Şerr-i kalîl (küçük şer) için hayr-ı kesîri (büyük hayır) terk etmek, hikmete muhalifdir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Bakara Sûresi 30. âyetin tefsiri tefsiri

1 ﴾وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ﴿ Beşerin ca’lindeki hikmeti soran melâikeye, sanki şöyle bir itiraz vârit olmuştur: “Beşerin Allah’a yapacağı ibadet ve takdis, onun ca’line sebeb-i kâfi gelmez mi ki, ca’linin hikmetini soruyorsunuz?”

İşte vav-ı hâliye ile zikredilen 2 وَنَحْنُ نُسَبِّحُ cümlesi, güya o itirazı ref etmeye işarettir. 3 نَحْنُ Maâsîden mâsum melâikenin cemaatlerinden kinâyedir. Cümlenin cümle-i ismiye şeklinde zikredilmesi, tesbihin melâikeye bir seciye olduğuna ve melâikenin tesbihata mülâzım ve müdavim olduklarına işarettir.

نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ “Bizler, bütün ibadetlerin Sana mahsus olduğunu kâinata ilân ve Cenâb-ı Ulûhiyetine lâyık olmayan şeylerden münezzeh olduğuna iman ve bütün evsaf-ı azamet ve celâl ile muttasıf olduğuna itikad ediyoruz.” 4 وَنُقَدِّسُ لَكَ Bu ل, ya sıladır, bir mânâyı ifade etmez veya ta’lil ve sebebiyet içindir.

Birinci ihtimale göre نُقَدِّسُكَ takdirinde olur. Yani, “Seni takdis ve tathir ediyoruz” demektir. İkinci ihtimale nazaran, نُقَدِّسُ ِلاَجْلِكَ takdirinde olur. Yani, “Biz, nefislerimizi, fiillerimizi günahlardan temizlemekle beraber, kalblerimizi mâsivândan çeviriyoruz” demektir. Bu وَ ise, iki rezileyi cem’ ve birbirine atfeden 5 يُفْسِدُ’deki وَ’ın aksine ve inadına olarak, biri takdis, diğeri tesbih, iki fazileti cem’ ve birbirine atfediyor.

6 ﴾قَالَ اِنِّىۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ﴿ Bu cümle, melâikenin istifsarından sonra, “Acaba Cenâb-ı Hak, istifsarlarına nasıl cevap verdi ve taaccüplerini ne ile izale etti? Ve beşerin onlara tercihindeki hikmet nedir?” diye sâmiin kalbine gelen suale icmalî bir cevaptır; tafsili sonra gelecektir.

7 اِنِّىۤ اَعْلَمُ’deki اِنَّ tahkiki ifade etmekle tereddüt ve şüpheyi def etmek içindir. Bu ise, müsellem olmayan nazarî hükümlerde olur. Halbuki burada Allah’ın, halkın bilmediklerini bilmesi müsellem ve bedihî bir hükümdür; hâşâ, melâikenin bu hükümde tereddütleri yoktur. Binaenaleyh, burada bu اِنَّ Kur’ân-ı Kerimin îcaz için ihtisaren icmâl ettiği birkaç cümleye işarettir.

1. Beşerdeki maslahatlar ve beşerin hayr-ı kesîre nisbeten mefsedetleri, şerr-i kalildir; şerr-i kalîl için hayr-ı kesîri terk etmek, hikmete muhalifdir.

2. Beşerin hilâfete olan sırr-ı liyâkati, melâikece meçhul, Hâlıkça malûmdur.

3. Beşerin onlara tercih hakkını veren hikmet, melâikece meçhuldür.

4. اِنَّ’nin ifade ettiği tahkik, bazen sarih hükme değil, cümlenin bir kaydından istifade edilen zımnî bir hükme râci olur. Burada اِنَّ’nin tahkiki, لاَ تَعْلَمُونَ kaydından istifade edilen hükm-ü zımnîye râcidir. Yani, “Sizler, muhakkak bilmiyorsunuz.” Ve keza Allah’ın ilmi lâzım, beşerin vücudu melzumdur.

Bu cümlede ilm-i İlâhinin vücuduna delâlet eden 8 اَعْلَمُ'den, beşerin vücuda geleceği tebarüz eder. Çünkü اَعْلَمُ'nün delâletine göre, ilm-i İlâhî taallûk ve tahakkuk etmiştir. Öyleyse beşerin vücudu herhalde olacaktır.

Melâikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında 9 اِنَّ اللهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ âyetinden şöyle bir izahat alınabilir ki: Cenâb-ı Hakkın ef’âli, hikmetlerden, maslahatlardan hâli değildir. Öyleyse mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyleyse melâikenin adem-i ilimleri, beşerin adem-i vücuduna delil olamaz.

Ve keza, Cenâb-ı Hak, hayr-ı mahz olarak melâikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim ve hayvanatı halk etmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki, beşerin şeheviye ve gadabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlûp olursa, beşer, mücahedesinden dolayı melâikeye tefevvuk eder. Aksi halde, hayvanattan daha aşağı olur; çünkü özrü yoktur.

1 : “Bizler hamdinle beraber sana tesbih ve seni takdis etmekteyiz.” Bakara Sûresi, 2:30. 
2 : Biz tesbih ediyoruz. 
3 : Biz. 
4 : Her türlü eksiklik ve çirkinlikten uzak tutarak takdis ediyoruz. 
5 : Bozgunculuk yapar.
6 : “Allah buyurdu ki: Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” Bakara Sûresi, 2:30. 
7 : Şüphesiz ki ben bilirim.
8 : Ben bilirim. 
9 : “Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir ve her şeyi hikmetle yaratır.” Tevbe Sûresi, 9:28

Bediüzzaman Said Nursi
İşaratü'l-İ'caz

Risale-i Nur Haberleri