Batı kopyacılığı bilim kasveti ile materyalist menfezlere açıldığı müddetçe, bunu manay-ı harfi ile yeniden sorgulamak ve tasaffi eden şekliyle hakikate arkadaş etmek aydınımızın, bilhassa risale üzerinden düşünen münevverlerimizin boynunun borcudur.
Batının form/formasyon kalıplarından çıkıp, doğunun katı/statik hallerinden sıyrılmanın ve komplekssiz bir sorgulama ve “Acaba”larla bir çok teorinin esasını yeniden müzakere edebiliriz. Tartışmaya açabiliriz. Bu cesareti ve ilkesel itirazı Bediüzzaman’dan aldığımız cehd ve ilhamla yapabiliriz.
Batının iyi uygulamalarını önümüze model olarak koymak yerine iyinin kendisi üzerinden gidip sonra iyi örneklerle hem doğunun hem de batının hakkını adil vermek daha doğru olur.
Yoksa modernizmin tuzağından ve modern zamanların zekayı sosyal operasyonlar düzeyine indirgeyen esnek ve şahsi tutum/örnek geliştirme fukaralığından kurtulamayız.
Kolektif bir hafıza, çeşitlendirilmiş sorular/sorgular, farklı bakış açıları/aşıları, bilginin/bilenin tekebbür etmediği müzakerelerle tevazuun kardeşlik ikliminde ilmin feyzine, alimin feyiz veren fedakarlığına şahit olduğu bir yenilenme platosuna muhtacız.
Tecdidin ayak seslerini o zaman duyarız. O zaman kendini aşan, ruhuna inşirah veren, mutlak varlık karşısında varlığına çizgi çeken rehberlere uyarız. O zaman, hakikate aşık mahviyetkar ruhların zekaları üzerinden yeni medeniyetin dinamoları ancak harekete geçer ve geçirir.
Şimdi her anlamda iktisadiyatın fikriyattan ilham aldığı bir döneme giriyoruz.
Serbestiyet ve malikiyet çağına hoş geldiniz. Bu çağın icabına uygun fıtrat kanunu ise; İnsanlar annelerinden doğdukları gibi hayatlarının sonuna kadar hürdürler. Fıtrisi ve iklimlendirilmesi gereken budur. Aynı zamanda Abdullah’tırlar. Bunun dışında kula kul eden hiçbir tutum, minnet altında bırakma ve onur kırma olamayacaktır.
Müstemleke ruhu aşılayan pasif müdavimlik ve fanatik bağlılık/bağımlılık ajitasyonu her dem çağdışı kabul edilecek şekilde yeni bir çağa giriyoruz.
Çağın yeni manifestosuna göre;
-“Herkes hareket-i meşruasında şahane hür olacak”tır.
-“Nefis cümleden edna, hizmet cümleden ala”dır.
Yukarıdaki çerçeved, itirazın kalitesi, tenkidin insafı ve beraberliğin eşitliği içinde hayatın iktisadiyatı Bediüzzaman’ın çağında serbestiyet ve malikiyetle “merhaba” diyor bize.
Her şeye bu gözle bakalım. Gündemlere bu gözle nazar gezdirelim. Her zaman çatışma ve kazanmak/kaybetmek temelinde siyaset arenasında yaşananlara tefekkür/şefkat merkezli bir bakışla risalenin söyleyeceği üçüncü bir tercih vardır.
İfrat ve tefritten, gerilimin birbirini besleyen nemalanma süreçlerinden uzak bir akl-ı selim ve kalb-i kerim gerekli Türkiye iklimine. Ve risale böyle kendinden taraf ve taraflarda taraf olma vasfını kendi müteharrik-i bizzat olan ferdiyet sırrı ile inşa edebilecek muhtevadadır.
Müteharrik-i bil vasıta olanlar, konjonktürel düşünenler ve hazır cepheler oluşmuşken, meselelere sadece kendi canibinden bakanlar ve görenler tarafgirlikle hareket ettiklerinde insafı koruyamazlar. İnsaflı olmayan ve hassasiyeti muhakeme ile dengelemeyen bir yaklaşım, hürriyet iklimine/zeminine zarar verir. Tahakküme davetiye çıkaran her keskin çözüm, uzun vadeli sükunete/sağduyuya varamaz.
Elbette taraf olacağız, ama insaf tarafından bakıp adalet dürbününden görerek, hürriyet güzergahından ilerleyeceğiz. Hakkın büyüğüne ve küçüğüne bakılmaksızın her haklı talep terazinin kefesinde yerini almalıdır.
Karmaşık ve sosyal çözümlemesi birer denklem gibi çözme zekası isteyen meselelere köklü bir tespit yapmak ve kök meseleler üzerinden gitmek gerekir.
Tefekkür ve tecdit koridorunda, güncelin yanıltıcı sosyal/siyasi/kültürel dalgalarından bağımsız bir ilke/irade/felsefe üzerinden olayları algılamak, sosyal problemleri algılamamıza ve daha kalıcı perspektiflerle yorumlamamıza ışık tutar.
Bu süreçte, siyasetin sonuç alma pratiğine dayalı hamlelerini, kalıcı değerler ve kurumsal ilkler ile taçlandırmak gerekir. Aksi halde siyasetin ve iradenin sahibi görünme pozisyonu, milli iradenin sınırlı vekaletini ve şartlı desteğini istismardır.
Serbestiyet ve malikiyet çağında, gündemin boğucu labirentlerinden çıkmak için olumsuzlukları ve negatif işleyişi dezenfekte edecek yeniden bir inşa ve yenilik dinamizmi aciliyet kazanmaktadır.
Hürriyetlerin toptan bir kazanımdan çıkıp ferdi birer mülkiyet olması halinde, serbestiyet çağının hür fikirleri meyvelerini verecektir.
Yeni yüzyılın değişmez gündemi ve tarafları serbestiyet ve malikiyeti kavrayan hürriyetçi insanlarla karşısındakilerin mücadelesi olacaktır.
Herkes safını ve konumunu, bu temel insani esaslar ve kavramlar üzerinden belirleyecektir.
Risalenin açık ve büyük kapısında; serbestiyet ve malikiyet yazıyor. Bu kapıdan girenler, eski okumalarını ve bildiklerini tekrar gözden geçirmekle mükelleftirler.
Çünkü bu yeni çağa yeni adım attık. Bu yeni ülkeye ancak kabul edildik.