Asıl adı Ahmed Halil Şerif Arif Mardin olan Şerif Mardin 1927 yılında İstanbul'da dünyaya gelir. Seyyid ve Mardinli seçkin bir aileye mensup olan Mardin’in babası büyükelçi Şemseddin Bey, annesi ise İkdamcı Ahmed Cevdet'in kızı Reya Hanımdır.
Mardin, Galatasaray Lisesinde başladığı orta öğrenimini ABD'de tamamlar. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümünden mezun olduktan sonra John Hopkins Üniversitesinde lisansüstü eğitimini yapar. Daha sonra Türkiye’ye dönerek Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Boğaziçi Üniversitesi'nde görev alır. Bilahare Washington'daki American University'de İslam Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yürütür. Aynı zamanda Türkiye Sosyal Bilimler Derneğinin kurucularındandır.
Şerif Mardin, 6 Eylül 2017 tarihinde İstanbul'da 90 yaşında vefat eder. Yeniköy Camii'nde kılınan namazın ardından Kilyos Mezarlığına defnedilir.
90 yıllık ömrüne, 70 yıla yaklaşan akademik hayatına birçok ödül, makale, kitap ve söyleşi sığdırır. Türk modernleşmesi, din-siyaset ve Jön Türkler üzerine yaptığı çalışmalarla öne çıkar.
Kemal Tahir, Cemil Meriç, İlber Ortaylı ve Şerif Mardin
Kemal Tahir yakın dostu Şerif Mardin’e bu topraklardaki din gerçeğini anlamadan bilim yapılamayacağını söyler. Mardin bu sözlerden çok etkilenir. Ardından ona yepyeni ufuklar açacak Cemil Meriç karşısına çıkar. Entelektüel çevrelerde Bediüzzaman gerçeğini ilk fark edenlerden biri olan Meriç’in yönlendirmesiyle1979 yılında Said Nursi üzerine çalışmaya başlar. Bu çalışmalarını 1989 yılında Bediüzzaman Said Nursi Olayı/Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişim adıyla yayımlar.
Mardin, Bediüzzaman’ı biyografi konusu olarak seçme gerekçesini, Bediüzzaman’ın İslâmî düşüncesinin geniş boyutları için olduğu kadar bu dünya problemini başkalarından önce anlamış olmasına bağlar. Bu minvalde Cemil Meriç’in katkısına dikkat çeker.
“Bana açıp, paylaşmama izin verdiği görüşleri için Meriç’e hep minnettar kalacağım” der.
Mardin, Bediüzzaman'ın bütün katkılarından; İslâmî ilimleri, gerçek bir insanî yükselme ilmi olarak gördüğü ve bize bu birikimi sunduğu sonucuna varır. Bu minvalde tekrar Meriç’ten bahsetme ihtiyacı duyar.
“Beni baştan itibaren, Bediüzzaman'ın fikirlerini toplumsal ve insanî açıdan yeni, kendine has ve üzerinde mutlaka durulması gereken bir küme olarak takdim eden Cemil Meriç'in yanılmadığını, kendisine olan mânevî borcumu burada bir daha ifade etmek isterim.”
İlber Ortaylı, Şerif Mardin’in çalışmasını takdir etmekle beraber otobiyografik bir çalışma olması dolayısıyla Nursi’nin yaşadığı Bitlis üzerine daha fazla derinleşmemesini yadırgar.
Yeni Asya Binasındaki Konferans
Mardin, Bediüzzaman üzerine çalışmalar yaparken Risale-i Nur camiasın ilk entelektüel kimliği olan Suad Alkan ile yolları kesişir. Bediüzzaman üzerine okumalar yaptığını söyleyerek konu hakkındaki fikirlerini Nur camiasıyla paylaşmak istediğini söyler. Suad Alkan da onun için Yeni Asya Gazetesi binasında bir seminer düzenler. 1980 yılındaki bu seminere Mustafa Sungur, Mehmet Kutlular, Mehmet Kırkıncı ve Ali Uçar’ın da içinde bulunduğu bir grup Nur talebesi katılır. Mardin’in Bediüzzaman ve Nurculuk Hareketi üzerine verdiği bu seminer hayli ses getirir.
Mehmet Fırıncı ve Şerif Mardin
Mardin kitabını yazarken Risale-i Nur camiasından birçok yazarla görüşür. Nur dershanelerini ziyaret eder. Nur talebelerini evine davet ederek onlardan istifade etmeye çalışır. Bunlardan birisi de Mehmet Fırıncı’dır. Birey, cemaat ve devlet üçgeninde Said Nursi’ye yoğunlaşan Mardin, Fırıncı’ya bu minvalde Bediüzzaman’ın konumunu sorar. Fırıncı, Risale-i Nur’un şahıs merkezli değil, eser merkezli bir hareket olduğunu belirterek İngilizce Haşir Risalesini hediye eder. Anlatılanlardan etkilenen Mardin kitabı cebine koyarken, “Kimin cebinde kitap varsa şeyhi cebindedir. Şeyhim cebimde” diyerek latife yapar.
Şerif Mardin’in Penceresinden Bediüzzaman
Mardin, kitabında Bediüzzaman’ı ve Nur hareketini mercek altına alır. Sosyolojik bir biyografi özelliği taşıyan kitabında özetle; Bediüzzaman’ın hayatını, yaşadığı coğrafyalardan hareketle fikirlerinin şekillenmesini, fikirlerindeki yenilikleri, Risale-i Nur’un hangi ihtiyaçlara cevap verdiğini, Risale-i Nur’un İslâm düşünce tarihi ve Cumhuriyet Türkiye’sindeki konumunu, Nur hareketinin doğuşunu ve gelişimini, Nur hareketinin Mardin’in kitabı yazdığı tarihteki gücüne nasıl ulaştığını inceler.
Mardin kitabında, “Türkiye’deki düşünsel gelişme ve din tarihinin Said Nursi biyografisi bakımından önem taşıyan yönleri gibi bazı alanlarda, birbirlerine paralel gelişmeleri izlemeye” çalışır.
Ona göre, “Bu kitap modern Türkiye’de din ile toplumun birbiri ile kaynaştığı yolları kavrama yönünde bir ön çalışmadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin kendi talebeleri nezdinde sahip olduğu özel cazibe, gerek bu tür bir konunun ele alınışı, gerekse dinle toplumsal ilişkilerin iç içe geçmesinin dinamik yansımasını meydana getiren toplumsal süreçlerin çözümlenmesini sağlama yolunda atılmış bir adımdır.” (s 7)
Mardin bu çalışmayı, “Said Nursi gibi bir insanın yarattığı etkinin dayandığı temelleri ve kaynakları ortaya çıkarma yönünde bir girişimdir ve hayatı boyunca onun kişiliğinde bulunan çeşitli etkilerin tanımlanmasından ibarettir.” (s 11) şeklinde tanımlar.
Nursi özelde yaşadığı coğrafyayı, genelde dünyayı iyi tahlil eden, dünyadaki teknolojiyi ve buna dayalı olarak değişen kültürü ve değer yargılarını iyi takip eden bir düşünürdür. Mardin’ine göre, Nursî’nin katkısı, Kur’an normlarını, tavır ve şahsî ilişkilerin geleneksel İslâmî modelini, sanayi ve kitle haberleşme toplumuna yeniden takdim etme yoluyla tasdiki idi. Onun cazibesinin büyük bir kısmı bu felsefî-sosyolojik yaklaşımına bağlıydı.
Dini yorumda yeni bir ses olarak ortaya çıkan Bediüzzaman geleneksel yorumlardan farklı bir yerde konumlanır. Dünyanın değişen değerlerini merkeze alarak hayatı ve çağını okur. Bundan dolayı her dönemde tehlikeli bir insan olarak algılanır. İktidarlar ve toplum mühendisleri tarafından risk olarak değerlendirilir. Bundan dolayı sükût suikastı başta olmak üzere hapislere, sürgünlere, tecritlere maruz kalır. Bu zorluğu Cumhuriyet döneminde daha çok yaşar.
Neden Said Nursi?
Mardin kitabını modern Türkiye’de din ve toplumun kaynaştığı yolları kavrama yönünde bir ön çalışma olarak niteliyor. Kitabında Müslüman düşünür Said Nursi’nin hayatı, Türkiye toplumunun din, ideoloji, bilinç sorunları ve modernizm olgusu ele alıyor. Bediüzzaman’ın özellikle reformların yabancı kültürlerle birlikte gündelik hayatımıza girip yerleşik usullerimizi zorlayana pratiğine karşı mücadelesini inceliyor.
Mardin, Nursî'nin düşüncelerini, İslâmî düşünürler kesiminde en önde gelen fikir birikimlerinden biri sayarak şöyle der.
“Bediüzzaman'ın fikirleriyle birlikte gelen derin insan hürmetini görmemek mümkün değildir. Bazı kişilerin İslâm’a bağlılıklarını silâha sarılmakla gösterdikleri bir anda, özellikle bu niteliğin altını devamlı olarak çizmemiz yerinde olacaktır.
Bediüzzaman ciddî konular üzerine eğilen, ciddî bir insandır. Fakat bunun yanında sosyal değişimin beraberinde getirdiği sorunları derinlemesine, "balon"ların cazibesine kapılmadan ve sorunların özüne giderek inceleyen bir kişiydi. Bunu, üzerinde durduğu konuların çeşitliliğinde de görebiliriz.”
Nursi’nin Müslümanın "harita"ya muhtaç olduğunu anladığını belirten Mardin, Bediüzzaman’ın Gazzali’nin aksine İslam’ın muamelat, ibadat kısmı üzerinde fazla durmadığını, daha çok Müslümanların kendi dinlerini anlamalarını sağlayacak kısımları irdelediğini söyler. Sözlerine şöyle açıklık getirir.
“Meselenin toplandığı ve son derece önemli saydığım bir nokta, artık çağdaş dünyada Müslümanın kendi günlük hayatında istikamet temin edecek bir "harita"ya muhtaç olması ve bunun Said Nursî tarafından anlaşılmış olmasıdır.”
Mardin’e göre Said Nursî bir taraftan toplum araştırmacılarının "mikro yapılar" başlığı altında inceledikleri hadiseler üzerinde durur, diğer taraftan da, daha geniş kapsamlı toplumsal süreçlerin etkilerini araştırır. Onu farklı kılan ise, İslâm’ın her iki alanda ayrı işlevlerini, fonksiyonlarını anlamasıdır. Bu iki katlı yaklaşımı da Osmanlı İmparatorluğundan beri Türkiye'nin geçirdiği değişim açısından incelemiştir.
Bediüzzaman çağını okuyan insandır. Mardin’e göre “Bediüzzaman’ın mesajı, yüzyüze kaldığı modernleşen dünya tarafından şekillendirilmiştir.” (s.63)
Mardin’e göre Bediüzzaman imanın niteliğine ve insanın terakkisine odaklanır. Nursi, kendini Müslüman olarak ifade edenlerin İslam’a kendini teslim etmesinin yeterli olmayacağını, ilaveten İslam’ı anlamaları ve zenginliklerinden istifade etmeleri gerektiğini söyler. Bu görüşü, dönemindeki insanın sorgulayıcı bir yapıya sahip olması ve her şeyi izahla anlamak isteyişine dayanır. İslam’ın katı bir şekilde anlaşılmaması, diyaloğa açık olması, konuşma, tartışma ve ortak görüşe varmak üzere "cehd" etmeleri üzerinde durur. Mardin’e göre, birçok Batılının, bugünlerde "cihad"ı silahlı bir mücadele olarak gördüğü bir ortamda, Bediüzzaman'ın "cihad" anlayışını bu şekilde aktarmak yanlış olmayacaktır.
Sosyal Olgu Olarak Bediüzzaman
Türkiye’de Resmi cevreler uzun yıllar boyunca dini sosyolojik bir olgu olarak kayda değer bulmamıştır. Kemal Tahir ve Cemil Meriç’in yönlendirmesiyle ilk defa Mardin’in Said Nursi kitabıyla bu durum bilim dünyasının dikkatine sunulmuştur.
Mardin Bediüzzaman olgusunu batılı bir sosyolog olarak ele almıştır. Nitekim kitabın ilk önce Amerika’da yayımlanmış olması da bu noktada dikkat çekicidir.
Mardin Bediüzzaman için bedel ödeyen bir entelektüeldir. Bediüzzaman’ın sesini uluslararası camiaya taşıyan benzersiz bir kalemdir. Kitap İngilizce yazıldığından Bediüzzaman üzerine araştırmalar yapan uluslararası araştırmacılar için ilk başvuru kaynağı olur. Aradan geçen bunca zamana rağmen bu kitap dışında başvuru kaynağı olacak bu düzeyde başka eserin olmaması de bizlerin ayıbı olsa gerek.
Kemalizm ve Nursi Felsefesi
Yeni Türkiye dini, hayatın merkezi olmaktan çıkararak Batı değerlerine dayalı bir yönetimi önceler. Kemalist felsefe olarak belirtilen bu yönetim ve yaşam biçimi için, modern bilimi ve dini birlikte yorumlayan Nursi en büyük risktir. Nursi dönemindeki diğer dini hareketler gibi içe kapanık bir yapı ve geleneksel bir din anlayışıyla ortaya çıksaydı etkisiz hâle getirilmesi kolaylaşacaktır. Çünkü Mardin’in de belirttiği gibi Nursi’nin kurduğu Nur Hareketi modernleşme diye isimlendirilen geniş, yanlış tanımlanmış ve biraz muğlâk bir süreç için kendisine has yerini oymakla beraber, Marksist, Kemalist veya liberal Türk entelektüelleriyle büyük bir mücadele içine girer. Bundan dolayı Nur Hareketi, resmi ideoloji tarafından Cumhuriyetin karşı karşıya kaldığı en tehlikeli reaksiyon ve gericilik şekillerinden biri olarak değerlendirilir. Mardin’e göre, bu düşmanca bakışın tutarlı sebepleri vardır. Birincisi ve en açığı, Kemalist Cumhuriyetteki laikliğin, sosyal hayatı -muhtemelen- ve siyasî sistemleri dinî temele oturtma maksatlı bir hareketi tanım olarak reddetmesi; ikincisi de Nur hareketinin materyalizme hücum etmesi ve Kemalizm’in pozitivist felsefî temellerini yıkmaya yönelmesidir.
Mardin, Türkiye’nin din eksenli sosyo-kültürel zeminini Naşibendilik ve Nur Hareketinin belirlediğini ifade eder. Ona göre Nakşibendilik içe dönük bir dile sahiptir. Avrupa’da gelişmekte olan felsefi tartışmalara ilgisizdir. Oysa Nursi bu felsefi tartışmaları önemser ve yakından takip eder. Bu tartışmaların İslam’la ilişkisinin araştırılması gerektiğine inanır. Nursi’nin düşüncelerinin bu kadar ilgi görmesinin sebebini Doğu ve Batı medeniyetlerine hâkimiyetine bağlar. Bu minvalde onu Doğu ve Batı öznesinde iki kulaklı olarak niteler. Bu kulaklardan biri İslamî kulak, diğeri de modernlik kulağıdır. Konuyu şöyle açımlar.
“Said Nursi, modernliği de işitiyor. Dolayısıyla halkı kendisine çekebiliyor. Çünkü halkın bir kulağı modernliğe açık. Said Nursi, İslam’dan alınan öğütlere göre hareket ederek, modern dünyayı da bunun içine alıyor. İkisinin birden yapılabileceğine dair bir meşrulaştırmadır bu.”
Şerif Mardin Sosyoloji Enstitüsünden İhraç Ediliyor
Mardin kitabını yayımlandığında beklenildiği gibi Sol çevrelerden tepki görür. Sosyoloji Enstitüsünden ihraç edilir. Dünya çapında tanınan bir sosyolog olmasına rağmen Bediüzzaman ile ilgili düşünceleri sebebiyle Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyeliği engellenir.
Ruşen Çakır, “TÜBA Genel Kurulu, tam üç kez Prof. Mardin’in üyeliğe alınmasını çoğunlukla reddetti. Gerekçe, Prof. Mardin’in genel olarak din sosyolojisi, özel olarak da Bediüzzaman Said Nursi üzerine yaptığı çalışmalardı.” der.
Mardin eleştirileri göğüsler, duruşunu değiştirmez.
"…Bizim memlekette kimin kimi neyle itham edeceğini bilemezsiniz. Benim düşünceme göre, Türkiye’yi anlamak ve algılamak açısından din çok önemli bir sosyolojik olgu. Ama bunu kavramak istemeyenlere izah etmeniz mümkün değil. Benim yaptığım çalışmayı, ‘Dincileri koruyan bir tavır sergiliyor.’ diye eleştirenler oldu. Hâlbuki Said Nursi sosyolojik bir çalışmadır. Akademi dünyasında bile bilimsel bir çalışma böyle algılanıyorsa, şaşırmanın gereği yok.”
Bu samimi duruşu sonuç verir. Yıllar sonra hakkı teslim edilir. Bir nevi özür anlamına gelen ödül verilir. Sosyal ve Beşeri Bilimler kategorisinde, Türkiye’de din ve modernleşme, sivil toplum, ideoloji, merkez-çevre ve mektep-mahalle üzerine yaptığı öncü ve çığır açıcı bilimsel çalışmaları nedeniyle TÜBA Uluslararası Akademi Ödülü'ne layık görülür.
Eleştiriler
Şerif Mardin kendi değer yargıları ve sosyoloji biliminin sınırları içinde yaptığı bu çalışma alanında ilk olmanın artı ve eksilerini barındırıyor. Bazı yazarlar bu kitabından hareketle Mardin’in özelde Bediüzzaman, genelde İslam ile ilgili bazı meseleleri saptırdığını, bunu kasten yaptığını, Bediüzzaman’ı anlamak ve anlatmak yerine kafasındaki şablona Bediüzzaman’ı oturtmaya çalıştığını ifade ediyor.
Öncelikle belirtmek gerekir ki kitabın yazıldığı dönemde Mardin’in Bediüzzaman üzerinden kendini ispat etmeye ihtiyacı yoktu. Bundan ötesi, bulunduğu pozisyon ve ülkenin içinde bulunduğu şartlar itibariyle Bediüzzaman üzerine eğilmesi cesurca bir davranıştı. Bu davranışı mesleki kariyerini sonlandırabileceği gibi mahalle baskısına da uğrayabilecekti. Bunları bile bile Bediüzzaman üzerine konuşabilmesi, bütün eksiklerine ve kusurlarına rağmen takdire değerdir.
Mardin’in kitabına teslimiyetçi bir tavırla yaklaşmak ne kadar yanlışsa, niyet okuma merkezli yaklaşım da o kadar yanlış. Verilen mesajı esaslı şekilde anlamak için dikkat ve teyakkuzla okumak gerekiyor. Kitapta Bediüzzaman öğretisiyle uyuşmayan birçok düşünce ortaya konulmuş. Bu ifadelerin kasıtlı olmadığı, kendisine bu yönde açıklayıcı bilgi verecek kişilerin çevresinde olmadığından kaynaklandığı anlaşılıyor. Nitekim ilerleyen yıllarda Nursi’yi daha iyi anlamak adına okumalarına devam etmiş; kitaptaki sorunları ve eksikleri gördüğünü, daha iyisinin olabileceğini ifade etmiştir.
İç Eleştiri
Mardin’in bütün çabasına rağmen Risale-i Nur’daki mantık örgüsüne ve esma-i hüsna sistematiğine ayak uyduramadığı anlaşılıyor. Bu durum imanın gözüyle gören, Kur’an’ın taliminden ve Resülü Ekrem’in dersinden geçen Bediüzzaman’a sosyoloji gözüyle yani sosyal bir olgu olarak bakmasından kaynaklanıyor olmalı. Benzer durumun modernizmin tezgâhından geçmiş bizler için farklı alanlarda yaşandığı gerçeğini yedeğimize aldığımızda Mardin’in yaşadığı sorunu hoşgörü ile karşılanmak gerekiyor.
Mardin, Bediüzzaman’ı Risale-i Nur ve talebeleri üzerinden okuyor. Bizlerdeki eksiklikler onu da bazı noktalarda körleştiriyor. Bediüzzaman’ı anlatan daha güzel kitapların yazılabilmesi biraz da bizlerin Bediüzzaman öğretisini daha güzel yaşamamıza bağlı.
Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi ilk yapıp en mükemmel yapmak sadece Hz. Muhammed’e nasip olmuştur. Mardin’in Said Nursi kitabı ilk olmanın sorunlarını barındırmakla beraber yeni ufuklar açıyor.
Eserleri
Din ve İdeoloji
İdeoloji
Bediüzzaman Said Nursi Olayı/Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişim
Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908
Siyasal ve Sosyal Bilimler
Türk Modernleşmesi
Türkiye'de Din ve Siyaset
Türkiye'de Toplum ve Siyaset
Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu
Religion, Society and Modernity in Turkey", Syracuse University Press'ten (2006)