Hayatın gerçekliğini sonuna dek kabul eden ve yaşamayı isteyen Batı’nın “ölüm”ü gerçekdışılığa atması ne acıdır.
Batı ölümün içine girdiğinde güvensizlik, ümitsizlik ve gerçekdışılığıyla (ölümün) çirkin yüzünü geliştiriyor. Korku ve dehşeti üretiyor.
Bazen ölüme ve ölüye tutulmayı da buna dahil ediyor; onun aslında olumlu olmasını isteme ve bu duruma tutkuyla bağlanma; sonra ölümsüzlüğe ulaşamamanın hüznüyle olumsuzluğu tüketime odaklayıp, yasayanlarla beslenen ölüm anlayışı içinde, bozulmayı, çürümeyi çözememekten gelen ne yaptığını bilmeden başını oraya buraya savurma, kendini ve herseyi soğutarak hatta dondurarak; soluk beniz, kanı çekilmiş ruhlar, susuz beden taşıyıcıları ve onların makyozleri elinden çıkan sanat eserleri.. sonra hayat gurularının dilinde söndürülen hayat ateşleri... ile teselli bulmayı bekliyor.
Bir de, ölen aslında ölmemiş de olabilir sanısı; ya da ölmek o kadar da kolay olmayabilir duygusu üretiliyor. Ölen bir süre sonra tekrar görünür belkisi; aslında ölmemiştir ve bir şekilde hayata tutunmuştur beklentisi...
Ölümü ve hayatı fantezilerle süsleyip yeni, modern ötesi ( post modern ) bir dil de geliştirilmiştir. ölüm ve sonrası hayal boşluğunda acıklı bir komediye, bazen askın sonsuzluğuna yaslanan bir çirkin dramaya dönüştürülmüştür. Bilimin güzel yüzü olan Kuantum bile bir sanrılar sarmalına çevrilerek şüphe ve olasılık silahlarıyla kaos denizine atılmıştır.
Şüphe inkardan daha az acıdır, olasılık imkansızdan ileri bir ümidi besler; kaos bir Işık verebilir.
Ve belki de Şiddet bir çözümdür, yok etmek, varolmayı sağlayabilir; tutku ölümsüzlüğün kanı olabilir. İnsan başka insanlardan doğabilir, başka bir can kendine can olabilir. Adına yapıldığı ruhu temsil eden bir Heykel gibi taş olup hep dik durmak, çürüyüp yok olmaktan iyidir; o yüzden taslaşmalı ya da bir taş gibi davranmalıdır.
Ölüm isteyenler kötüdür, ölüme razı olanlar zayıftır; zayıflar ölüme yollanmalı, ancak bu, kalanlara hayat vermelidir.
Ölümü değil ölüleri sevmelidir. Ruhu değil varlığı yüceltmeli ve dönüşmesine engel olmalıdır, bozmamalı bozulanı yok etmelidir. Zamanı durdurmalı geçmişi geri almalı, gençliği sürdürmek için sürekli kalmalı, donmuş kanını emmelidir. Geleceği aslında geçmişe saklamalı, gençliği hep geçmişte aramalı, geleceği düşmana vermeli, değişimi zayıflara bırakmalıdır. Bu arada, Hayatın gizli dehlizlerinde akan kanı aramalıdır. Çok kızmalı yüksek sesle feryad etmeli, ancak sessizce ağlamalıdır. Zelil ama bir Firavun olmalıdır.
Batı için bir yol daha vardır. Ölümün diğer, gülen yüzü de keşfedilmelidir... öldüremiyorsan anlamaya çalışmalıdır.
Bunun için, Batı bildiği herşeyi unutmalıdır, yeniden başlamalıdır. Geriye dönüp eskiyi de tekrar edemez. Ter u taze bir imana muhtaçtır. Bu da, Kuran'ın ölümü ısıtan hakikatleridir.
Yeni bir marifet ateşiyle yola koyulmalıdır. Ölümün öldürülemeyeceği, hayattan daha gerçek bir ölüm ve sonrası olduğunu anlaması gerekir. Her anın ölmesi, geçmişin ölmesi, dünün ölmesi, çocukluğun gençliğin ölmesinde gördüğü yok olma değil bir değişim, gelişim ve hazırlık olduğunu anlamalıdır.
Batı algısı madem dünya var ve görünüyor, o zaman
ahiret de var kesinliğine ulaşmalıdır. İnsanin yaradılıştan itibaren ettiği 'ebed' duasına katılmalıdır.
Batının sanatı ölüm fantezisinden kurtulup ölümün ve haşrin pozitif gerçekliğine ulaşabilmelidir. Bunu hayatın içinde, korkmadan, gözünü kapamadan, inkâr etmeden, yalana kaçmadan, ayakları yere basarak başarmalıdır.
İşte bu yeni medeniyeti doğuracak bir unsurdur.