Bir Müslüman elbette İlahi emirlere göre hareket eder. En azından öyle hareket ettiğine inanır.
Ticaretini ona göre dizayn eder.
Aile hayatını ona göre düzenler.
Günlük eğlence ve gezilerini ona göre tanzim eder.
“Niyetleriniz amellerinizden hayırlıdır.” Hadis-i şerifi meselemize ışık tutmaktadır.
Hacca gitmek üzere yola çıkan karınca misal “sen bu yürüyüşle nasıl gideceksin” dediklerinde “o yolda ölürüm ya o bana yeter” demiş. O yolda yürürken ölmek çok önemlidir.
Hesaba çekilirken sonuca bakılmamaktadır. Niyete ve yapılana bakılmaktadır.
Bu günlerde “İslamcılar” diye adlandırılan gurubun -ki, bunlar geçmişte “Milli Görüş” mensuplarıydı- İslami sistem arayışlarının fos çıktığı üzerinde hemfikir olunduğu görülüyor. Bu konuda geçmişte çok büyük tartışmalar yaşanmıştı.
Gerçekten onları bu yanlışlarından dolayı eleştirenlerin bugün kendi manifestolarını doğru savunduklarını söylemek mümkün mü?
Mesela demokrasinin semavi bir sistem olmadığını beşeri bir sistem olduğunu söyleyenlere karşı nasıl bir savunma gerçekleştiriyorlar.
Yoksa bu tür tartışmalarda demokrasinin “beşeri sistem” olduğunu kabul ederek mi hareket ediyorlar. Teslimiyetçi bir anlayışla mı yaklaşıyorlar? Yoksa kendi tezlerini mi ortaya koyuyorlar?
Bana göre bu tür bir yaklaşım peşinen teslim olmak demektir. “İslam’ın terü taze iman esaslarını” görmezden gelmek anlamı taşır
Sormak istiyorum: Dört halife devrinde kurulan ve yürütülen sistemin adı neydi?
“Cumhuri sistem” olarak ifade ediliyor. Peki bu sistem “semavi” bir sitem midir? Yoksa “beşeri” bir sistem midir?
Sahabelerin “beşeri” bir sistemi kabul etmeyecekleri açıktır.
Peki, bizim bugün hedeflediğimiz sistem bu sistem midir? Şayet bu sistemse bana göre bu “beşeri” değil “semavi sistemdir”
Yani, Bediüzzaman hazretlerinin “Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır” sözüne uygun bir yaklaşımdır. Veya “Zîra, hakaik-ı meşrûtiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen, dört mezhebden istihracı mümkün olduğunu dava ettim” (Tarihçe-i Hayat sh. 57) iddiasını desteklemektir.
Dört mezhebe uygun olan bir sistemin “beşeri” bir sistem olduğunu söylemek elbette doğru değildir.
Özetle demek istiyorum ki, “İslamcıların” yanlışlarını sayarken bizim de yeni yanlışlara düşmememiz gerekiyor.
Sanki İslam’ın önerdiği bir sistem yokmuş gibi davranmamız doğru değil.
Müntesiplerinin uykudan yemeğe, çalışma hayatından sosyal hayata ne varsa her hal ve hareketlerini tanzim eden bir din için “Kur’an’da ve Sünnet’te ne bir devlet yapısı ne de bir ekonomik sistem tarifi vardır” demek haza yanlışın daniskasıdır.
Bu tehlikeli gidiş devam ederse yakın gelecekte adeta Müslümanların Avrupalılara el açtığı ve onların bulduğu bir sistemi uyguladığı gibi bir çıkmaza girilir.
Buna paralel olarak Sayın Başbakanın “gömlek değiştirdim” diye ifade ettiği değişim anlayışını İslam’i sistemi terk ettiği şeklinde yorumlamak hem yorumlayan için hem de böyle bir niyet taşıyan için hayli tehlikeli bir durumdur.
Zira bu durum bir diğer ifade ile yeni “bid’atlara” yol açmaktır. Deccalizmin getirmeye çalıştığı sistemi değil de başka bir sistemi ama İslami olmayan bir sitemi kabul etmek demektir.
Doğru olan uygulanmaya çalışılan sistemin “İslama” uygun olduğunu kabul etmek ve öyle hareket etmektir. Değilse ona uygun hale getirmeye çalışmaktır. Veya O’na uygun olanını seçmektir.
Yani Üstadın yaptığı gibi yapmaktır. Bu bir “beşeri sistemdir” demek yerine “meşrûtiyet 'Ve işlerde onlarla istişare et.' (Al-i İmran Suresi:159) 'Onların aralarındaki işleri istişare iledir.' (Şura Suresi:38) Ayet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir.” (Münazarat sh. 23) demek en doğrusudur.