“Sarıklı küçük genç bir zât ise, Hulusi’ye omuz omuza verecek, belki geçecek birisi; nâşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir. Bazılarını zannederim, fakat kat’î hükmedemem. O genç kuvve-i velâyetle meydana atılacak bir zâttır.” [1]
Bu mesele Nurlardan istifade eden kimseler ve eline Mektubat'ı alıp okuyan herkes için merak ettiği ve sorduğu meseleler içerisinde gelmektedir. Lise yıllarımızda anlamadığımız bahisleri kendimizce muteber ve anladığımızı düşündüğümüz abilerimize sorardık bizler. Şimdilerde bakıyorum çevremize ve genç kardeşlerimize kimselere bir şey sormuyorlar. Nurları merak ve tetkik ederek okumak envara ve esrara vesiledir. Okuduğumuz mebhasları anlasak da başka bir pencereden bakabilmek için başkalarına sormamız faydalıdır. Halen bu adetimi devam ettiriyorum ve farklı manalara sebep olabiliyor.
Bu sarıklı genç de merakaver mesaildendir. Bu hususta sarf-ı kelam ve kalem epey edildiğini tahmin ediyorum.
Bazı tabirler birer ünvandır, alemdir, tariftir. Nasıl ki dünyaya gelen her şey çekim kuvvetine tabi ise veya bir ülkeye gidildiğinde oranın kanunları geçerliyse bu tabirler de bunun gibidir.
“Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve Küre-i Arz ve nev'-i beşer dairesinden tut.. tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.” [2]
Risale-i Nur hizmeti de bu dairelerden birisidir. O halde Hizmetimiz olan “Risale-i Nur, bir daire değil, mütedâhil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahibler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve tarafdarlar gibi tabakatı var. Erkân dairesine liyakatı olmayan, Risale-i Nur'a muhalif cereyana tarafdar olmamak şartıyla daire haricine atılmaz. Hasların hasiyeti bulunmayan, zıd bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir. Bid'a ile amel eden, kalben tarafdar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat Risale-i Nur'un erkânlarında ve sahiblerindeki esrar ve nazik tedbirlere, onları teşrik etmemek gerektir.” [3]
Eline ilk defa kitap alan ve okumaya başlayan birisi nurlarla terakki edip tarz-ı hizmetini nurlardan alarak hizmet ettiğinde haslar, erkanlar, naşirler, sahipler, talebeler, taraftarlar, dostlar.. gibi dairelere manen dahil olur.
Her dairenin icabatı ve vasıfları bulunur. Birisi bu dairelere dahil olduğunda artık şahs-ı manevi onu besler ve manalar verir. Ama o kişi bunların farkında olmaz.
Bu manevi makamlar içerisinde de mertebeler bulunur. Sarıklı genç de bu makamlardan birisidir. Bir unvan bir alemdir.
Bu makamın hasiyeti nedir diye tefekkür etsek karşımıza, aktif olarak hizmet etmek, neşriyatla alakadar olmak, hizmeti kendi hizmeti, eserleri kendi telifi gibi benimsemek gibi hasiyetleri var. Bu tabiri üstadımız saff-ı evvel ağabeylerimiz için istimal etmiş. Hulusi ağabey, Tillolu Said ağabey, Ceylan ağabey… gibi.
Bu makam Sarıklı Genç Makamıdır. Mümessili Ahmet Hüsrev ağabeydir. Ama bu makam bu ağabeye mahsus değildir. Bu ağabey bu makamın mümessilidir. Talebe ve naşir vasfına sahip olan kimseler bu makamdadır.
Bunu nereden çıkarttın derseniz şunu söyleye bilirim ki, Üstadımız aktif hizmet eden kimseleri Hüsrev ismiyle yâd ediyor. Küçük Hüsrev, ikinci Hüsrev, Falan yer Hüsrevi gibi tabirleri istimal etmesi bana bu fikri verdi. Şahsi kanaatimdir. Kabul edip etmemek bir mesuliyet getirmez.
Rabbim bizleri Sarıklı Genç Makamında kabul edip hizmette kalben, ruhen, aklen, tarz-ı hayatta nurları tatbik edenlerden eylesin.
“İlahî Ya Rab! Sen Risale-i Nur'u ve Risale-i Nur müellifi Üstadımız Said Nursî'yi ve Risalet-ün Nur talebe ve şakirdlerini ve mensublarını, muhafaza-i hıfzında ve kal'a-i İlahiyen içinde muhafaza ve emin eyle.. âmîn.. ve hizmet-i Kur'an ve imanda sabit ve daim eyle.. âmîn.. ve bu kudsî hizmetlerinde, muvaffakıyetlerle yardım ve muavenetler ihsan eyle.. âmîn.. ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan-ı Azîmüşşan'ın sırr-ı a'zamına, marifetullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Resulullah sırr-ı kudsîsine ve "Hasbünallahü ve ni'melvekil" sırr-ı uzmasına ve rızaullah ve rü'yet-i Cemalullah lütf u ihsanına mazhar eyle, Ya Rabb-el Âlemîn!” [4]
[1] Mektubat (350)
[2] Asa-yı Musa (20)
[3] Kastamonu Lahikası (248)
[4] Kastamonu Lahikası (46-47)