...nerdesin üslup?
***
"Üslub-ı beyan aynıyla insan..." diyorlar.
Üslubun yoksa; sen de yoksun!
***
Estetik, "bestetik," her an "tetik" bir şey bu...
Ehline/erbabına "sehil" de...
Bu sahilde yüzen ne de az!
***
Taze taze… Sabah selamı gibi...
Mevsimlerin her dem yeni bestesi gibi...
***
Akar gibi bir üslup...
Çakıp yanar, söner gibi...
Şöyle göz ucuyla, belki görürler diye suçlu gibi, kaçar gibi...
Yeni bir şeyleri fısıldar gibi...
Susar gibi...
***
Ayrılır kavuşur gibi... Yeni/den buluş/ur gibi...
Her şeyi konuşur gibi…
Bir sırrı ele verir gibi…
***
Bir/den ısınır bir/den üşür gibi...
Hava gibi... Su gibi...
Yaz yağmurları (uykusu) gibi…
Uyur uyanır gibi...
***
Birini çağırır gibi...
***
Bir yeri ağrır gibi...
Çığlık atacakken çığlıklarını yutar gibi...
***
Zamanı tutar gibi...
***
Göz kırpar gibi...
Güzü çırpar gibi...
Toplar gibi baharı… Toplanır gibi…
Kış gibi beyaz... Kuş gibi uçarı...
Tıpış tıpış çocuklarla oynar gibi…
Yaz gölgeleri gibi…
***
Neresi göğün başlangıcı?!...
Üslubun öylesine aramaklı…
***
Ah bir sevinç ince ince…
Acılar birbirine girince kalemin iniltisi…
***
Yağmur sesi…
Kış kıyamet…
Camlarda buğuların nefesi…
***
"İnsan olan herkesi çağırıyor, bak!" desinler; sev(in)sinler.
İnsan olan herkese bir selamın olsun; ne olur ki…
Sadece insanlara mı...
***
Seni üslubundan tanısınlar!
Seni üslubunla ansınlar; yansınlar üslubuna.
Bakan bir daha baksın!
***
Zalime bütün nefretini... elinle, dilinle, kalbinle...
Ah, mazlumu tutup kendi dertlerini unutup...
***
Nasıl ha nasıl: Üslubun/arzın/tarzın/biçimin/seçimin?!...
***
Kendinle, Allah’la, insanlarla, eşya ile geçimin/aran nasıl ha?
***
Her nefeste, her heveste... Sarayda, kafeste... neyi, nasıl söylersin kendine, ötekine, Allah’a…
***
Üslubuna/elbisene, adımlarına/bakışlarına bir baksan/a!