Soru: “Demek selamet ve emniyet, yalnız İslâmiyette ve imandadır.” cümlesinde; selamet ile İslâmiyet ve emniyet ile iman arasında nasıl bir münasebet vardır?
Cevap: “İmana gel ki kederden emin olasın, kadere teslim ol ki selamette kalasın.”
İman ile “emniyet”, İslam ile “teslimiyet”, kelime olarak, aynı kökten gelirler. Üstad Bediüzzaman Said Nursi bir risalesinde iman ile Sultan-ı Kâinata intisap eden bir adamın kimseden pervası, korkusu olamayacağına vurgu yapar.
Bütün mahlukat Allah’ın hükmü altındadır, O’nun mülkü ve O’nun memlûküdürler. İman ile Allah’a sığınan kimse, O'nun askerleri hükmünde bulunan varlıklardan ve olaylardan korkmaz; emniyetli bir hayat yaşar. Hastalıklar onun için günahlara kefaret ve manevî dereceler kazanmaya sebeptir. Ölüm, bir terhis tezkeresidir; ruhun serbest kalmasıdır, kabir ise “cennet bahçelerinden bir bahçedir.”
Böyle bir insan, her türlü kederden emin olmuş demektir. Şu var ki, imandan gelen bu emniyete kavuşmak için İlâhî hükümlere teslim olmak, yani İslâm’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak gerekir.
Padişaha inanan bir kişinin onun emirlerine isyan etmesi, onu padişahın hapishanesine gitmekten kurtarmaz. İmanla İslâm, yani inanmak ve inandığı gibi yaşamak birlikte olmalıdır.