Senai sesini fazla yükseltme,
Dağlar ötesinden, sese ses gelir,
Tefekkür menzilini öyle açtın ki;
Asırlar ötesinden bir nefes gelir.
Tur dağında Musa olup dağıldın,
Haşmetinden yere düşüp bayıldın,
Hakîr iken, büyük âlem sayıldın,
Saymaya yetmeyen haller senindir.
Durup-durup coşuyorsun aniden,
Ne keramet umarsın bir fâniden,
Hendeseler âciz kalır sahiden,
Hele bir bak; Cemaline can gelir.
Risaleler açılmışken aklına,
Ne tohumlar dikiverdin saksına,
O dürbünle rasat etsen sathına,
Ne manâlar havza dolar sun’ gelir.
Kâinatın bağrında, cennet, cehennem,
Nümûnesi devran eder, cihanda,
Ne ihsanlar mündemicdir insanda,
Her bir ismin, tecellisi, ân gelir.
Kalem yazmaz, bir el tutup sürmezse,
Bahr-i ilmin, ummânına girmezse,
İnci dökmez, Hakk kelâmı bilmezse,
Hep bilenler, bilmeyene üst gelir.
Evride, şerâyîn, şerbet gibi kan,
Dolaşır bünyede, kılar deveran,
Zikir ve tesbihle, tecdîd et her an,
Zamanı hiç sormadan, Azrail gelir.
Koca yıldız kümesi, semada kandil,
Azamet-i Kibriya bu; lâl olur dil,
Haşmetiyle dönen, seyyar silindir,
Döne-döne, durmadan, menzile gider.
Sendeki bana, dedim sözümü,
Molla Kasım sanıp incinmeyesin,
Hüsn-i misâl bir alış-veriş bu;
Teessürle sözümden, gücenmeyesin.