’ın Papa’ya gönderdiği mektubla Gülen’in Papa biadını aynı mahiyette gösterme alçaklığı. Şöyle saçmalamışsın:
“Said’le Fetullah, Papa’nın teröristleri olarak da birbirine benzerler. (Bkz. Ramazan Koyuncu, Fetöizm, ss. 215,216.)Papa’ya 1950’de ilk dinlerarası diyalog mektubunu gönderen Said deccalıdır. Çırağı Fetullah ise tam 48 yıl sonra mektupla yetinmemiş, bizzat Papa’ya ziyarette bulunmuştur. Bu ilişki zinciri rastlantısal değil, emperyalizmin plânlı uşaklığının kanıtıdır. Bu uşaklık, bir ihanet şebekesinin dini ve milli değerlere yönelik bölücü faaliyetidir.”
Evet Bediüzzaman Papa’ya mektub göndermiştir, sadece mektub değil; bir de risâle göndermiştir. Gönderdiği risâlenin ismi: Zülfikâr... Sence hiç görmediğin, hiç karıştırma ve araştırma zahmetine katlanmadığın Zülfikâr Risalesi’nde ne var? Bön bön gözlerime bakma, büyük prof!.. O risâlenin ana kısmı yukarıda bahsini ettiğim Mucizat-ı Ahmediyye Risâlesi’dir. Yani Bediüzzaman, Hazreti Muhammed (A.S.V.)’ı peygamber kabul etmeyen Hıristiyan dünyasının büyük temsilcisine, onun hak ve son peygamber olduğunu isbatlayan eserini göndermiştir. Anladın mı? Sanmıyorum... Sende en basit hakikati bile anlayacak zekâ da, muhakeme de yok mirim. Yazık ki, bir hiçsin...
Yeri gelmişken mektubun mahiyetini de özetleyeyim, seni adam sananlara yardımcı olmak için. O mektubdan temel maksad, o devrin mutlak küfrü olan komünizme karşı Hıristiyan dünyası ile müşterek bir cephe meydana getirmekdir. Sakat makat da olsa Allah’a inanan büyük bir kitleyi, Allah’a inanmayan daha şerli bir kitleye karşı harekete geçirmekdir. Anladın mı, diye bir daha sormayacağım, zirâ anlama kabiliyeti diye bir şey yok sende.
Yine de bir dahaki sefere lağıma düşer gibi hezeyanlarının içine düşmek istemiyorsan sana küçük bir tavsiyede bulunmak isterim: Risâle-i Nurları oku. İmana gelmek için falan değil, hayır. Doğrusu imana gelmeni de çok istediğimi sanmıyorum, Cehennem büsbütün boş kalmasın. Tavsiye edişimin tek sebebi, en azından bu çapta hezeyanlar savurup kendini bu kadar rezil etmezsin. Bu kıyak ve dostluğumu da unutma!
Filiz’in makale diye kustuğu ilk hezeyannamesini bitirdik. İkincisi daha da hayasızca, daha da ahmakça. Başladığım işi yarım bırakmak gibi zayıf bir tarafım olsa idi burada bırakırdım, fakat böyle bir tabiata sahib değilim.
Not: Devam edecek