Anam,
Bir seferberlik türküsü söyler,
Dizini döve döve:
“Kara vapur inim inim iniler
Yetim kaldı top köküllü gelinler”
Benim anam
Gelin olduğu geceden,
Babamın bilmem kaçıncı seferden
Geri dönmediği
Günden beri bu türküyü söyler
Ellerinde kurumadan gelinlik kınası
Yemenden gelmiş
Babamın barut kokan künyesi
Anam dizlerini dövmüş
Oy! Yemen de neresi?
Ben de bilirim
Ben de söylerim
Bu canım kadar sevdiğim türküyü
Benim yetim sesim
Anamın dul sesi:
Oy! Yemen de neresi?...
(Sabri Soran)
Tarih bir milletin hafızası, orada bugün tepe tepe ve sorumsuzca birbirimizi yiyerek kullandığımız hürriyeti bu sayısız insanlar çektikleri elemlerle kazandılar. Nice kınası kurumamış gelinler, gelin diye yaşlandı bir köyün tepe mezarlığına köylüler tarafından gömüldüler, mezar başında insanlar ağladı.
“Geçti gitti birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan boynu büyük ve sefil
Bahçeye ektiği üç beş karanfil.”
Osmanlının son döneminden bugüne hep kaybettiklerimize ağladık, melodram tarzı bir edebiyat doğdu çok zaman. Ama kaybettiğimiz günleri, günleri getirmeyi kimse beceremedi. Bir adam ancak güçlü bir imanla geri getireceğimize inandı ve “milyonlarca başların feda olduğu bir hakikate bin başım olsa feda olsun“ dedi. Biz onu anlamadık çünkü feda edecek birşeyimiz yok, feda olsun rahata hayat, feda olsun görüntüye hayat. Hep sade yaşadı, bir lokma bile ona az geldi. Vahşi Şaban’a üçte ikisini teberrük olarak verdi. Yukarıda ölen insanların acısını hissetti, onlar büyük bir hakikat uğruna öldüler ama yeni nesillerin uğruna öleceği bir hakikat yoktu. Herkes kendine kurban, kendine hayran. ”İki hayatımı elimde tutmuşum tek hayatlılar arkamdan gelmesin“ dedi. “Kur’an’ımız cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem” dedi. Buna eş değer bir sözü bizim hangi yazarımız söyledi.
Harb içinde
Babalar evlerine mahcub döndü her akşam
Harb içinde
Anaların südü kesildi
Çocuklar ağladı
Erkekler askere gitti
Kadınlar bir deri bir kemik
Harb içinde kızlar sarardı
Savaşanlardansa
Ancak bir hatıra kaldı
(Cahit Külebi)
O kadar savaşmışız ki şimdi de savaşıyoruz, birçok cephede. Yukarda şairin mazide gördüklerini biz bugün yaşıyoruz. Devlet çok yönlü savaşıyor, ülkenin cumhurbaşkanı tabut arkalamaktan kimbilir neler hissediyor. Bir çıtı pıtı kız öğrencim vardı, İstanbul’daki patlamada kuzeni ölmüş. Apar topar gitti, geldiğinden sordum kaç yaşında idi? “21 hocam” dedi. Kızın gözleri zaten bir hüzün kompleksi onu gördükçe 21 yaşındaki kuzeni aklıma geliyor.
Namık Kemal de kaybettiklerimize ağlar. Müthiş bir hayal, sinema gibi bir sahne dile getirir Allah’tan rica eder.
Vaveyla/çığlık
Feminin rengi aksedip tenine
Yeni açmış güle misal olmuş
İn'itafiyle bak! ne al olmuş!
Serv-i simin safalı gerdenine
Bu letafetle ol nihal-i revan
Giriyor göz yumunca rü'yama
Benziyor aynı, kendi hülyama
Bu tasavvur dokundu sevdama
Ah böyle gezer mi hiç canan?
Gül değil arkasında kanlı kefen
Sen misin sen misin ey garib vatan!
Nefta 2
Bu güzellikte hiç bu çağında
Yakışır mıydı boynuna o kefen?
Cisminin her mesamı yare iken
Tuttun evladını kucağında
Sen gider isen bizi kalır sanma
Şühedan oldu mevt ile handan
Sağ kalanlar durur mu hiç giryan?
Tende yaştan ziyadedir al kan
Söyleyen söylesin sen aldanma!
Sen gidersen bütün helak oluruz
Koynuna can atar da hak oluruz
Nefta 3
Git vatan! Kabe'de siyaha bürün
Bir kolun Ravza-i Nebi'ye uzat
Birini Kerbela'da Meşhed'e at
Kainatta o hey'etinle görün!
Bu temaşaya Hak da aşık olur
Göze bir alem eyliyor izhar
Ki cihanda büyük letafeti var
O letafet olunsa ger inkar
Mezhebimce demek muvafık olur
Aç vatan göğsünü İlah'ına aç!
Şühedanı çıkar da ortaya saç!
Nefta 4
De ki Yâ Râb bu Hüseyn'indir
Şu mubârek Habîb-i zî-şânın
Şu kefensiz yatan şehîdânın
Kimi Bedr-in kimi Hüneyn'indir
Tazelensin mi kanlı yâreleri?
Mey dökülsün mü kabr-i eshâba?
Yakışır mı sanem bu mihrâba?
Haç mı konsun bedel şu mîzâba?
Dininin kalmasın mı bir eseri?
Adem evlâdı bir takım cânî
Senden alsın mı sâr-ı şeytânî?
Onlar bizim için öldüler, bizim de uğruna ölecek hakikatlerimiz olmalı.