Şeş Cihetten Nağme-i “La Taknatu-Kesmeyiniz” Eyler Hurûş’unTevâtür Ciheti
Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan bu güzel cümlenin ne anlama geldiği üzerinde durmak,ümitsizliğimize neden olan engelleri kaldıracak ve şevk kırıcı unsurları bertaraf edecek, mü’minlericûş u hurûşa getirecek, içlerini kaynatarak, coşturarak eski satvetli, neşeli ve âhenkli vaziyetine kavuşturacakolan altı kavramdan birisi olan tevatür konusunubiraz açmak istiyorum.
Risale Akademi’nin düzenlemiş olduğu “Münazarat Akşamları Programı”nınalt başlığı olarak yer alan “Altı Yönden Ümit Yaklaşımları”nın esası, “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.” (Zümer: 53) emrine dayanmaktadır.
Münazarat’ın yazıldığı dönemde Osmanlı can çekişmektedir ve her taraftan ümit kesik vaziyettedir. Bediüzzaman Hazretlerininbu yaklaşımları, mazisi altın sayfalarla dolu İslam milletinin, mazideki sahih kaynaklarla arasının açılması nedeniyle karanlığa büründüğü, insanların gaflete daldığı ve farkına varamadığı bir dönemde açılan bu mesafeleri doldurma gayretidir.
Tevatür, bilginin temel kaynaklarından birisidir. Doğru, yani yalan olma ihtimali olamayacak kesinlikte haber demektir. Tevatür, dini bir kavramdır ve genellikle Peygamber Efendimizden rivayet edilen doğru haberlerden oluşur. Rivayet eden ravinin güvenilirliği de çok önemlidir. En küçük bir hatası ve şüpheli bir durumu olan rivayetçilerin haberleri doğru ve güvenilir sayılmaz.
Tevatür yoluyla nakledilen habere ise mütevatir adı verilir.Birbiri ardınca gelmek, kesilmeksizin devam etmek manalarına gelen tevatür, yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan çok sayıda kalabalığın bir haberi birbiri ardınca haber vererek nakletmekte birleşmelerine denir. Buna an’ane de denir.
İslam uleması mütevatiri,lafzî ve manevi; teklik ve çokluk olmak üzere birtakım kriterlere dayanarak çeşitlere ayırmışlardır. Bunlardan lafzî olanı; kelimesi kelimesine aynen nakledilen haberlerdir. Manevi olanı da lafız farklılıkları olmakla birlikte aynı konuyu haber veren nakillerdir.
Mütevâtir haber, reddi mümkün olmayanzarûrîyani kabul edilmesi zorunlu olan ilim/bilgi demektir. Böyle bir bilgide şüphe söz konusu değildir.
Mütevâtir hadisler, Kur'ân'dan sonra en güçlü dinî delillerdir. İnanç esasları dâhil olmak üzere dinî bütün konularda delil teşkil ederler. Hz. Peygamber'in mütevâtir olan hadislerini inkâr eden küfre girmiş olur.
Mütevatir haberin şartlarını taşıyan hadisler, rivayet edenlerin sayısı yani azlığı-çokluğu bakımından mütevâtir ve ahâd olmaküzere iki kısma ayrılmaktadır.Rivayet zincirinin çok olması da bu zincirdeki sağlamlık olarak kabul edilmektedir.
Mütevâtir hadisin her devirde pek çok kimse tarafından rivayet edilmiş olması,olayıveya haberi ilk nakledenlerin görmüş veya duymuş olmaları gerekir. Aynı zamanda nakledilen olayınmümkinattan olması, muhal olmaması lazımdır. (Abdullah Sirâcuddîn, Şerhu'l-Manzûmeti'l-Beykûniyye, Halep 1372, s. 40)
Mütevatir hadislerin Peygamberimize (sav) nispet edilmesi de kesinlik ifade eder. Bu sebeple “Miraç” gibi mütevatir yolla gelen bir hükmü kabul etmeyen dalalete düşmüş olur. Bu nedenle bu hadis eğer bir de emir ve yasak gibi birtakım hükümler ihtiva ediyorsa onunla amel etmek vaciptir.
Hadis usülcüleri daha çok hadisin anlamdan ziyade senedindeki kuvvet ve zaaf noktasınabakmaktadırlar. İlim erbabı arasında mütevatir sayılan bir husus,usülcülercemütevatir kabul edilmeyebilmektedir. Bundan dolayı büyük cemaatler ve sahabe toplulukları önünde vuku bulan peygamberimizin (sav) mucizeleri mütevatir senetlerle değil de “Ahad” rivayetlerle hadis kitaplarına geçtiği için senet bakımından mütevatir hadisler sınıfına alınmamışlardır.
Sahabelerden bize gelen tevatürün en güçlüsü, hem istişareyi, hem icmayı üzerinde taşıyan “Kitap” yani Kur’ân-ı Kerimdir. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerim konusunda hiçbir şüphe yoktur.Kur’ân-ı Kerim bize icma ve tevatür yolu ile geldiği halde, sünnet hem tevatür, hem de ahad yolu ile bize gelmiştir. Tevatür ile gelenler ahkâma merci olmuşlar, ahad rivayetler ise sünnetin diğer yönünü teşkil etmiştir. (www.fikirbahcesi.org/hadis-dersleri/tevatur-mutevatir-nedir.html)
Bediüzzaman tevatürü; sarih ve mânevî;mânevî tevatürü de “sükûtî” ve “mânevî” olmak üzere ikiye ayırmaktadır.
Bediüzzaman; sükûtî tevatürü;bir adam bir cemaatin içinde ve nazarı altında bir hadiseyi haber verse, o cemaat de onu yalanlamazsa, sükûtla mukabele etse, kabul etmiş gibi olur.Özellikle hatayı kabul etmeyen ve yalanı çok çirkin gören bir cemaat ise, elbette onların sükûtu o hâdisenin vukuuna kuvvetli delâlet eder şeklinde izah ederek yeni bir usül getirir. (Mektubat, 2004, s. 162)
Bediüzzaman; manevi tevatürü de başka başka şekillerde beyan edenlerin bir hadisenin vukuunda müttefik olmaları, mana olarak hadisenin kesinliğini gösterdiğini, sureten ihtilaf olmasının zarar teşkil edemeyeceğini beyan eder.
Bazı şartlar içinde vahid (tek) haberin de tevatür gibi kesinlik ettiğini belirten Bediüzzaman Peygamberimizin (sav) mucizelerinin büyük kısmının ya vahidî, ya sarîhî, ya manevî ya da sükûtî tevatürler olduğunu söyler. (Mektubat, 245)
Bediüzzaman bazen vahid haberin, haber sahibinin cemaati temsil etmesi nedeniyle sükuti tevatür derecesinde kuvvetli olduğunu ifade etmektedir. (Mektubat, 241)
Bediüzzaman’a“Sen çok şeylere mütevatir dersin. Hâlbuki biz onların çoğunu yeni işitiyoruz. Mütevatir bir şey böyle gizli kalmaz” şeklindegelen itirazlara da, Ulemaca bilinen fakat onlardan olmayanlara göre meçhul olan birçok mütevatir var. Gaflette bulunan avam veya gözünü kapayan nâdanlar bilmezlerse, kabahat onlara aittir” cevabını verir.(Mektubat, 220-221)
Bediüzzaman bir de “MuzaafTevatür”den bahseder. Aynı mucizeyi farklı farklı sahabe silsilelerinin kesinlikle haber vermeleridir.Mesela sahabiler ağaç mucizesini ayrı ayrı yollarla muzaaf (iki misli kuvvetli) tevatür suretinde bize nakletmişlerdir. Bu mucizenin hiç şüphe kabul etmez kat’i ve manevi bir tevatür hükmündedir.(Mektubat, 214-215)
Bediüzzaman bin yıldır İslama sokulmak istenen zararlı unsurları ve İsrailiyatı tashih etmiş, akıllara takılan bütün müşkil sorulara cevap vererek Kur’an’ın etrafındaki yıkılmak istenen surları Risale-i Nurlar ile tamir etmiştir. 19. Mektub’da 300’den fazla sahih hadisi nakletmiştir. Sevr ve Hut, ahirzaman hadiseleri gibi rivayet edilen hadislerdeki birçok hatalı anlayışları tashih ve izah etmiştir. Bu nedenle Risale-i Nurlar için, “tevatür mesleğinin” son halkasını oluşturmaktadır diyebiliriz.
Bediüüzaman’ın Osmanlının son döneminde 1900’lü yılların başında yazdığı makale ve müdafaalarına baktığımızda, İslamın esaslarına ve Saadet Asrına doğrudan bağlılığı önerir. Sahih kaynaklardan alınan bilgi ve haberlerin millete istikameti bulduracağına vurgu yapar. Dolayısı ile İsrailiyyat ve hurafe karışmamış, tevatür yoluyla günümüze kadar ulaşmış doğru kaynaklardan beslenen milletin hiçbir zaman ümitsizliğe düşmeyeceğini ifade eder.
Sonuç olarak,zaruret; ihtiyaçları karşılamak için bir kamçı,incizap; sevgi, muhabbet, högörü ve anlayışı,temayül; birlikte yaşama bilincini,tecarüb;tecrübelerin geleceğe ışık tutmasını, tecavüb;birbirini görüp gözetmeyi, anlamayı ve yardımlaşmayı, tevatür; doğruluğu tartışmasız olan bilgi ve haberleri kendimize rehber yapmayı“La taknatu”nuncoşku ve heyecanıyla uygulamak İslam âlemini perişan eden ümitsizliğin kökünü kurutacaktır.