Filipinler günlüğü-2
Şehadetinden sadece iki gün evvel bir hizmetten dönerken kendisine “Ağabey ben rüyamda vurulup öldüğümü görüyorum, ben eğer ölür veya öldürülürsem benim cesedim burada kalsın, ailem ısrar eder ama burada kalsın bana öyle geliyor ki bizim toprağımız buradan alınmış, rivayette var ki hangi topraktan Rabbimiz bizi halkettiyse bizim kabrimiz oradan olacak...”
Tebessüm etti şehidimiz, yüzüme acı acı baktı sonra da “burada size çok ihtiyaç var, Rabbim benim hayatımı da size versin. Siz daha çok hizmetlerde istihdam olunacaksınız” buyurdu.
11 Mayıs sabahı Türkiye’den gelen Ağabeylerimizle Zamboanga havaalanına geçtik 45 dakikalık bir seyahatten sonra Cebu havaalanına vardık. Burada bilet işlemlerinden sonra başka bir uçağa, bizi Cagayan De Oro’ya götürecek uçağımıza bindik.
Dile kolay asırlardan beri bekliyorlardı Türkiye’den gelecek böyle bir kafileyi. Yalnızlıklarını unutturacak, kendilerine sahip çıkacak, ağabeylik yapacak. Mahzun ve masum Filipin halkı bugünü bekliyordu. O gün bambaşka bir hava vardı Cagayan’da... Hoşgeldiniz Ağabeyler yazıyordu bir afişte. Türk ve Arap iki bahadır evladı islamın, hakları vardı bu mahzun halkın bu abilerden ve onu almanın heyecanını yaşıyordu topyekün bir millet.
Aracımız Şehid Cevdet Ağabeyin şehadetinin yaşandığı köprüye geldi, burada bir kez daha Cevdet ağabeyin hayat felsefesi, onun Nurlara olan aşkı ve sevdası ve İlayı kelimetullahtaki heyecanı ile, ben bu Nurları kainata ilan edeceğim, insanın olduğu her yerde Risale-i Nurlar olmalı gibi misyon cümleleri yad edildi.
Nazaret köyüne geldiğimizde Datu’nun mühtedi evlatları bizleri karşıladı. Yüzlerce insan kabrin etrafını sarmıştı bile. Bir dağın tepeciğine kurulu vadide mütevazi hayatlarını devam ettiren bu kabile insanlarının arasındaydık. Bir intihap söz konusu idi. Kainatta hiçbir şey tesadüf değil herşey kader ile mukadder ve muayyendi... Hatimler indirildi,yemekler döküldü ve helva dağıtıldı.
İşte Sally Abla. Sally Tayaban. 8.sözü okuduktan sonra “o sol yolun yolcusu bendim, sahibinden kaçmış köle bendim, gaflette olan ben, dalalete giden bendim” deyip, sonra “Ey bu yerlerin Hakimi senin bahtına düştüm” duasıyla “himmet ve hidayet taleb eden de bendim” diyen ve Müslüman olan Sally... Sonrasında Saliha olacak... Cennet ablalarından olacak ve evini, kavim ve kabilesini terkedip Nurlar için hicret edecekti... Altı senede altı yüz genç abla yetiştirecek ve hizmetin hanımlar canibinde parlamasına vesile olacaktı...
İşte Nurina, Nurkisa, Jubaira, Salvi ve daha nice niceleri... Rüyalarında Efendimizi (asm) müşahede edecek ve “ben de sizinleyim” hitab-ı güzinine mazhar olarak hayatlarını bu davaya vereceklerdi...
İşte Tirmizi ve Rajiv... Mindanao gençlerinin ağabeyleri... Abdurrahmanlar, Hamzalar, Binnurlar, Zeynuddin ve Kamerler. Ve daha nice nice Nura sevdalı gençler... İşte Abdulhalim bir zeka numunesi, hizmetin hadimi... Alonto hocamız ve Şerif ailesi... Datu kabilesi... Kadon hanedanı...
Herbiri lisan-ı haliyle bu hizmet bizim, bu dava bizim, bu yük ise vallahi bu yük bizim diyorlardı...
Prof. Henry Espiritu ise taa Cebudan sırf bir Fatiha okuyabilmek için ailesiyle gelmiş ve kabre yeşil örtü örterken hem ağlıyor hem de “İstanbul surları önünde Eyyub el Ensari ne ise Filipinlerde Cevdet Baybara işte odur ve o manadandır” diyordu...
Akşam namazı vakti gelmişti. Asrı saadette, Medine-i Münevverede, Mescidi Nebevi’deki hali hatırlatan, Datu mescidine yöneldik. Etrafı bambu ağaçları ile örülmüş, çatısı muz yapraklarıyla kaplanmış mescidde, bilali bir hüzün ile Mehmed Südlü abimiz bir ezan okuduki artık sinede kalp taşıyanlara o kalp ağır geliyordu...
Akhisar mezunu Hafız Rafi Usman kardeşimiz güzel edasıyla namazı kıldırdı, yeni müslüman olan Yusuf kardeşimiz yeni ezberlediği tesbihat ile müezzinlik yaptı. Bu namaz güne hitamuhul misk oldu...
Devam edecek