Uludağ’ın zirvesinden kar tanelerinin tefekkürü ile…
Şu tepelerden gönlümce yuvarlanmak istiyorum . İbadetim olsun bu benim. Yuvarlandıkça seni bileyim güzel Allah’ım. Kar değerse üşüyeyim; üşümeyi dahi veren sensin diyeyim. Yuvarlandıkça yorulayım kalbim hızla atsın, nefes alış verişlerim hızlansın; havayı bol bol rahmet ile veren sensin diyeyim. Etrafımdaki her şey hızlıca geçsin; gördüklerimi de, gören gözü de, gözün ne göreceğini bilip gözü veren de sensin diyeyim Allah’ım.
Şımardın! dedi bir ses… Tepecikler arasından yankılandı, hayat buldu. Kanım akış yönünü şaşıracaktı neredeyse! Neyse ki o onu programlayan programcıya sonsuz itaatkardı. Sarsıldı, ürktü ama yönünü değişmedi, şımarmadı!
İhtiyaçlarım ne çoktu oysa.Gözümü kapattığımda kapakları kaldıran kuvvet de benim değildi göz kapaklarımı kaldırdığımda yeniden indiren kuvvet de…Benim sandım aldandım , şımardım.
Her biri birbirine benzemeden geliyor. Ve birbirine asla değmeden… Kar taneleri… Gök yarılsa ve kar bütün bütün gelse, kitleler halinde. Damla olmasa tane olmasa hayatımızda, bilmesek. Ve tüy kadar hafif olmasa, olanca hızıyla çarpsa (!) kalbime; rahmetini bilsem, şımarmasam. Halbuki kar hep tane tane yağardı. Hafifti, incitmezdi. Bileni üşütmezdi! O kadar emindi(k)m ki; kar başka bir şekle asla bürünmezdi. Yavaş yavaş, tane tane… Rahmetti, rahmetindendi. Torpil sandım, kendimden bildim; büyük yanıldım ve tekrar tekrar şımardım.
Acayip bir hastalık bu: her şeyin O’na ait olduğunu bildiğimiz halde BİLEREK dünyayı seçmek, sahiplenmek. Duygularımı karikatüre döküyorum da bi tanesinin bile tepesinde yanan bir ışık yok.
Sahi nesi vardı nesi yoktu? Nesi zaten hiç olmamıştı? Duyguyu veren kimdi? EYVALLAH: Gördüğüm tepeyi kim yaratmışsa diğer bütün tepecikleri de O yaratmıştı! O vardı, O verdi! İnsana düşen de hayret şımarmak oldu (!) Duygular da şaşkınlıktan bir o yana bir bu yana naçar oldu, soru işaretleri doldu taştı.
Korku, merak, cesaret, mutluluk, güven birbirinden ayrı sandığım bütün duygular tek birinin esaretinde idi: Nefis. Beni şımartan iyi ve güzeli kendimden bildiren zavallı nefsim!
Mesafeler bitti, zaman utandı akmaya, mekan kalmadı lamekan oldu. O’nu gördü hazreti peygamber ama asla şımarmadı, şaşırmadı. Önce O’ndan bildi sonra O’nu bildi. İstikrarı vardı .İnsan istikrarsızdı.
Yeni bir sabaha aklıyla uyansa akıl onun zannetti aklını O’nu düşünmek için pek az kullandı. Kalbi atıyor kalksa ehemmiyetsiz gördü kalptir çalışır dedi ve geçti; ancak kalbine bir zarar geldiğinde et parçası deyip önemsiz gördüğü şey yerine 150 kiloluk makinelerle gezmeye muhtaç oldu.
Her şeyin bir muhatabı vardı, muhatabıyla yaratılmıştı her şey. Kalbin muhatabı da ALLAH‘tı. Oysa insan kendini sevdi, kendinden bildi, şımardı!
Şu tepelerden gönlümce yuvarlanmak istiyorum. İbadetim olsun bu benim.Yuvarlandıkça seni bileyim güzel Allah’ım. Kar değerse üşüyeyim; üşümeyi dahi veren sensin diyeyim. Yuvarlandıkça yorulayım kalbim hızla atsın, nefes alış verişlerim hızlansın; havayı bol bol rahmet ile veren sensin diyeyim. Etrafımdaki her şey hızlıca geçsin; gördüklerimi de, gören gözü de, gözün ne göreceğini bilip gözü veren de sensin diyeyim Allah’ım. Her şey sendendir diyeyim, bileyim, şımarmayayım uslu bir k(ız)ul olayım! Yuvarlandığım yerde verdiğin ve seni görmemizi istediğin bütün nimetler için senin için güzel Allah’ım iki büklüm kalayım şımarmayayım… Seni en çok seveyim sevmeyi de veren sensin diyeyim ve beni de çok sevmeni isteyeyim.