Ben biyolog değilim, ancak Yiğit Bulut’un Haber Türk tv’de yönettiği “Evrim” konusundaki tartışmaya katılmak isterdim. Zira “Evrim” konusunda, profesörlere karşı seviyesizce saldıran sözde bilim adamlarını yerin dibine sokacak sorular sormak isterdim. Bu soruları burada soracağım, ancak ondan önce şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bir kere bu tartışma tüm zamanların en asimetrik tartışması olmuştur belki de. Çünkü bir tarafta olgun, efendi, ağırbaşlı, ancak derslerine çok da iyi çalışmadıkları belli olan iki profesör; karşılarında ise son derece saldırgan; akademik adaptan mahrum ve yaşlı başlı hocalarını aşağılayan, ancak batıl davalarına iyi çalışmış bir yardımcı doçent ve iki araştırma görevlisi vardı.
Şimdi gelelim sorulara, profesörlerin karşısındaki genç akademisyenler, ilk canlının maddi, cansız bir varlıktan türediğini savundular ve güya bunu ispatlayıcı anlaşılması güç bazı şekiller ve oluşumları resimleyen dökümanlar gösterdiler. Varsayalım ki, böyle bir şey olmuştur; yani ilk canlı cansız bir şeyden türemiştir. Peki, bu ilk canlının bünyesinde hangi özellikler vardı ki ve bu özellikleri kim bu canlıya kodladı ki, mitoz bölünme gibi çeşitli canlılara inkısam etti? Haydi, bunu da geçelim. Peki, insan denen mucize, nasıl oldu da böyle bir oluşumun meyvesi olarak varlık âlemine geldi ve insanda bulunan ruh, akıl, düşünce, hafıza, hayal, korku, sevgi, endişe gibi birçok duygular ve hasseler vücudunun en uygun yerlerine kodlandı? Peki, DNA’ya ne diyeceksiniz? Şimdi bu sözde bilim adamları diyorlar ki, insan ile şempanzenin ataları aynıdır. Peki, aynı atadan nasıl oluyor da farklı DNA inkısam etti ve insanları birbirinden ayrıştıran karakter, benzeme gibi özellikle bu DNA’lara kodlandı ve kodlamadan sonra aynı atanın iki kolu olan şempanze ve bir kısmı da insan olarak ayrıştı?
Bunu deyince aklıma bir espri takıldı. Benim dedem bir peygamberdir; ismi de “Hz Adem (A.S). Ben dedemin bir peygamber olduğundan şeref duyuyorum. Ama adam çıkıyor, kardeşinin bir şempanze olduğunu ve atalarının aynı olduğunu iddia ediyor. Efendim, sence, senin deden şempanze, goril, maymun vs hayvanlardan biri olabilir, ama bunu bana yakıştıramazsın. Ben böyle bir hezeyanı reddediyorum. Yine bir espri aklıma geldi. Geçenlerde modifiye edilmiş bir serçe otomobil gördüm. Üzerinde oldukça çalışılmış ve çok güzel modifiye edilmiş. Hemen yan tarafına da “Serçedes” yazılmış. Çok da güzel uymuş. Evet, bir serçe otomobil “Serçedes” olabilir, ama asla “Mercedes” olamaz. Ama, bu genç bilim adamları ısrarla serçe otomobilin Mercedes’e dönüştüğünü iddia ediyorlar. Ne diyelim? Ayrıca, binlerce maymunu, şempanzeyi, gorili, orangutanı bir merkezde toplayıp, önlerine birçok bilgisayar, laptop koysanız, bir tek anlamlı yazı yazamazlar, ki böyle bir deney batıda yapılmış ve tek bir anlamlı ifade elde edememişler, nasıl oluyor da o bilgisayarları icat eden ve onlarla sayısız işlemler yapan insanı bir tutuyorsunuz, Allah mantık versin.
Yine aklıma şu takılıyor. Bu sözde bilim adamı kisvesine bürünmüş genç akademisyenler, “Yaratılış” gerçeğini kabul etmediklerini de vurguladılar. Peki, neden bu tip insanlar “Yaratılış” gerçeğini kabul etmezler de bir takım hezeyanlarla ve bu hezeyanları güya ispatlayan bir takım düzmece dökümanlarla maymuna, gorile, şempanzeye sarılırlar ve “işte bu benim atam, bu da benim kardeşim” derler. Bunun altta yatan en önemli sebebi, tekliften kaçmaktır. Yani, “Yaratılış” mucizesini kabul etseler, o zaman “Biz bu dünyaya niye geldik ve neden ölüyoruz; ölümden sonra nereye gideceğiz?” soruları karşılarına dikilecek. Bu soruların cevabı en güzel şekilde “Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif ve Risale-i Nur”da verilmiş. Tabi, bununla da bitmiyor. Bir de sorumluluklar karşınıza çıkıyor: “Hukukullah, Hukuk-u İbadullah” gibi. Yani, Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasakladıklarından uzak durmak, insanların haklarına riayet etmek, kısaca kulluk vazifesini yerine getirmek. Tabi bunlar da, namaz, oruç, haç, zekât gibi birçok ibadet mükellefiyetlerini beraberinde getiriyor. O zaman, onlar da bütün bunlardan kurtulmak için hayvanlar gibi yaşamayı ve hayvanî özelliklere sarılmayı tercih ediyorlar.
Bütün mesele buradadır. Tekliften, ibadet külfetinden kaçmanın ve ölümden sonraki ebedi hayatı, mizan-terazi, Mahkeme-i Kübra gibi yüce hakikatleri düşünmemenin en müessir yolu hayvanlaşmaktır. Nasıl ki, goril, maymun, şempanze, orangutan böyle şeyleri düşünüp rahatını bozmuyor. Aynen öyle de, biz de onlardanız, diyelim, onların kardeşi olalım ve bu gibi yüce hakikatleri aklımıza getirmeyelim, diye düşünüyorlar. Ama kazın ayağı öyle mi, ölünce daha iyi görecekler.