Sanat ve dinler tarihinde Hz. Peygamber (asm)

Erdem AKÇA

Sanat, ruhun tuvale yansıması, taşa mana katmasıdır. İnsan ruhunun en büyük potansiyeli, herhangi bir sahayı bir san’at olarak icra edebilmesi, kendi özünü sanat aynasında seyredip seyrettirebilmesidir. Bu manada geçmiş zamanın bütün sanatkarları, günümüzün ve geleceğin bütün sanat âşığı ruhları bu hakikati ya fâil olarak veya münfail olarak mutluluk, ruhani haz ve aklî hayret içinde yaşadılar, yaşıyorlar. Bediüzzaman’ın tabiriyle tabiatın tilmizi ve fizik dünyanın taklitçisi olan beşer sanatı[1], dinler ile Sonsuz Âlemler ve Boyutlar kazanmış, Mânâ’nın tecessümü haline gelmiştir. Bu manada sanat dinin talebesi, onun manalarının aynası ve ulvi hakikatlerin sevdiricisi olarak dinler tarihinde büyük rol oynamıştır. Gerek güzel sanatlarıyla göze, gerek müzik şeklinde icrasıyla kulağa, gerek şiir ve nesir tarzında olmasıyla kalbe ve akla hitap ederek sanat realitesi kendisini dinlerin içerisinde sonsuz bir enginlikte açmış ve Mutlak Sanatkâr olan Allah’ın sanatına mecazi bir ayna olmaya çalışmıştır.

Dinî hakikatlerin duyurulması ve gözlere, akıllara ve gönüllere nakşedilmesi noktasında görsellik cephesi ön planda olan güzel sanatlar kilit rol oynamışlardır. Özellikle heykeltraşlık, resim, gravür, hakkaklık gibi tarzlarıyla dinler tarihinde kendilerine yer bulmuşlardır. Bilhassa Roma ve Yunan medeniyetinin etkisi altına giren Hıristiyan kültüründe heykel, ikona ve resim şeklinde dinî sanat çok gelişmiştir. Mikelanj’ın Hz. Musa Heykelini; Rafaello’nun Sistin Meryemi ve Madonna[2] of Foligno resimlerini misal verebiliriz. Ayasofya, Kariye camileri gibi kiliseden camiye çevrilen yapılarda çok sayıda ikonları ve onlarda dinî şahsiyetleri görebiliyoruz. Hıristiyan kültürde ikonlar o kadar tutulmuşlardır ki, 1998-2003 yıllarında görev yaptığım Kayseri’nin Kapadokya’ya yakın Yeşilhisar ilçesinin Soğanlık köyünde yapılmış küçük oyma kaya kiliselerinde dahi ikonlar kendilerine yer bulmuşlardır.

İkona Sanatı

İkona (Yunanca εἰκών) Doğu Ortodoks Kilisesi, Oryantal Ortodoksluk, Katolik ve bazı Doğu Katolik Kiliselerinin kültürlerinde en yaygın şekli resim olan dini bir sanat eseridir. Türkçeye Fransızca icône sözcüğünden geçmiş olan kavramın kökeni Yunanca eikon "benzerlik, resim, portre" sözcüğüdür. Bu sözcük ise yine Yunanca eikenai (gibi olmak) kökünden gelir. En yaygın konular Mesih, Meryem, azizler ve meleklerdir. Özellikle bir veya iki ana figür üzerinde yoğunlaşan portre tarzı görüntülerle ilişkili olsa da, terim aynı zamanda Doğu Hristiyanlığı tarafından üretilen ve anlatım sahneleri de dahil olmak üzere çeşitli sanatsal basındaki dini imgelerin çoğunu kapsar.

İkonalar ayrıca metal, döküm taş, kumaş üzerine işlemeli, ahşap üzerine boyanmış, mozaik veya fresk işlerinde yapılmış, kağıt veya metal üzerine basılmış vb. şekilde olabilir.

Doğu Ortodoks geleneği, Hristiyan ikonalarının üretiminin Hristiyanlığın ilk günlerinden bu yana devam ettiğini ve o zamandan beri süregelen bir gelenek olduğunu iddia ediyor. Modern akademik sanat tarihi, ikonalar daha önce var olmuş olsa da, geleneğin sadece 3. yüzyıla kadar izlenebileceğini ve Erken Hristiyan sanatından sağ kalan ikonaların daha sonra olanlarından büyük ölçüde farklı olduğunu düşünmektedir. Daha sonraki yüzyılların ikonaları, çoğu zaman hayatta kalsa da, genellikle 5. yüzyıldan sonraki ikonalarla yakından bağlantılı olabilir. İkonaların yaygın imhası, 726-842 arası Bizans İkonoklazması sırasında meydana geldi, ancak bu, ikonaların uygunluğu sorununu kalıcı olarak çözdü. O zamandan beri ikonalar Batı kilisesinin resimlerinden çok daha büyük bir tarz ve konu sürekliliğine sahip oldu. Aynı zamanda değişim ve gelişme oldu.

İkonalar ilk kez Greko-Romen Antikçağı'nda mezartaşı portrelerinde kullanıldı. Ağaç üzerine tutkal boya ya da mum cila ile resmedildi. Bu görüntüler daha sonra Hristiyanlığın başlangıcında çok tutundu. Büyük Konstantin'in başkentin ilk üç piskoposunun portrelerini Forum'da kızıl somaki bir sütuna bağlattığı bilinir. İsa'nın ve Meryem'in ya da bir azizin herhangi bir ikonası, Hristiyanlarca Tanrı katında bir aracı olarak kabul ediliyordu. 8. yüzyılın başında Bizans İmparatoru III. Leon, ikonakırıcılık hareketini başlattı ve görüntüye tapılmasını yasakladı. Kullanımın yeniden başlaması ile ikona, ayin düzeninin bir parçasını oluşturdu ve ikonostasın üzerinde yer aldı. İkonakırıcılık döneminde yapılan tahribata karşın bu olaydan önce yapılmış birkaç ikona, özellikle Sina'da bir manastırın eşsiz koleksiyonu bugünlere kadar gelebildi. Bu koleksiyonun en ünlü parçalarından biri, yapılış tarzıyla Antik tarih'in gerçek portrelerini andıran Petrus'un ikonasıdır. Bizans'ta bezeme sanatı olarak ortaya çıkmıştı ve ikonalarda genellikle İncil'den betimlemeler işlenirdi. İsa ikonagrafide azizlik anlamındaki halesindeki baba-oğul-kutsal ruh harflerinin baş harflerinin yazılı olduğu haç işaretiyle diğer ikonalardan ayrılır.[3]

İslam öncesi döneme ait ikon ve resim sanatında Hz. Muhammed (SAV) ve İslamiyete dair çok net eserler ve izler bulunduğu yazının ileri safhalarında gelecektir. Fakat Hıristiyan dünyayı buna sevkeden saikin altyapısını anlamak için dinler tarihi üzerinde ana hatlarıyla bir okuma yapmak gereklidir. Çünkü sanat, bir süreçtir. Bu süreci tetikleyen, onu değişime uğratan ve ona yenilikler ekleyen, sosyal ve dinî hadiseler ve beklentilerdir.

(Devam edecek)

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Kızıl İcaz.

[2] Madonna, Almanca’da Çocuk İsa ile Meryem Ana’yı gösteren resim demektir.

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kona

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.