Sevme yani muhabbet duygusu, insanlığın fıtratında olan bir duygudur. Her insanın mutlaka sevdiği bir şeyler vardır. Ama her insan kendisine verilen sevgi nimetini layıkıyla kullanmamaktadır. Oysa sevgi sadece iyi ve güzel şeylerde kullanılmalı. Bir şey ya mükemmel ve güzel olduğu için veya bize menfaat sağladığı için sevilir. Burada önemli olan, sevmeye layık olan mükemmellikleri ve gerçek güzellikleri bulmak ve sadece görünürde değil hakikatte bize menfaat sağlayacak olanları tanıyabilmektir. Zira biz biliyoruz ki insanlar imtihan olmakta, bazıları imtihanda başarılı olduğu için gerçekten sevilmesi gereken şeyleri sevmekte ve geçici dünyevî sevmeklere önem vermemektedir.
Sevgiyi yanlış yerlerde harcayanlar ise büyük bir hasaret içindedir. Dünyayı dünya cihetiyle sevenlerin, nefislerinin heva ve heveslerinin zebunu olanların, şeytanın oyuncağı olup haram dairede at koşturanların durumu celladına aşık olanların misali gibidir. Çünkü bu tür sevmekler insanları ahiretten önce dünyada rezil bir hale düşürmektedir. Şüphesiz bu dünyaya günderilişimiz, dünyada ebedi kalacakmışız gibi dünya zevk ve lezzetlerine sarılmak için değildir.
Bizler kendimizi yaratmadığımıza göre, kendimizin sahibi değiliz. Eğer insanlar dünyaya gönderildikten sonra, Allah’ın yardımı olmadan hayatlarının ihtiyaçlarını temin etmek zorunda kalsalardı, bu yükün altından kalkamazlardı. Bütün mahlukatı olduğu gibi, biz insanların yaşaması için lazım olanları veren, bütün alemlerin yaratıcısı olan Rabbimizdir. Allah bizim ihtiyaçlarımızı yaratmasaydı halimiz nice olurdu?..
Hayatımızın bütün ihtiyaçlarını karşılayan Rabbimiz, elbette bu dünya hayatını nasıl yaşamamız gerektiğini de bize bildirmiştir. Bunun için peygamberler vasıtasıyla içinde hayat düsturları olan kitaplar gönderilmiştir. Son İlahî düsturlar hazinesi olan yüce kitabımız Kur’an-ı Azimüşşandır. Burada hayatımıza yön veren prensipler vardır. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm), bize, gerçek insanlık yolunda yürüme şeklini, Kur’an’ı harfiyyen yaşayarak göstermiştir.
Neyi nasıl sevmemizin gerektiğini İlahî mesaj olan Kur’an’dan ve bu yüce kitabın müfessiri Peygamberimizden öğrenmemiz gerekir. Ancak o zaman gerçek muhabbet fedaisi olabiliriz. Evet herşeyden önce Allah için sevmeliyiz. Dünyayı da, hayatı da, en yakınlarımızı da sadece Allah’ın rızası dairesinde sevmek zorundayız. Şeytanî ve nefsanî duyguların ve siyasî tafgirliklerin sebep olduğu gayr-ı meşru sevmeklerin sonu hüsranla bitmektedir. Bu sevmeklerin neticesinde insanların deünya hayatları çekilmez hale geldiği gibi, ebedî hayatları da tehlikeye girmektedir.
Peygamberimiz Resul-i Ekrem’in (asm) sahabilerinden biri, “Ya Resulüllah, ahirette de yanınızda olabilecek miyiz?” diye sorunca, o Yüce Resul cevaben “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurmuşlardır. Yani sevdiklerimiz Allah’ın rızasını kazanarak Cennete girecek olanlar ise biz de onlarla birlikte Cennette oluruz. Yok eğer yaşantılarını Allah’a isyan ile geçirip Cehennemi hak edecek olanları seviyorsak, Allah muhafaza biz de onların olduğu yerde oluruz.
Hepimizin bu sevme işini bir kere daha düşünmemiz gerekir. Acaba sevdiklerimiz, gerçekte hem dünya hayatımızı hem de ahiret hayatımızı tehlikelere sürükleyen düşmanlarımız olabilirler mi? Unutmayalım ki, sevgi duygusunu veren de Allah, kimleri nasıl sevmemiz gerektiğini bize bildiren de Allah. Gerçekte sevginin müsbet veya menfi kullanılması tamamen imtihanla ilgili bir meseledir.
Hasılı, yaşantılarıyla Allah’ın sevmediği bir hayat yaşayan insanları ve Rabb-i Rahimin rızası dışındaki fiilleri nefsanî sebeplerle sevmenin, bize telafisi mümkün olmayan zararları olacaktır. Allah’ın emirleri dairesinde yaşayan, Allah’ın insanlara haram kıldığı yaşama tarzlarından uzak duran, Peygamberimizin sünnetlerini kendilerine rehber edinenleri sevmek her mü’min için gereklidir, elzemdir.
Sevmenin ölçüsü, kuvvetli bir iman ve Muhammedî (asm) bir yaşama şeklidir. “Ben de Allah’ı ve Peygamberi seviyorum” deyip farzları yerine getirmeyen ve Peygamberin (asm) sünnetlerini kendine rahber edinmeyenler, aksine şeytanın maskarası durumuna düşüp günahlar içinde yaşayanlar ancak birer yalancıdırlar. “Sen kalbime bak, kalbim temiz” diyenler ve bununla yetinenler, aslında nefis ve hevalarının oyuncağı durumuna düşmüşlerdir. Rabbim bizleri, İslâm’a ve insanlığa layık sevgiyi hayatına geçirenlerden etsin, nefis ve şeytanların şerlerinden de muhafaza etsin…