Mehmet Baransu'nun röportajı
Çınar Yenigün, Taraf ’ta dün hikâyesini okuduğunuz şehit Üsteğmen Çağlar Canbaz’ın annesi. Bir anne düşünün. Kendisine çocuğunun, PKK’nın döşediği mayına bastığı için şehit olduğu söylenmiş. Acısını yüreğine gömmeye çalışırken, sekiz ay sonra postadan gelen bir mektupla dünyası kararmış. Oğlunun, komutanının kanunsuz emriyle bombayı elle çıkarmaya çalışırken şehit olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş. Üstüne üstlük bir de olay belgelerle ortadayken, soruşturma kapatılıp, oğlunu ölüme gönderen komutan “sicili temiz” olduğu için yarbaylıktan albaylığa terfi etmiş. Ben Çınar Yenigün’le konuşurken çok zorlandım. Aşağıda bir annenin feryatlarını duyacaksınız....
Çınar hanım, acılarınızı tazeleyeceğimi biliyorum. Çağlar’ın şehit olduğu bilgisinin size nasıl aktarıldığıyla başlamak istiyorum.
Bu olay bize ‘PKK’nın döşediği mayın sonucu oğlunuz şehit oldu’ diye söylendi. Biz aylarca olayı böyle bildik.Yalnız sekiz ay sonra bize postadan bir mektup ve dosya geldi. Mektubun içinde Çağlar’ın nasıl şehit olduğuyla ilgili olarak soruşturma dosyasının tüm belgeleri vardı. Dosyayı okuduğumuzda dünyamız yıkıldı.
Neler vardı dosyada?
Çağlar’ı ölüme götüren tüm süreç belgeleriyle dosyada vardı. Çağlar resmen bile bile ölüme gönderilmişti. Çağlar’ın bomba imhasıyla ilgili sertifikasının olmadığını biz mektuptan öğrendik. Sertifika yok ama çocuğumu ölüme gönderiyor komutanı.
Ne yaptınız dosyayı alınca?
Dosya geldikten sonra Van’a, Hakkari’ye, Malatya 2. Ordu Komutanlığı’na, Jandarma Genel Komutanlığı’na yazı yazdık. ‘Onur Dirik hakkında soruşturma var mı’ diye sorduk. Bize tüm kurumlardan ‘Soruşturma yok, Çağlar PKK’nın döşediği mayına basıp şehit oldu, başınız sağ olsun’ diye yazılar geldi. Bu cevaplar bizi tatmin etmedi. Biz de bunun üzerine bir avukat tutup, Van Askerî Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulunduk. Bize gelen belgeleri de dosyaya ekledik.
Daha sonra ne oldu?
Gönderdiğimiz belgeler üzerine geçtiğimiz mayıs ayında dava açıldı. Bugüne kadar dört duruşma yapıldı. Biri hariç hepsine katıldım. İlk duruşmaya oğlumu ölüme gönderen Yarbay Onur Dirik de geldi. Bizi daha önce hiç aramamış, başınız sağ olsun bile dememişti.
Duruşmada Dirik neler anlattı?
Çağlar’ı çok sevdiğini söyledi. Hatasının olmadığını belirtti. Bombanın kablosunun kesilmesi emrini kendisinin verdiğini, ancak ikinci imha emrini kesinlikle vermediğini, Çağlar’ın bombayı kendisinin çıkartmaya çalıştığını anlattı. Açıkça bize yalan söyledi.
Siz kendisine itiraz etmediniz mi?
Bana söz hakkı verdiler ama ben onunla konuşmak istemedim. Ne konuşacağım ki onunla. Oğlumu bile bile ölüme gönderdi. Zaten çok kötüydüm, duruşmada hep ağladım. Sadece ‘yargıya güveniyorum’ dedim.
Askerî yargı sizin güveninizi karşılayacak mı?
Benim beklentim Onur Dirik’in en ağır cezayı alması. Çağlar’ın kanı yerde kalmasın. Sonuna kadar mücadele edeceğim. Onun arkasında çok güçlü isimler olabilir ama Çağlar’ın arkasında ben varım. Benim Çağlar’ım gitti ama başka Çağlarlar bu şekilde gitmesin. Konuşacak o kadar çok şey var ki, konuşamıyorum. Soruşturma bile açmadılar. Bize mektup gelmeseydi, olay kapatılacaktı. Birileri onu koruyup kolluyor. Çağlar’ın arkadaşları bize Dirik’in, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un birinci adamı olduğunu söylediler.
Kapatan kim peki?
Çağlar’ın komutanları. İlker Başbuğ’un bir numaralı adamı da olsa cezalandırılmalı. Başbuğ bir ara televizyonlara çıktı ve “Maşa varken elinizle ateşe yaklaşmayın” diye bas bas bağırdı. Madem böyle, benim çocuğum niye ölüme gönderildi. Benim çocuğumun tabutuna iki postal kondu ve bayrağa sarıp gönderildi. Arkadaşları ‘Anne nesi kalmıştı ki sana gönderelim’ dediler. ‘Postaldan başka bir şeyi kalmadı ki anneciğim’ dediler. Bir anne bunları duyduktan sonra neler hisseder, duyguları nasıl olabilir? Düşünün artık.
Ne bekliyorsunuz yetkililerden?
Ben bütün hayallerimi, hevesimi Çağlar’la birlikte toprağa gömdüm. Üç yıldır ilaçlarla ayakta duruyorum. Tek çocuğumdu. Ben istiyorum ki bu adam en ağır cezayı alsın. Eğer askerî yargı onu aklarsa ben mahvolurum. O gün öleyim daha iyi. Belgeler ortada. Rütbesi sökülsün. O rütbeyi, o kıyafeti hak etmiyor. Şehit ailelerine sesleniyorum. Duyarlı olsunlar, çocuklarının hangi şartlarda nasıl şehit olduğunu araştırsınlar. Bizi üç yıldır arayan soran yok.
Hiç kimse aramadı mı?
Hiç kimse aramadı. Ben Anneler Günü’nde telefonumu kapatıyorum. Çağlar’ın arkadaşları beni aramasın ve o günü bir daha yaşamayayım diye. Çağlar orduya yakışır bir subaydı ama kıymetini bilemediler. Şu ana kadar orduya kucak açtık ama bundan sonra kesinlikle orduya güvenim kalmadı. Çocuğumun katilini bile bile korudular. Başbuğ Paşa karşıma gelsin, dosyayı önüne koyacağım. Bana açıklama yapsın.
Biraz da Çağlar’dan konuşmak istiyorum. Nasıl biriydi Çağlar?
Çağlar 12 yaşındayken babasından ayrıldım. Tek başıma yetiştirdim onu. Benim çocuğumun idealleri vardı. Geleceğin paşasıydı. Çok çalışkandı. O benim tek çocuğumdu. İlkokuldaki karnesinden tutun her şeyini saklıyorum. Hep takdir getirirdi. Çok şeyi değiştirmek istiyordu. Askerlerle sivil halk arasındaki uçurumu ben kapatacağım derdi. Kürtçe sözlükler alıyordu. Köylülerle daha iyi iletişim kurabilsin diye Kürtçe öğrenmeye çalışıyordu. Köy muhtarıyla konuştuğumda ‘Keşke Çağlar komutanın yerine benim dört oğlum ölseydi’ dedi. Muhtar, ‘O bizim, babamızdı, kardeşimizdi, ağabeyimizdi, her şeyimizdi’ dedi. Köydeki evlerin birçoğunda fotoğrafları asılıymış. Benim hayallerim yıkıldı. Şehit olmadan bir hafta sonra İstanbul’a gelecekti. Tayini Ankara’ya çıkmıştı. Hayallerimize engel oldular. Suçluları örtbas ettiler.
Taraf