Daire-i esbab daire-i itikadın siyah beyazıdır. Fotoğraf makinesinin siyah fotoğrafı beyaza çevirmekte teknik bir kanunu kullandığı gibi insan aklı ve şuuru da aynı tekniği kullanarak esbabı yani müşahhas halindeki beyazı mücerret manadaki itikada yani siyaha (mücerrede) dönüştürmekle vücut mekanizmasında hakikatin tecelli ettiğini müşahade eder.
Çünkü düşünce mekanizmasının işlettirilmemesi aklı çıkarıp atmak gibidir. Bu bil müşahadedir.
Bu mertebeden önce insan esbaba fotoğraf makinesinin odak veya adedesinden yani göz penceresinden kainata baktığı zaman ruhunda ve şuurunda uyanan neş’e, bir hads-i kat’î ifade eder.
Bi ayne-l yakîn vicdanî olan hads-i kat’înin yani şimdiki ismiyle sezginin şuur makinesinde veya tezgahında fikre veya kumaşa dönüştürülmesini ifade eder.
Yüz sene evvel ne bir renkli kumaştan ne de renkli resimden ve ne de rekli filmden bahsedebiliyorduk. Teknik insanın algısında da inkişafa medar olmuştur.
İnsan, kainatın fotoğraf gibi veya kumaş gibi dokunmuş esbap perdesini yırtıp ki -Bediüzzaman ona tenteneli perde ismini takmış- itikat dairesindeki “iman bir hüsn-ü münezzeh ve bir hüsn-ü mücerrettir” hakikatına ulaşmak aklın ve şuurun ve sağlıklı bulunduğu halde katiyyen yanlışa kapılmayan vicdanın bir vazifesidir.