Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Başkanı Sayın Prof. Yücel Kanbolat, Sefa Kaplan’a, Şerif Mardin’in neden TÜBA üyeliğine kabul edilmediğini anlatıyor:
“Şerif Mardin, Said-i Nursi üzerine çalıştı diye değil de, Said-i Nursi ’yi fazla parlattı diye eleştirildi. Ben bilim insanı olarak her konuda çalışabilirim. Ama üzerinde çalıştığım kişinin sadece iyi yanlarını yazarsam bu bilim ahlakına sığmaz. Şerif Bey bu konuda taraf gibi davrandı.” (Hürriyet, 12 Nisan)
Sayın Kanbolat, tıp alanında değerli bir bilim adamıdır. Sosyal bilimler alanındaki bir çalışma hakkında böyle bir değerlendirme yapmasını çok yadırgıyorum. En azından, daha nazik bir dille ve ‘akademik mesafe’ özenini de göstererek mesela “Oylama yapıldı, öyle sonuçlandı” demekle yetinemez miydi?
Hayır... Şerif Mardin’e dolaylı yoldan “bilim ahlakı”na uymamak gibi haksız bir suçlamada bile bulunabiliyor!
‘Parlatmak’ ne demek?
Sayın Kanbolat, Şerif Mardin’in kitabı hakkında mesela eksik verilere dayandığı, metot hataları olduğu falan gibi ‘akademik dil’le eleştiriler yapabilirdi. Hayır, öyle yapmıyor, “Fazla parlattı” ve “Taraf gibi davrandı” türünden sübjektif ve genelgeçer sözler ediyor.
Demek ki, bizim TÜBA’ya kalsa, sosyoloji biliminin üç büyük isminden biri olan Max Weber’i de “Protestan tarikatlarını fazla parlatmış” diye dışlayacaktı!
Weber, toplumsal değişme ile Protestan tarikatları arasındaki etkileşimi inceleyerek bir çığır açmıştı. Şerif Hoca da Said Nursi ve Nurculuk hareketine aynı metodolojik açıdan bakıyor. Kitabında bir Nurcuyu rahatsız edecek analizler de az değildir.
Öte yandan, TÜBA bir eseri değerlendiren “doktora jürisi” gibi davranacaksa, kurulda sadece sosyal bilimcilerin olması gerekirdi.
TÜBA bir juri değildir. ‘Üye’ olacak bilim adamlarının genel akademik performansına, uluslararası bilimsel itibarına bakmalıdır. Bu açıdan Şerif Hoca’yı anlatmaya ihtiyaç var mı?!
Kaldı ki, Şerif Mardin hakkında, çoğunluğu doğa bilimcisi olan Konsey’de yapılan oylamada 11 üyeden 8’i kabul oy vermiş, bir oy eksik kaldığı için Mardin’in üyeliği gerçekleşmemişti.
‘Kabul’ oyu veren 8 üye “parlatma”yı görmemiş miydi yoksa?!
Bizde bilim anlayışı
Sorun, Hoca’nın liyakatinden değil, TÜBA’nın kuruluşundaki ‘pozitivist’ bilim anlayışından geliyor. Nasıl bir anlayıştır bu?
TÜBA üyesi Sayın Prof. Metin Heper’in, TÜBA’nın yayın organı olan Günce dergisinin 20. sayısında çıkan makalesine bakılabilir bu konuda: Çağdaş bilimin temelinde “nedir?” ve “neden?” soruları bulunduğu halde, tarihsel sebeplerle bizdeki bilim anlayışı “hemen daima ‘nedir’ ve ‘neden’ sorusundan ziyade, ‘nasıl olmalı’ sorusu ile meşgul olmuş”tur... “Ampirik” bulgularla değil, “normatif” değerler açısından bakmıştır sosyal olgulara...
“Fazla parlatmış” sözü bunun tipik bir örneğidir.
Sosyal bilimlerde, karmaşık sosyal olguları araştırırken farklı teoriler ve tezler söz konusudur ve bilim adamı inandığı teori ve tezden yana “taraf” olur! “Tarafsız” olması gereken TÜBA gibi kurumlardır; bu da çeşitlilikle, değişik akademik görüşlere açık olmakla mümkündür. Bilimin gelişmesinin de şartı budur.
Şerif Mardin TÜBA üyesi olmamakla akademik itibarından hiçbir şey kaybetmedi. Ama TÜBA sosyal bilimlerde ufuk açıcı bir “çeşit”ten mahrum kaldı.
Not: Sayın Ahmet Türk’e yapılan şiddet saldırısını nefretle kınıyorum. Yarın bu konuyu yazacağım.
Milliyet