İnsanların teveccüh ettiği pek çok eser şerh edilmiştir. Bediüzzaman’ın ‘’Bu durûs-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir’’ ifâdesinden anladığımıza göre Risale-i Nur’un da şerhi yapılabilir. Yine de Bediüzzaman’ın kast ettiği şerh ve tanzimin sınırlarının ne olduğu iyi tahlil edilmelidir.
Risale-i Nur’u okuyup istifade eden insanların, duygularını, düşüncelerini, tedâilerini yazıya dökmeleri sonsuza kadar mümkündür.
Bu tür çalışmalar, teşbihte hata olmasın; cildin, bedenin büyümesi ile orantılı olarak genişlemesi gibidir. İhtiyaç duyulmuş, eser ortaya konmuştur. Yine de bu çalışmaların her biri Risale-i Nur’dan mülhem de olsa kendi müelliflerinin eseridir ve Risale-i Nuru değil, müelliflerini bağlar. Biz süreci tersten işletmeye kalkar, zorlama teşebbüslerle ‘’hadi her fen ve disiplin açısından Risale-i Nuru şerh edelim ‘’ kampanyaları başlatırsak bu, cildi dıştan çekiştirmek gibi olacaktır.
Şerh kapısı açık olsa da herhalde ‘’ben burayı böyle anlıyorum’’ diyen herkesin elini kolunu sallayarak girebileceği bir alan olmamak gerekir.
Şeyma Gür'ün yazısı için TIKLAYINIZ