Risale Haber-Haber Merkezi
Feminist önderlerin çıkarttırdıklarını iddia ettikleri yasaların yürürlük ve uygulama sürecinde, iddia ettiklerinin aksine kadına yönelik şiddetin artarak devam ettiğine dikkat çeken Saygılı, "Kadını şiddetten koruma gayesiyle hazırlandığı ileri sürülen 6284 sayılı yasanın yürürlük tarihinden önce yılda 100 civarında olan cinayet sayısı günümüzde maalesef yılda 500 civarına yükselmiştir" dedi.
Saygılı'nın Yeni Akit'teki yazısı şöyle:
Ayrıca şiddet yeni bir boyuta evrilmiştir. Cinayet işleyen kişilerden birçoğunun aynı zamanda kendi canına da kıydığını görüyoruz. Bu kapsamda (son 10 yılda) intihar sayısı 1000’e yaklaşmıştır. 6284 sayılı yasa gereğince yılda 500.000 civarında verilen tedbir/uzaklaştırma kararları uzlaşmayı değil öfkeyi ve şiddeti artırmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre; Türkiye’de milyonda 5 olan kadın cinayet sayısı hızla artmaktadır. Feminist politikaların en keskin/sert biçimde uygulandığı Amerika’da oran milyonda 22’dir. Ülkemizdeki cinayet sayısının oranına göre 4 katından fazladır. Bu veriler dahi ithal ve tercüme yasalarla şiddetin önlenemediğini ve önlenemeyeceğini göstermektedir.
Yasa, kadim değerlerimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi, inanç prensiplerimizi yok saymaktadır
Şiddet, “Meseleleri uzlaşma yoluyla değil kaba kuvvet kullanarak halletmeye çalışma ve bunun için kullanılan kaba kuvvet” olarak tanımlanmaktadır. Yeni devrim yasaları (İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa) ise uzlaşmayı ve arabuluculuk yöntemlerini yasaklamaktadır. Kadim değerlerimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi, inanç prensiplerimizi yok saymaktadır. Ailenin içine kolluk gücünü, yargıyı, cezalandırmayı abartılı olarak sokarak uzlaşma ve barışma imkânını yok etmektedir. Asıl olan şiddeti doğuran sebepleri ortadan kaldırmaktır. Kamu gücü ve cezalandırma son çaredir.
Yeni Medeni Kanun, Yeni Ceza Kanunu ve özel ceza kanunu 6284 sayılı yasa ile aile, evlilik, boşanma ve aile bireyleri arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmiştir. İşte bu yeni devrim yasalarının uygulama sonuçlarını sıralayalım:
Evlilikler azalmakta, boşanmalar artmaktadır.
Evlilik yaşı yükselmiştir. Bunun sonucu olarak nüfus artışı durmuş, hatta gerilemektedir.
Aile içi ve kadına yönelik şiddet artmıştır.
Ceza yasasında FUHUŞ suç olarak tanımlanmadığından ahlaki erozyon hızla artmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın özünde aile kavramının olmaması; aile yerine ev içi tanımının ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının getirilmesi ile LGTBİ+Q (eşcinsellik ve diğer sapkınlıklar) eğilimi özendirilmektedir.
Edinilmiş mallara katılma yasal rejimi ve süresiz nafaka erkekleri evlilikten uzaklaştırmaktadır. Evliliklerde de çatışma alanları oluşturmaktadır.
Hiçbir hukuk metninde yer almayan, sadece ülkemizde yargıda karşılık bulan “Kadının beyanı esastır” kabulü ve uygulaması haksızlık ve adaletsizliğe kapı açmaktadır.
Yaşanan/güncel aile, şiddet, adalet, evlilik, boşanma sorunlarına çare ve çözüm tekliflerimiz vardır. Her biri ayrı makale konusu olmakla birlikte sadece konu başlıklarını vermek istiyorum:
Tercüme ve ithal yasalardan vazgeçilerek milli ve manevi değerlerimize, kültürümüze uygun yerli yasalar yapılmalıdır.
Hukukun evrensel ilkelerine geri dönülmelidir: ‘Adil ve doğru yargılanma’ hakkı, lekelenmeme hakkı, ‘ispat külfetinin iddia edene ait’ olması, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ve ‘masumiyet karinesi’ ilkeleri.
Doğru evlilik özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Eğitimciler ve sağlık uzmanları öncülüğünde toplum bilgilendirilmelidir. (Özellikle sosyal medya üzerinden tanışarak, asla bir araya gelemeyecek farklı anlayış ve yapıda kişilerin sağlıksız evliliklerinin hazin sonuçları ile sık karşılaşmaktayız.)
Boşanmalar kolaylaştırılmalıdır. Çekişmeli bir boşanma davası yaklaşık 5 yıl sürmektedir. Bu da cinsel dürtülerin ya bastırılmasına veya gayrimeşru yollara kaymasına yol açmaktadır. Şiddet vakaları daha çok boşanma sürecinde yaşanmaktadır. Katolik İtalya’da boşanmaların yasal olarak kolaylaştırılması üzerine evliliklerin arttığı belirlenmiştir.
Şiddet tanımı genel hukuk ilkelerine uygun olmalıdır. Fiziki şiddete etkin ve derhal müdahale edilerek elbette caydırıcı cezalar verilmelidir. Ancak duygusal/psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet tanımları belirsizdir, istismara neden olmaktadır.
Süresiz nafaka ve erkeği ekonomik olarak çökerten mal rejiminden vazgeçilmelidir.
Aile içi uzlaşma ve arabuluculuk kurumu ihdas edilmelidir.
Delilsiz ve belgesiz şikâyetler işleme konulmamalıdır. Kamu gücü, (fiziki şiddetle sınırlı olmak üzere) kesin ve inandırıcı delil olmadan aile içine girmemelidir. Tarafların uzlaşma, barışma imkân ve ihtimali ortadan kaldırılmamalıdır.
Kadın-erkek düşmanlığını körükleyen haber ve yayınlardan vazgeçilmelidir. Ayı posteri dağıtarak, erkeği itibarsızlaştıran kamu spotları yayınlayarak şiddeti önlememiz mümkün olamamıştır.
Feminist politikaların şiddeti önlemek bir yana artırdığı bir gerçektir. Felsefe olarak vahyi reddeden, (inanna/iştar/isis/Kibele) yani Tanrının dişil olduğuna inanan feminist anlayışın sorunlarımızı çözmesi beklenemez.
Toplumun temelini oluşturan aileyi, insanlarımızın dolayısıyla milletimizin mutluluğu ve devletimizin asıl bekası olan ailenin korunması ve benzer konuları detayları ile yazmaya devam edeceğiz.