Seyhan Demir'in yazısı
Herkesin malumu olduğu üzere satranç, gerçek savaşın bir tahta üzerinde oyun haline getirilmiş küçük bir kopyasıdır. Bu oyunda savaşta olduğu gibi Şahı korumak veya karşı tarafın şahını mat etmek için vezir dahil tüm yardımcılar her fert feda edilebilir.
Siyasete 25 yıl bakmadım diyen Üstad Hazretleri 2.dünya savaşında bile radyo dinlememiş zalimlerin satranç oyunları ile ilgilenmemiştir.
Sadece vatan millet ve din namına 1950de siyasete bir an için baktığında bile şefkati elden bırakmadan, satranç tahtasının sağ tarafında oturan DP ve sol tarafında oturan CHPye de tavsiyelerde bulunmuş
Başvekil Menderese ve CHPden Hilmi Urana mektuplar yazarak din adına tavsiyelerde bulunmuştur. Zira din nasihatten ibarettir. Menderese ezanın aslına döndürmesini Hilmi Urana da dine açıkça cephe almamaları tavsiyesinde bulunmuştur.
Buradan kanaatimce çıkarılacak sonuç Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin baktığı tepe noktadan santranca, siyasete bakmamız gerektiğidir. Eğer yukarıdan bakmaz da, hele hele tahtaya inmek yani piyon veya fil, kale vs. parti görevlisi, milletvekili, bakan veya bürokrat olmak istersek istiğna etmemiş olacak ve siyasilerden bir takım taleplerimiz olduğu için de yeri geldiğinde harcanmak kaderimiz olacaktır.
Bir siyasiye en garip gelecek cevap herhalde Hiçbir şey istemiyorum, üstelik size bir şeyler vermek istiyorum. demek olacaktır. Hiçbir şey istememek için de ayağına gitmeye gerek yoktur. Bizim vereceğimiz şey de nasihatten ibarettir. Yani eksik ve yanlışlarını görmek ve doğru yaptıklarını takdir etmektir. Buradan tarafsız olmak sonucu çıkmaz. Bilakis hakka ve doğruya taraftar olmak, yanlışı da açıkça söylemek çıkar.
Bir partinin tamamen taraftarı gibi onu tutmak, karşı tarafı da kötülemek maalesef başka insanlar nezdinde, iman hizmetinden kopmuş kişiler izlenimini uyandıracaktır. Oysa ki bizim mesleğimiz haliliye olduğu gibi meşrebimizde hıllettir.. Nurlarla iştigal edip zalim ve zalimane oyunları başkalarına bırakmamız gerekiyor kanaatindeyim.
Aziz Üstadın hayatı boyunca neden maaş veya zekât, hatta hediye bile almadığını sanırım bu istiğna düsturundan anlamış olmalıyız.
Tahtaya inmemek dileğiyle...