Biri ilim biri iman okyanusu; Şerif Mardin - Mustafa Sungur buluşması
Elif Dergisi’nin son sayısı kapak konusu Mustafa Sungur ve Şerif Mardin buluşmasının hatırası üzerine gelişen olayları ele almış.
Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi, saff-ı evvellerin yaşayan efsane ismi Mustafa Sungur ağabeyin hayatı Necmettin Şahiner’in dört cilt halinde hazırladığı uzun yılların emeğinin ürünü olan Son Şahitler’in en uzun bölümünde anlatılıyor.
Daha sonra da İhsan Atasoy’un çalışmaları arasında yer alan başlı başına kapsamlı bir kitap olarak yayınlanıyor.
Çok zengin hatıralar, maceralar, zahmet, meşakkatli bir hayatın aynı aşk ve şevkle devam eden hizmet koşusunu anlatıyor. Bu hayat ve hareket halen devam ediyor. Maşaallah… Barekallah…
Geçtiğimiz günlerde İhsan Atasoy’la yaptığımız röportajımız, Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin son anına kadar en yakınında bulunmuş talebelerinin hayat ve hatırları üzerineydi.
İlk çalışması Av. Bekir Berk’in hayat ve hatıratı. Birlikte hatırları olan bir çok hizmet ehlinin kendi yaşadıkları kesitleri paylaşmışlar.
Sonra Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Bayram Yüksel, Hulusi Yahyagil olarak devam ediyor.
Şu sıralarda Molla Hamid Ekinci yayınlanmak üzere.
Av. Bekir Berk’in hayat ve hatıratı kitabında Mustafa Sungur ağabey ile ilgili bir hatırayı burada paylaşmak istiyorum.
Bekir ağabey, memleketin dört bir köşesine mahkemeden mahkemeye koşuşturur. Zamanla yarışır. Ucu ucuna duruşmalara yetişmeleri, yollarda sayısız tehlikelerin yaşanması, inayetle kıl payı atlatılması... Yine böyle bir dava için Karabük’e giderler. Karabük’e varmışken Safranbolu ve oraya sınır bir ilçeye uğrarlar. İlçe biraz kenarda kalır. O ilçe Eflani’dir. Sungur ağabeyin memleketidir. Eflani’ye Mustafa Sungur ağabeyin evine uğrayıp, eşine çoluk çocuklarına hal hatır sorup hediye olarak aldıkları bir radyo vermeyi niyet ederler. Mevsimlerden kıştır, zorlu yolculuklardan bir yolculuktur. Vahşi hayvanların, kurtların saldırısı tehlikesini de aşarak, bin bir müşkülatla varırlar.
“Zaten Sungur ağabey evde yoktur, hizmet koşturmaları için kim bilir nerededir” diye ön kabulle giderler. Bir nevi eşini ve çocuklarını teselli ve moral vermek için uğrarlar. Kapıyı çalarlar, karşılarına Sungur ağabey çıkmasın mı? Hayretle “Senin ne işin var burada derler.”
Bir adamın kendi evinde bulunmasından normal ne olabilir? Sungur ağabey de; “Asıl sizin ne işiniz var burada?” diye mukabele eder. Sonra sarmaş dolaş kucaklaşmalar yaşanır.
Bu olaydan nasıl bir mesaj çıkar siz tasavvur edin. Bu dava, bu hizmetin bugünlere gelmesinde saff-ı evvellerin kendi evlerinde bulunmasının bile anormal algılanabildiği fevkâlâdenin fevkâlâdesi bir durum. Sayısı belirsiz hapis hayatları… Sungur ağabey öğretmenlik gibi zamanın en prestijli işini bırakır Üstadın hizmetinde hayatını vakfeder. Bu konu, Mustafa Sungur adıyla yazılmış olan kitaptan mutlaka okunması gereken hususlar…
Şimdi gelelim Mustafa Sungur ağabeyin Prof. Dr. Şerif Mardin’le buluşmasına ve konusuna.
Merhum Cemil Meriç, Suad Alkan’a bir tavsiyede, hatırlatmada bulunur:
Risale-i Nur hareketinin sosyolojik açıdan, “Siyaset ve kültür politikasının arka planını keşfetme vazifesiyle sorumlu olduğunu Sayın Şerif Mardin’e hatırlat” diyor. Suad Alkan o zaman Yeni Asya’da gazeteci olarak çalışmaktadır. Cemil Meriç’in tavsiyesi üzerine teklifi hemen Şerif Mardin’e iletir. Bu teklifi hemen kabul ediyor Mardin ve başlıyor araştırmalara.
Bu arada araştırmalarında Mustafa Sungur ağabey ile görüşmelerinin çalışmalarına rehberlik ve başlangıç olabileceğini de ifade ediyor. Çok memnun ve mesrur olur Şerif Mardin.
Bu hatıra on yıl sürecek olan “Türkiye’de Sosyal Değişme ve Bediüzzaman Said Nursi olayı” adlı çalışmanın temeli sayılabilecek nitelik kazanır. O sıra Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler fakültesi dekanı, Uluslararası unvanlı bir bilim adamına Risale-i Nur’u referans verecek kişinin ancak Mustafa Sungur ağabeyin olabileceğini düşünür gazeteci Suad Alkan. Ve bu buluşturmada önemli bir ayrıntıya dikkat çekiyor.
“Siyasetçilerin bir iman meselelerini dinlemeleri, anlamaları, kabul etmeleri veya reddetmeleri de siyasi bir harekettir. Fakat bir siyaset bilimcisine anlatılan bir meselenin bir seviyesi olmalıdır” yaklaşımıdır. Bu tarife en uygun kişinin de Mustafa Sungur ağabey olabileceği düşünülür. Gerçekten de Mustafa Sungur ağabeyi uluslararası seviyede bir entellektüel unvanına sahip birisinin de hayret ve takdir ettiği derecede, Üstadından icazeti hak etmiş bir muallim olarak bilgilendirmede bulunmuştur. Sonrasında hem Türkiye’de hem dünya çapında ses getiren malum araştırma çalışması kitap olmuştur.
Şerif Mardin resmi ideolojinin ezberci, içi boş slogancı, bağnaz, sözde bilim adamlarının ön yargıları ile Türkiye Bilimler Akademisi üyeliğinden çıkarılmıştır. Bu çalışmasından dolayı ne komplekse girmiş ne de kendini savunma ihtiyacı hissetmiştir. Diyor ki, “Her ne saikle olursa olsun 350 bin kişiyi etrafında toplayabilen bir hareket (takribi 30 sene önceki tahmini sayı) sosyoloji biliminin konusudur.” Araştırılmaya değer buluyor. Nurculuk diye küresel ölçekte milyonların gönüller üzerinde kabul gören devasa bir sosyal hareket var. Sosyoloji bilimi denilen bilim hiçbir inanç temeline dayanmayan, hareket noktası değişken küçük çapta olaylar üzerine kafa yormayı bilimsellik kabul edip de başta Türkiye olmak üzere İslâm dünyasındaki sosyal dinamiklere doğrudan etkileyen bir harekete karşı lakayt kalmak ne kadar bilimselliktir? Bu anlayış da ancak iç boş resmi kalıpların dışına çıkamamışların çarpık yaklaşım biçimine yakışır zaten.
Elif dergisinin Ocak-Şubat 2011 onuncu sayısında Suad Alkan’ın Şerif Mardin’le yaptığı bir röportaj yer alıyor. Dil ve Din üzerine enteresan tespitler var. “Her din kendi dilini oluşturur” teması üzerine ikinci meşrutiyetten günümüze din ve dil konusunda alanın boşluğuna dikkat çekiyor. Bu alanda şimdi başlansa çalışmalar ancak 50 yıl sonra sonuç verebilir diyor. Önemli dikkate değer.
Orijinal yorumlar yaklaşımların yer aldığı çeşitli konuların yer aldığı Elif Dergisi, “Biri İlim, biri iman okyanusu” başlığı kapakta göze çarpıyor.
Prof. Dr. Himmet Uç’un sıra dışı bir değerlendirmesi de var. “Sosyolog Bediüzzaman, Sosyolog Şerif Mardin veya iki Galileo” başlıklı bir yazı farklı bir ufuk açıyor. Daha başka değerli makaleler ilgililerin merakına değer yazılar yer alıyor. Heyecan uyandıran şeyler var… Duymadık demeyin…