Bediüzzaman, şehitliği savaş politikalarının dışında tutuyor. Zira,savaşın politik eleştirisi şehitlikten ayrı, bir dünyevîlik taşır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında, 'haksız olduğumuz bir savaşa girdik, bu cihad değildi'den başlayıp 'çocuklarımız boşuna öldüler' diyerek, tâ ölülerimizi şehit olarak görmeyecek dereceye getirenlere Bediüzzaman büyük tepki gösteriyor.
'Evliyaullah' dediği şehitlerin bu tür propagandaların dışında tutulmasını istiyor.
Barış dönemi çocuklarının zihinlerinin maalesef içeri alamadığı 'masumâne' fedailik damarı, aslında şehitliği bir insan ziyanlığı değil, bir insanlık zirvesi yapıyor.
***
Masumiyet, ölümü şehitliğe taşıyan haslettir. Bir insan doğduğunda neyse ve öncesinde nasıl bir özenle dünyaya hazırlanmışsa, aynı masumiyetle ve özenle ölebilmeyi başarmış şehit de meleklerin kollarında semaya yine aynı özenle alınacaktır.
Bir dünyevî menfaatin ya da bir politikanın götüreceği, doğru da olsa, bir genel sonuç değildir şehitlik... Kişisel bir hikayedir. İhlâs ve samimiyetin en yüksek neticesidir. Gösterişin, şöhretin bulaşamayacağı rıza mertebesidir. Esnemenin, eğrilmenin, yumuşamanın, kaçışın, tavizin bulaşmadığı insanlık noktasıdır.
Her dünyaya gelenin, her sabah tekrar dünyaya gelmeyi ve sürekli yaşamayı istemesi ve ölmek istememesi gibi, şehit de tekrar ölmeyi ve ölümden sonra ölmeyi hayat olarak düşünmektedir; çünkü nasıl yaşamak doyumsuzsa, şehit için de ölmek doyumsuzdur.
Şehide mahsus, ayrı bir hayat mertebesi açılır; rüyada olanın rüyasını bilmemesi gibi öldükçe yaşayacak bir hayattadır.
Her nefesinde ölen yeryüzünün yürüyen ölüleri farketmeseler de, ölümlerinden itibaren binlerce dirilen şehitler, nurdan yataklarında, meleklerin masûmiyet örtüsü üzerlerinde bulunur şekilde hayattadırlar...
***
Dünyada masûmiyet, mazlumların hakikate açılan sığınağıdır. Her mazlum bir masûmiyet menfezi açabilir, oradan velayet makamına çıkabilir. (Bediüzzaman'ın şehid olan sevgili talebesi ve yeğeni Ubeyd gibi.)
Masûmiyet ancak fıtrat üzerinde yansıyabilen bir sûrettir. Bu nedenle, kim olursa olsun, öldüğünde fıtratındaki masûmiyeti bırakmamış olan herkes de şehiddir.
Ehli dinin mazlumlarından masûm olanlarının da bir tür şehit sayılabilmesi de bu makamdadır.
Bediüzzaman'ın "şüheda cem'iyyetindenim" demesi de bu makamdadır.
Dünyevî hesapların altından kalkabilen, mazlum olup da masûmiyetini elden bırakmayan herkes bu cemiyetin namzetlerindendir.
Bu, ayrıca.. Bedrin aslanları ile Çanakkale ve Sarıkamış mücahidlerinin kanları da aynı kefelerde tartılabilir de demektir.