Hâl’ime Edip’in yazısı
Buraya geldiğimden beri her sabah, seher vaktinde açıyorum perdemi. Etraf karanlık… Güneş henüz aydınlatmamış oluyor Erek Dağı’nın zirvesini. Bazen bir parça hilâl eşliğinde arıyor gözbebeğim O’nun da aradığı şeyi. Etraf karanlık… Üstelik en zifirisi. Sahi, gözbebeğimin aradığını bulması için aydınlık gerekmez miydi?! Şu halde karanlıkta aramaktan vazgeçmeli ve eşyanın görünürlüğünde aramalıyım bulamadığım o giz’i.
Aylarca, uzaktan uzağa seyrettiğim Erek’in eteklerine değerken buluyorum eteklerimi bir anda. Öğle vakti, güneş en tepede. Tenim öylesine ısınıyor, gözüm öylesine kamaşıyor ki ancak toprağa bıraktığım çayı yudumlarken dönebiliyorum bulunduğum zaman ve mekâna. Sonra, aniden, ‘İyi de aydınlıkta neden nur aransın’ sorusu düşüyor aklıma. Sorular aklıma düşüyor, ben yollara. Bu sefer Horhor Medresesi var yolun sonunda. Etraf yine karanlık… Karlı bir Van gecesinde, kârlı bir keşfe çıkıyoruz kalbimle. ‘Karanlıkta bir nur arıyoruz’ Said’in deyimiyle.
Evet, Nur karanlıkta aranır elbette. İnsan, karanlıkta olduğunu fark etmeli önce. Kendisini aydınlatacak bir Nur aramaz ki karanlıkta olduğunu bilmezse. Fark etmeli önce; kalbi, bin bir inhiraflı sızı çekmekte zulûmatla örtülü şu dünya dehlizinde: ‘Görmedin mi Rabbin ne yaptı Ad kavmine?’ (Fecr, 6). Aklı, hapis yatmakta ayağı prangalı, karanlık, koca duvarlı hücrelerde: ‘[görmedin mi ne yaptı] O yüksek sütun sahibi İrem’e’ (Fecr, 7). Bilmeli ki ruhu ışıksız, tabelasız bir çıkmaz sokakta debelenmekte: ‘Kazıklarla işkence yapan Firavun[a ne yaptı görmedin mi?]’ (Fecr, 10). Bilsin ve kalbinin sızılarını giderecek, aklının mahkûmiyetine son verecek, ruhuna istikamet belirleyecek bir çare arasın kendine.
Evet, Nur karanlıkta aranır elbette. Ay, görünmek isteyip de yüzünü güneşe döndüğünde (Şems, 2) geceyi bekler dört gözle. Gündüz gözüyle görünmez ki ay. Hem zaten, gündüz güneşin cazibesine kapılan insan bakışından aya vermez ki bir pay. Tıpkı insanın kendisini göstereceği yerin dünya olması gibi. Ahrette Nur’un Mutlak Sahibi’ni gördüğünde yapacaklarından bir pay verilmeyeceği gibi: ‘Muhakkak ki gece kalkıp okumak [Kur’an’ı] daha güçlü, daha elverişli, daha doğru bir okumadır.’ (Müzzemmil, 6). Onun için ayı gece karanlığında; Nur’u dünya gecesinde ara: ‘Geceleyin kalk, az uyu. Gecenin yarısı kalk, yahut onun birazını eksilt ve daha az uyu. Yahut onun yarısından biraz fazlasında uyu, Kur’an’ı yavaş yavaş tane tane oku.’ (Müzzemmil, 2-4).
Evet, Nur karanlıkta aranır elbette:
‘Seherlerde eser bâd-ı tecellî
Uyan ey gözlerim vakt-i seherde.
İnâyethah zidergâh-ı İlâhi
Seherdir ehl-i zenbin tevbegâhı,
Uyan ey kalbim vakt-i fecirde,
Bikün tevbe, bicu gufran, zidergâh-ı İlâhî.’
(Sözler, On Sekizinci Söz)
Evet, herhalde ve elbette vurulur insan karanlıkta bulduğu Nur’a. Nur’u buldurduğu için karanlığa da. Her şeyi zıddı ile bildiren, karanlığın ve aydınlığın Halık’ına da.