Sanki Esir Olan O Değildi

Cemil Karakullukçu'nun yazısı...

Bitlis, yedi gün boyunca gece gündüz savunuldu.
Düşmanın amansız saldırılarında Bediüzzaman Said Nursî’ye üç mermi isabet etti. Biri hançerinin kabzasına, diğeri sigara tabakasına ve bir diğeri de sağ omzuna... Ölümden kıl payı kurtulan Bediüzzaman’ın bu haline herkes şaşıyordu.
Nizamiye Alayı Komutanı Kel Ali’nin “Size kurşun da isabet etmiyor!” demesine “Allah insanı muhafaza ederse, top mermisi de insanı öldürmez.” diye karşılık veriyordu Bediüzzaman.
Bitlis’i savunması esnasında Bediüzzaman’ın sağ ayağı taşa değerek kırılmıştı. Kemerin altındaki suyun içinde Ali Çavuş’la otuz altı saat kalmışlardı. Bu arada Bediüzzaman hiç olmazsa kendisinin gidip kurtulmasına izin verdiği halde, Ali Çavuş, asla gitmeyeceğini ve birlikte şehit olmak istediğini söylemişti.
Şehit olmak, özgür olmanın en büyük ödülüydü. Ali Çavuş bu ödülün hasretini taşıdığı için, Bediüzzaman’ı oracıkta bırakmadı. O da onunla görünüşte esir, ama hakikatte özgür olmak istiyordu.
Bediüzzaman’ı bulunduğu yerden bir Rus müfrezesi gelip aldı. Onu Rus ordularının birinin yerleştiği binanın bir odasına yerleştirmişlerdi. Bediüzzaman’ı bir alay komutanı karşılamıştı.
Rus komutanları Bediüzzaman’a çok önem verdiler. Onlarla sohbet sırasında, en küçük bir heyecan duymamıştı Bediüzzaman; bacak bacak üstüne atarak bir taraftan da sigarasını tüttürmüştü.
Bediüzzaman gerçi Ruslar tarafından esir edilmişti; ama öyle rahat bir hava estirmişti ki, sanki kendisi özgür, ötekiler esirdi.
Bediüzzaman hakikatte tam bir özgürdü.

ÖZGÜRLÜK LEVHASI
Bileklere kelepçe vurulabilir; ama ruha, kalbe ve düşüncelere asla.

Edebiyat Haberleri